| Konu: | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 14.04.2016 |
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun'un 30'uncu maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 30'uncu madde 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'la ilgili. Tabii, bu torba yasa içerisinde getirildi bu kanun ama bildiğiniz üzere terörün finansmanına ilişkin hem Ceza Kanunu'ndan hem Ceza Muhakemesi Kanunu'ndan alınarak buraya aktarılan 33, 35, 135, 139, 140'ıncı maddelerin dışında, usule ilişkin maddelerin dışında önlemeye ilişkin tedbirler var. Yine, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu içerisinde de burada ifade edilen, aslında kastedilen, elde edilmek istenen sonucun elde edilmesine yetecek kadar kanun maddeleri var.
Peki, buradaki saik ne? Aslında, bu torba yasa içerisinde 30'uncu maddeyi yine 21'inci maddeyle birlikte düşünmek gerekiyor. Çünkü, her ne kadar iki farklı kanunda değişiklik öngörse de yani 6415 sayılı Kanun'da değişiklik gibi gözükse de aslında 5549 sayılı -suçtan elde edilen sermayenin veya malların, kara paranın aklanmasına ilişkin- Kanun'la bağlantılı. Zira, o kanunda da yani 5549 sayılı Kanun'da da terörün finansmanının önlenmesi hakkında düzenleme var. Peki, buradaki saik ne? Aslında, saik açık. Mevcut, saydığım yasalardaki düzenleme, bütün finans şirketlerine, gerek tüzel gerekse gerçek kişilerin mal varlığına el koymak için bir yargı kararı gerekiyor, hâkim kararı gerekiyor ve yargısal bir süreci gerektiriyor ama bu yasayla getirilmek istenen şey, aslında yargıyı baypas edip bir nevi yetki gasbıyla tamamen karar sürecini, âdeta yargılama yetkisini Bakanlığa vermektir. Dikkat ederseniz, her ne kadar 30'uncu madde, Ceza Muhakemesi Usul Kanunu'ndaki usule ilişkin maddelere atıf yapmış olsa da esasen yetki 21'inci maddede açık bir şekilde Bakana verilmiştir. Yani, özel kanunla, aslında, genel ve temel kanun olan Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza Kanunu'ndaki yetkiler, yargıç yetkisi, doğrudan idareye, dolayısıyla iktidara devredilmiş oluyor.
Şimdi, burada istenilen şey nedir? Siyasal iktidarın yargıyı baypas ederek şu ana kadarki uygulamalarında olduğu gibi, nasıl ki bölgede HDP'ye yüzde 90'ların üzerinde oy çıkan illerde bir kuşatma gerçekleştirdiyse, nasıl ki üniversitelerde akademisyenlere, öğrencilere, sendikalara yönelik, düşüncelerini ifade eden insanları susturduysa bu yasal düzenlemeyle de bu kez tıpkı toplumun büyük kesimini susturmak gibi sermaye alanını da "terör" kavramı adı altında susturmak. Yani yandaş olmayan sermaye şirketlerini, gerçek ve tüzel kişileri susturmak ve totaliter rejimi kanuni temellere dayandırmak. "Hukuki temeller" demiyorum, kanuni temeller. Biliyorsunuz, faşist diktatörlerin bile dayandıkları bir kanuni temel vardır, hukuki değildir ama bir kanuna, bir yasaya dayandırılıyor. Burada aslında istenen saik bu. Adım adım inşa edilen dikta rejiminin kanuni temelleri atılıyor ve bu şekilde Anayasa'da güvence altına alınan teşebbüs hürriyeti, tamamen bir bakanın, idarenin ya da siyasal iktidarın tarifine uygun, tıpkı 17-25 Aralık 2013 tarihine kadarki AKP'nin paraleli olan koalisyonuyla nasıl yürütüldüyse, on bir yıllık koalisyon yürütüldü ama bir anda terör örgütüne dönüştürüldü ve sermayesine el konulduysa bu, herkes için geçerli, CHP'ye oy veren bir sermaye şirketi için de geçerli, MHP'ye oy veren bir sermaye şirketi için de geçerli olacaktır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum (HDP sıralarından alkışlar)