| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 05.04.2016 |
ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 26'ncı maddede insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele eğitiminin kurum personeli tarafından ve insan hakları ve ayrımcılıkla mücadele eğitimcileri tarafından verilmesine dair bir önerge var ve bunun gerçekten ciddi ele alınması gerekiyor. Zaten uygulamaya koyduğunuz, kurmuş olduğunuz bu kurum aslında ayrımcılığı ve insan haklarını birinci elden yok eden bir kurum.
Siz bu maddede eğitim vereceğinizi ifade ediyorsunuz. Kim tarafından verilecek? Kurum personeli tarafından. Peki, kurum personeli kim tarafından oraya atanacak? Hükûmet yetkilileri tarafından atanacak. Peki, bunlar, ayrımcılığa ilişkin, insan hakları ihlallerine ilişkin ne kadar eğitim almışlar, hangi konularda eğitim verecekler? İnsan haklarıyla ilgili eğitim verecekler, ayrımcılığı önlemeyle ilgili eğitim verecekler, oysa bu kurum ayrımcılığın kendisini zaten içinde barındıran bir kurum. Kadına yönelik her türlü ayrımcılığı önleyen bir ibare yok. Toplumsal cinsiyet eşitliğine dair bu kurum personellere eğitim verecek mi? Hayır, ifade edilmiyor. Zaten yaşamın bütünü ihlal edilen, insan hakları ihlali ve ayrımcılıkla yaşamın bir bütünü ihlal edilen bir ülkede nasıl insan haklarına yönelik bir eğitim vereceğinizi bir kez daha düşünmemiz ve bunu değerlendirmemiz gerekir. Yasaklar içinde yer aldığımız bu ülkede sokağa çıkmak yasak, konuşmak yasak, düşüncelerinizi ifade etmeniz yasak, yolda yürümek bile yasak, hatta bırakın yaşam hakkını, yaşamını yitiren insanlara bile uygulanan ayrımcılık ve şiddet had safhada.
Yani o kadar ayrımcılıkla dibe vuran bir ülkede nasıl bir eğitim verileceğine yönelik bir tartışma yürütülmesi gerekiyor. Bunu kim belirleyecek? Özel uygulanacak yönetmeliklerle belirlenecek. Yani, hiçbir sivil toplum örgütünden, insan hakları alanlarında çalışan sivil toplum örgütü ve kuruluşlarından destek almadan, içinde yer almayan bir kuruluşta nasıl, kim tarafından eğitim verileceği sorgulanması gereken bir durumdur.
Yine aynı şekilde, hak ihlallerinin bu son süreçlerde daha da zirveye vardığı... Özellikle de Bakanın burada olduğu süreçte ifade etmek istiyorum: Bugün, Sur'da, Cizre'de, Silopi'de, İdil'de insanların katledildiği, evlerinin yakıldığı, yıkıldığı, başlarına yıkıldığı bir süreçte onlara sormadan evlerini yıkma kararı aldığınız ve bunu uygulamaya koyduğunuz bir ülkede nasıl insan haklarından söz edebilirsiniz? Bu, ayrımcılık değil de nedir?
Bunların cevabını bir bütün olarak bekliyoruz ama Sayın Bakan ve iktidar şunu net olarak ifade ediyor: "Siz yakın, yıkın; inşaatları, binaların hepsini yıkmakla sorumlusunuz, bunları yapın. Biz, arkasından, yasaları, kanunları çıkarırız, genelgelerle, yönetmeliklerle bunları size belirleriz ve hiçbir hakta, hiçbir hukukta da yeri olmayan bir durumu biz Türkiye'de uygularız." diyor. Şu anda uygulanan bu ve bu uygulanan süreç içerisinde de Avrupa Birliği kriterlerine uygun hareket edeceğinizi söylüyorsunuz. Yani, nerede bu hak, nerede bu hukuk, nerede insan hakları, nerede bu ayrımcılığı önleyen uygulama? Yaşamın kendisi zaten ayrımcılıkla dolu. Bugün, cezaevlerinde açlık grevlerine giren, şiddete ve yaşananlara karşı bedenini açlığa yatıran, ölüm oruçlarına giren insanlar var. Bunların hakları ve hukukları nerede? Nerede insan hakları? Soruyoruz size, yanıtını biliyor musunuz?
Aslında tüm Türkiye kamuoyunun bilmesi gereken başka bir şey var: Bu Parlamento, HDP Grubuna bir yönüyle ayrımcılığın uygulandığı yerdir. Milletvekilleri ve Parlamento grubumuz olarak bizler cezaevlerine görüşe gidemiyoruz. Bu Parlamento içerisinde grubumuz ayrımcılığa uğratılıyor. Kim tarafından? Adalet Bakanının keyfî uygulaması tarafından. Hak, hukuk, yasa var mı? Hayır, yok. Ama nedir? Keyfî olarak "HDP Grubu cezaevlerine görüşe gidemez." deniliyor ve hiçbir yanıt verilmiyor. Nerede insan hakları, nerede hak, hukuk diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)