| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 06.04.2016 |
NİHAT YEŞİL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 29'uncu maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız günlerden beri, insan hakları üzerine yapılan insan hakları ihlallerini teker teker anlattılar. Ben de insan hakları ihlalleri yapılan insanlık tarihinden bugüne kadar, kısaca, tarihsel süreçte bu haksızlıklara karşı mücadele eden insanlık tarihinin biraz geçmişinden bahsetmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, insanlık var olduğu müddetçe yaşamı için tarih boyunca hak ve özgürlükler mücadelesi vermiştir, verilen bu mücadeleleri tarih kaydetmiştir. Bu mücadelelerde elde edilen kazanımları ve anlaşmaları sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum. İnsanlığın kan emici monarşilere meydan okuduğu ilk belge 1215 tarihli Magna Carta; köleliği yasaklayan, özgür bireyi tamamlayan 1776 tarihli Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi; insan hakları ve özgürlüklerin evrensel olarak tanımlandığı Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi; işte, insanlığın en temel kazanımlarını tarihsel olarak bizlere özetleyen evrensel metinlerdir.
Değerli arkadaşlar, elbette ki insanlık, yoğun mücadeleler sonucunda elde ettiği değerleri bu metinlerle inşa etmekle kalmamıştır. İnsanlık, 20'nci yüzyılda, hak ve özgürlükleri konusunda koruyucu ve geliştirici adımlar atmaya devam etmiştir. Örneğin, 20 Aralık 1952 tarihli, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen, Kadınların Siyasi Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1959 tarihinde yine Birleşmiş tarafından kabul edilen Çocuk Hakları Bildirgesi, 18 Ekim 1961 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesi, 29 Kasım 1985 tarihinde Birleşmiş Miletler tarafından kabul edilen Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensipler, kısaca, insanlık hak ve özgürlükleri adına hepimizin şerefle anacağı ortak belgelerdir. Bu belgelerde insanlık hak ve özgürlüklerinden yana tavır alarak bu tarihi yaratanları ve özgür insanları buradan selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi gelelim bugüne yani insanlığın tarihinde bu şerefli sayfada kendi vatanımız için gerçekçi bir katkı sunma isteğimize. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı bu anlamda bizim için bir fırsattır. Bu fırsatı kendi geleceğimiz için çok iyi değerlendirmeliyiz ancak bu durum AK PARTİ'nin uzlaşmaz tavrı nedeniyle pek mümkün gözükmüyor. Bu eleştirimin sebepleri şunlardır: Paris İlkeleri, insan haklarının geliştirilmesi ve korunması için kurulan ulusal kurumları açıklar. Paris İlkeleri, ilgili kurumların hazırlık süreçlerine sivil toplumun katılımını zorunlu kılmaktadır. Sivil toplum örgütlerini bu alanda yapısal, işlevsel, mali açıdan bağımsızlık garantisi olarak görmektedir. Oysa Hükûmet, bu kanun tasarısını hazırlarken çalışmalara sivil toplum kuruluşlarını dâhil etmemiştir. Bu sebeple, daha yolun başında kurulması öngörülen bu kurumun bağımsızlığını geçersiz kılmıştır. Yine, Paris İlkeleri açısından İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun yasama, yürütme, yargı tarafından yapılan hak ihlallerine müdahaleci olması belirtilmiştir. Bu hak ihlallerinin giderilmesi konusunda koruyucu pozisyonu olmasının altını çizmiştir, oysa kanun tasarısında gözüken, bunun tam aksidir. Tasarıda bizlere sunulan, müdahale ve koruma yetkisi olmayan bir kurumdur.
İşkence, en başta kamu otoritesini kötüye kullanmayı tarif eder. Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme uyarınca oluşturulan İşkenceyi Ulusal Önleme Merkezinin -yükümlülükleri için- içi boşaltılmış, Türkiye İnsan Hakları Kurumuna devredilmiştir. İşkence konusunda bunlar gösteriyor ki Avrupa Birliğiyle yapılan Kayseri pazarlığında göçmenlerin iadesi karşılığında vize muafiyetini elde etmek için Hükûmet tarafından bir kandırmaca politikası yürütülmektedir. Bizler, insan hakları konusunda vicdanımıza sığınarak ve vebal altında kalmamak için uyarılarımızı bugün de yarın da yapmaya devam edeceğiz. Bu kanunu görüşmekteki amacımız insanlığın hafızasına onur, şerefle kazınmış bir gün olarak eklemek istiyoruz. Bu kanunun kabul gününün çocuklarımızın ve insanlık ailesinin bizi şerefle hatırlayacağı bir gün olmasını diliyorum. Eğer AKP, bugünkü uzlaşmaz tavrını sürdürürse insan hakları ihlallerine bir yenisini daha ekleyecektir. Zira bugüne kadar yaşanan sokağa çıkma yasakları, faili meçhuller, nefret suçları, işkenceler, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü kısıtlaması, toplantı, gösteri yürüyüşleri yasakları, örgütlenme haklarının ihlalleri, AKP'nin insan hakları konusunda ihmalden öte suçlu olduğunu açıkça göstermektedir.
Sürem bitti değerli arkadaşlar. Bu anlamda Paris Prensipleri altında attığımız imzaya ve... Bu kürsüden bütün vatandaşlarımızı, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)