| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 06.04.2016 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkan, değerli kâtip üye arkadaşlarım, değerli milletvekilleri ve sevgili çalışan arkadaşlar; ben küçük bir şiirle başlayacağım. Aslında zamanımdan kaybedildiğinin bilincindeyim ama Behçet Aysan'ın bir şiiri var, dörtlüğünü okuyacağım sadece. Büyüdük her birimiz, diyor ki: "Değişen bir şey yok/Ölüm hariç/Aynı gökyüzü/Aynı keder"
Çok durumumuza uymuyor ama büyüdük evet. 1986 yılı İnsan Hakları Derneğinin kurucuları arasındaydım. 1986 yılı, yıl 2016 -ben yaşlandım tabii, benim büyümemden söz edilemez- ama hiçbir şey değişmedi. İnsan hakları alanında verdiğimiz mücadele, insan haklarının devlet tarafından da korunması, her ne kadar devlet ihlal ediyorsa da insan haklarını insan haklarının korunması konusundaki verdiğimiz mücadele, ne yazık ki bir arpa boyu yol alabilmiş durumda değil.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, biraz önce Ertuğrul Kürkcü konuştu, Değerli Vekilimiz. Aynen katılıyorum söylediklerine, bunları yinelemek istemiyorum. Biz, bir kurul oluşturuyoruz. Bu kurulun nelerinin eksik olduğu konusunda her birimiz -muhalif partileri kastederek söylüyorum- tek tek nelerin yanlış olduğunu söyledik. Bunları düzeltmenin hepimizin yararına olduğunu çünkü insan hakları ihlalleriyle her birimizin ayrı zamanlarda karşılaşabileceğimizi, iktidarda olmanın bizi korumadığını, iktidarın her zaman el değiştirebileceğini, koşulların değişebileceğini, bu sebeple her birimizin bu tür yasa tasarıları görüşülürken her zaman için, herkes için, insan için, insanı korumak için hareket etmemiz gerektiğini ifade etmeye çalıştık.
Benim son sözlerimdir, zamanım da çok az fakat bu kurulla ilgili soruna bir kez daha arkadaşlarımızın bakmasını istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şöyle bir dörtlük daha var, der ki: "Kadı ola davacı/ Muhzır dahi şahit/ Ol mahkemenin hükmüne/ Derler mi adalet?" Şimdi, siz öyle bir kurul oluşturuyorsunuz ki, yaptığınız bu yasayı yürütmek üzere öyle bir kurul oluşturuyorsunuz ki bu kurulun 3 kişisini Cumhurbaşkanı seçiyor, geriye kalanlarını da Bakanlar Kurulu seçiyor. Biz ayrıntılı bir önerge verdik, tek tek saydık, Paris İlkelerine göre ne olması gerekiyor? Sivil toplum neden feryat ediyor? Neden bizim hem Kamu Denetçiliği Kurumumuz ki o, bu tasarıdan çok daha iyi bir yasaya sahip şu andaki hâliyle, hatta yürürlükten kalkmakta olan yasa dahi bundan daha iyi bir konuma sahip. Biz tekrar kendi kendimize oturup karar vereceğimiz bir alan açmaya çalışıyoruz.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanının bazı deyimlerinden söz etmek isterim. Der ki: "Akademisyen görünümlü destekçi, gazeteci kimlikli casus, siyasetçi kılıklı eylemci, memur unvanlı milis." Şimdi, "düşman ceza hukuku" dediğimiz anlayışın yansıması olan bu cümleler, bu nitelemeler yurttaşlara, Cumhurbaşkanının egemenlik alanı içindeki yurttaşlara bu sıfatlar yöneltilirse bizi bu Cumhurbaşkanının seçmiş olduğu bir kurul mu acaba koruyacak? Bu, bir insan hakkı ihlali. Hepiniz için böyle değil mi sevgili arkadaşlar?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Hepsini seçmiyor zaten.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Herhangi biriyle ilgili bir tanım geldiği zaman hep beraber isyan ediyoruz, bir niteleme konduğu zaman. Şimdi, siz yurttaşlarınıza böyle bakarsanız, bu bakış açısından nasıl doğru bir sonuç, insan haklarına hizmet edecek bir sonuç elde edebilirsiniz?
Arkadaşlar, vakit geç değil, son dakika, son önerim, daha düzeltebileceğimiz bir şey yok. Bu tasarıyı geri çekiniz, oturalım, yepyeni, hepimizin yüzünü ağartacak, "Evet, bizim dönemimizde bu yasa çıkmıştı." diyebileceğimiz, gerçekten insanı koruyan, o en güzel, en üstün olan varlığı ve bizim Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarımızı koruyacak, onların haklarına sahip çıkacak bir tasarı kaleme alalım, bunu burada yeniden ama hızla görüşüp sonuçlandıralım. Son sözümüz budur değerli arkadaşlar, bu hâline hayır. (CHP sıralarından alkışlar)