GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:71
Tarih:12.04.2016

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 11'inci maddesinde yapılan bir değişiklik hakkında konuşacağız. Bu maddede "yol" kelimesinden sonra "su yolu" kelimesi ekleniyor. Hepinizin malumu, diğer konuşmacı arkadaşlar da ifade ettiler, "su yolu" kelimesinin eklenmesinin tek bir nedeni var: Kanal Projesi'ne hukuki bir dayanak oluşturmak.

Kanal İstanbul Projesi, herkesin bildiği gibi, yaklaşık dört beş yıldan beri, yani 2011 yılından beri Türkiye'nin gündeminde olan bir mesele. Çılgın bir proje olarak sunulduğunu zaten diğer konuşmacı arkadaşlar da belirttiler. 2011 yılından beri de tartışılan bir konu.

Yapılan tartışmalardan bir örnek vereyim size: Örneğin SODEV 2011 yılında bir sempozyum düzenlemişti bu konuyla ilgili; "Çılgın proje mi yoksa rant projesi mi?" demişti. Konunun uzmanları, çeşitli sivil toplum örgütleri o sempozyumda, tartışmaların sonunda bu projenin bir rant projesi olmamasını arzu ettiklerini söylemişlerdi ama genel olarak çıkan görüş bu projenin bir rant projesi olarak sonuçlanacağı biçimindeydi ki bizim de parti olarak kanaatimiz bu düzeydedir.

Tabii, konu Kanal İstanbul Projesi olunca konuşulacak çok şey var. Ancak, çok sıcak bir bölgeden geliyorum, Diyarbakır'dan geliyorum, çatışmaların olduğu, yoğun yaşandığı bir ilden geliyorum. Böyle bir ilin milletvekili olarak, bizi şu an dinleyen seçmenlerimiz, her gün onlarca insanın yaşamını yitirdiği bir coğrafyada, bir kentte, İstanbul'daki kanal projesi üzerine burada konuşma yapmamızı elbette ki onaylamıyorlar. Yaptığımız bu konuşmaların eleştirisini, yoğun eleştirisini sosyal medya aracılığıyla ya da çeşitli biçimlerde bize iletiyorlar ki son derece de haklılar bu konuda. Ülkenin bir yanında, biraz önce de dediğim gibi, her gün onlarca insan yaşamını yitirirken, her gün insanlarımız büyük acılar içerisinde yaşarken sanki bu ülkede hiçbir şey yaşanmıyormuş, bu kadar acı yaşanmıyormuş gibi, bu konuları bütün bunlardan bağımsız, sadece bir başsağlığı dileğiyle bizim burada konuşmamız elbette ki ne bizim açımızdan ne de Meclisin genel yapısı açısından asla kabul edilebilir olmamalıdır.

Örneğin, Diyarbakır'da, Suriçi'nde operasyonlar biteli tam bir ay oldu değerli arkadaşlar. Bir aydan beri Suriçi'nden 30'a yakın cenaze çıkarılmıyor, çatışmalar sırasında yaşamını yitirip de orada bulunan sivil yurttaşlar tarafından kabaca bir mezar açılarak gömülen cenazeler tam bir aydan beri oradan çıkarılmıyor. Valilikle görüştük, vali muaviniyle görüştük, başsavcılıkla görüştük, maalesef, şu ana kadar bir sonuç yok. Çocuklarının cenazesini alamayan aileler tam bir aydan beri orada nöbetteler. Bu cenazeler de tam üç buçuk aydan beri orada bekliyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil.

Bir şey değişeceğinden bunları söylemiyorum. İsterdim ki bu konuşmadan sonra, özellikle iktidar partisi milletvekilleri açsınlar cumhuriyet başsavcılığına, bir telefon açsınlar; sokakta o cenazelerin bir aydan beri neden bekletildiğini sorsunlar; Suriçi'nde -molozlar taşındığı sırada- yaşamını yitiren bir kadın cenazesinin Dicle Nehri kıyısındaki molozların içerisinden nasıl çıktığını sorsunlar. Bunlar yaşanıyor bu memlekette, bu coğrafyada değerli arkadaşlar. O aileler tam üç buçuk aydan beri acı içerisinde orada. Yapılanlardan ailelerimizi sorumlu tutamazsınız. Bu yaşananlardan ailelere acı çektirmeyle yaşanacak bir süreci geliştiremezsiniz. Bundan bir sonuç almak istiyorsanız da böyle, sizin yararınıza çıkacak bir sonuç yok değerli arkadaşlar. Ancak öfkeyi büyütürsünüz, ancak kini büyütürsünüz, ancak birlikte yaşama, ortak yaşama duygusunu ve düşüncesini bitirirsiniz.

Teşekkür ederim, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)