| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 06.04.2016 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkanım, değerli kâtip üye arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım ve yazman arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün konuştuğumuz bu yasa tasarısı üzerinde birkaç kez söz aldım, düşüncelerimi ifade etmeye çalıştım. Bunların bir kısmının yeniden söylenmiş olmasının bağışlanmasını rica ediyorum ama altını çizmek istediğim, tekrar dikkatinize sunmak istediğim bazı noktalar var.
Bildiğiniz gibi bu tasarı, iki ana temel noktaya dayanıyor ya da uluslararası iki sözleşmeden kaynaklanıyor. Bunlardan birisi, Paris Sözleşmesi -"Paris İlkeleri" diye andığımız ya da "Paris Prensipleri" diye anmış olduğumuz ilkeler- bir diğeri ise İşkence ve Zalimane, Gayriinsani veya Küçültücü Muamele ve Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi. Bu sözleşmeyi 2012 yılı itibarıyla onaylamış buluyoruz ve buna bağlı olarak da daha önce Türkiye İnsan Hakları Kurumunu oluşturmuş bulunuyoruz. Ancak, özellikle işkencenin önlenmesine ilişkin sözleşmeden kaynaklı olarak insan hakları konusunda var olan yasada yeterli bir düzenlemenin bulunmaması ve bu konuda çalışmaların eksik bırakılmış olması nedeniyle bir türlü akredite olmayı başaramadık. Hem akredite olmak hem de her ne kadar iktidar partisi bunu sadece vize sorununa dayandırıyorsa da vize sorunundan çıkararak genel anlamda insan haklarının korunmasını sağlamak için bir ulusal mekanizmayı, sağlıklı bir ulusal mekanizmayı kurmak amacı içindeyiz.
Şimdi, bu amaç doğrultusunda yola çıktığımızda Türkiye'nin gerçeklerini, yaşadığımız gerçekleri de kısaca anımsamak gerekir. Ayrımcılık konusunda farklı düşüncelerimizi ya da var olan düşüncelerimizi sıkça ifade ettik. Ben, şimdi, işkenceyle ilgili olarak nasıl bir tablo var önümüzde, bunu söylemek istiyorum. Hem gözaltı merkezlerimizde hem tutukevlerimizde her yıl fazlasıyla sayısı artmakta olan kötü muamele iddiaları var, işkence iddiaları var. Bu iddialar karşısında, örneğin 2014 yılında gözaltında gözaltı yerleri dışında uygulanan, köy korucuları tarafından birçok yerde gerçekleştirilen, cezaevlerinde gerçekleşen işkence ve kötü muamele olaylarında 141'i çocuk olmak üzere 1.469 kişi mağdur edilmiş durumda. Aynı zamanda, özel güvenlik görevlileri tarafından şiddet uygulandığı iddiaları çokça var. Gözaltına alınanların gözaltına alınmaya başladıkları andan itibaren gözaltı merkezlerinde, sığınmacıların kabul edildikleri kabul merkezlerinde işkence ve kötü muameleye uğradıkları iddiaları var ve bunların toplam sayısı 3.411 bu 2014 yılı içinde. 2015 ve 2016'ya ilişkin elimizde sağlıklı, doğru diye verebileceğimiz veriler yok ama ne yazık ki bunların artmakta olduğunu, en azından sığınmacıların sayısı oranında, en azından gözaltı ve tutuklama işlemlerinin yoğun bir biçimde devam ediyor oluşu nedeniyle bunların arttığını biliyoruz. Şimdi, biz bu mekanizmayla, kuracağımız bu ulusal mekanizmayla ne yapacağız? Etkin soruşturmayı gerçekleştireceğiz.
Değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1983 yılında verilmiş "Silver ve Diğerleri" adıyla bir kararı var. Bu kararın özü şudur: Bireyler, herhangi bir biçimde kötü muameleye uğradıklarını ya da işkenceye uğradıklarını iddia ederlerse bu iddiayı sadece yargı önünde değil, kendi ülkelerindeki ulusal koruma mekanizmaları önünde de ileri sürebilmeliler ve yargı makamına yansımadan, koruma mekanizmalarının vasıtasıyla işkencenin önüne geçilmeli. Türkiye'de işkencenin önlenmesi konusunda aslında çok uzun bir mücadele verildi. Bu mücadelenin sonucunda da bugünkü sayının daha az bir sayı olduğunu söyleyebiliriz. Ama, bunu daha da ortadan kaldırmak, bu iddialardan kurtulmak için hepimizin bu tür ulusal koruma mekanizmalarının sağlıklı bir biçimde kurulmasına omuz vermemiz, güç vermemiz gerekir.
Ne yazık ki sürem bitti. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)