| Konu: | Çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/4) ön görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 04.04.2016 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı hakkında verdiğimiz gensoruyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Hükûmet yok, iktidar yok, 30 civarında vekil var ve çocuk istismarı konuşuyoruz; çocukların ve halkımızın bilgisine sunmak isterim.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Hükûmet burada.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hükûmet arkada, Bakanlar Kurulu devam ediyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bildiğiniz gibi, Karaman'da Ensar Vakfı ve KAİMDER'e ait evlerde, şimdiye kadar, sayıları 45'e ulaşan çocuğun cinsel istismara uğradığı ortaya çıktı. Şimdilik yargılanan fail 1 kişi ancak aslında birçok bağlantı ortaya çıktı. Bu kişinin bu vakıflarda 2012 yılından bugüne devam eden faaliyetleri detaylarıyla birçok haber sitesinde yer aldı. Karaman'da yaşadıkları neticesinde okula gitmek istemeyen bir çocuğun görüştüğü psikolog bu istismarı tespit etti ve savcılığa başvurdu. 4 Martta okula giden polisler fail öğretmen Muharrem Büyüktürk'ü gözaltına aldılar ve ertesinde ise örtbas süreci başladı.
Nüfuz sahibi olmak ve bulunduğun makamı ve nüfuzu çıkarına kullanmak kadar toplumda tahribat yaratan bir şey daha yoktur. Düşünün ki bu olayı haber yapan yerel İnternet sitesi yayınları kaldırıyor. Karaman'da insanlar, iktidardan, nüfuzlu kişilerden korktuklarından konuşmaya çekiniyorlar, göz yummaya ise çok önceden başlanmış.
Bildiğiniz gibi, yurt açmak için Millî Eğitim Bakanlığı aracılığıyla protokol yapılır, bu protokolle yurt açılabilir ve işletilir. Bu yurtlar ancak ortaöğretim ve yükseköğretim öğrencilerini barındırabilir, oysa biz şu anda 9-10 yaşlarındaki çocuklardan bahsediyoruz. "Yurt" adı verilen ev ve pansiyonlar protokolsüz işletiliyor, üstelik bu evler Anadolu'da çok yaygınlar. Yasaya göre suç ama göz yumuluyor; bu evlerin varlığından herkes haberdar ve evlerde çocuk istismarı yaşandığı ortaya çıktığında ise ne Millî Eğitim Bakanlığından ne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından bu usulsüz biçimde işletilen evlerin statüsüne dair tek bir yorum gelmiyor. Ensar Vakfının kuruluşlarının açılmasında uygulanan standartlar nelerdir? Standartlara uygunluğu denetleyen, açılış izni veren bakanlık hangi bakanlıktır? İzin başvurusunda denetimlerde sunulan çocuk bakım hizmetlerine ilişkin esaslar, personel için uygulanan işe alım esasları nelerdir? Bu kuruluşlarda hangi bakım modeli uygulanmaktadır? Cevap: Ne bir standart ne bir ilke ne bir izin ne bir kriter ne de bir denetim vardır.
Bu evlerde kalan çocuklar ilköğretim çağında olduklarından bu evler yurt statüsünde olamaz. Çocuklar kanunda belirtilen "korunmaya muhtaç" tanımına da uymadıklarından bu evler özel bakım hizmeti veren çocukevleri statüsünde de değiller.
11 Haziran 2014 tarihinde, KAİMDER şiir dinletisi davetiyesinde şiirlerin KAİMDER öğrencievinde kalan öğrenciler tarafından okunacağı yazıyor. Karaman İl Millî Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu bu davete katılıyor. İstismar zanlısı Muharrem Büyüktürk o gün çocuklarla birlikte sahne alıyor. Yine, Asım Sultanoğlu KAİMDER evinde kalan öğrenciler ve Muharrem Büyüktürk'le fotoğraf çektiriyor. Yaptığı ziyaret ertesinde de İl Millî Eğitim Müdürü Twitter'ına "KAİMDER yurdumuzdaki öğrencilerle sohbete geldik. Maşallah, çocuklar pırlanta gibiler." yazıyor. Buna rağmen, aynı Millî Eğitim Müdürü, savcılığın kentte KAİMDER ve Ensar Vakfı evleri olup olmadığı sorusuna "Kentimiz sınırları içinde KAİMDER ve Ensar Vakfına ait evler bulunmamaktadır." yanıtını veriyor. Savcılığa yalan beyanda bulunan bu şahsın yargılanması, suç kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olduğu için, verilecek cezanın yarı oranında artırılması gerekirken ne oluyor peki? Bu şahıs âdeta terfi ettirilerek Antalya İl Müdürlüğüne atanıyor. Evet, herkesin bildiği inkâr ediliyor. Çocukların Ensar Vakfı evlerinde kaldıklarını söylemelerine, Karaman'daki herkesin evlerin kime ait olduğunu bilmesine rağmen, Ensar Vakfı "Evlerin bizimle ilişkisi yoktur." diyebiliyor ve İl Millî Eğitim Müdürü de bunu destekliyor.
İl Millî Eğitim Müdürünün yanı sıra, Karaman Valisi Murat Koca, KAİMDER yöneticisi Tevfik Baran, Karaman Ensar Vakfı Başkanı Ali Bağcı, Ensar Vakfı Başkanı Cenk Dilberoğlu hakkında yasa dışı öğrencievi açarak delil karartacak şekilde yalan beyanda bulunmaktan bir soruşturma açtırdınız mı Sayın Bakan?
Evet, devletin ve çocukları korumakla sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının önleme sorumluluğu vardır. Çocuk istismarına karşı yıllardır bir politika, bir ulusal eylem planı geliştirememiş ilgili bakanlıkların kamuoyuna öz eleştiri vermesi, sorumlu bakanların istifa etmesi gerekirken, ardı ardına bakanlardan vakfı destekleyen açıklamalar geldi. En yaralayıcı olanı ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'nun "Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz." açıklamasıydı. Bu muydu bir bakanın önceliği ve söyleyeceği ilk söz? Nereden biliyordunuz bir kere olduğunu? Orada mı yatıp kalkıyordunuz? Ayrıca, bir kere olması bir kurumu karalamaya neden gerekçe olamazdı? Sizin çocuğunuz, yakınınız hiç istismara uğradı mı? Olsaydı öncelikle o kurumu mu korurdunuz siz?
Başbakana kadar birçok Hükûmet yetkilisinden böylesi açıklamalar gelmesinin bir sebebi vardı. Söz konusu vakıflar bilinçli biçimde korunuyor, himaye ediliyordu çünkü esasen bu herhangi bir vakıfta yaşanmış bir istismar değildi. Erdoğan'ın "Dindar nesil yetiştireceğiz." ifadesiyle kamuoyuyla paylaştığı eğitim stratejisinin çöküşüydü bu. Erdoğan, devleti ağır işleyen, hantal, yanlış zihniyetlerin eline düşmüş, toplum ve bireyle arasında devasa bir uçurum olan bir kurum olarak tarif ediyor, eğitim görevini devlet yerine bu vakıflara yüklüyordu. Kim Erdoğan'ın projesine karşı tek söz edebilirdi? Siz de etmediniz ve şaşırtmadınız hiçbirimizi. Fakat ne kadar vakfa canhıraş kanat gerilse de konu kolay üstü örtülecek gibi değildi. Bakanın sözlerinin ardından, Ensar Vakfıyla ilişkili birçok başka ismin de öncesinde bulundukları konumları kullanarak çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı.
Emine Erdoğan Ensar Vakfı etkinliğinde "Doksan yıllık enkazı kaldırdık." derken, birileri nüfuzlarına ve tekellerine aldıkları ahlakı toplum üzerinde bir sopa gibi kullanarak çocukların hayatlarını bir enkaz yerine çeviriyorlardı. Ensar Vakfı Başkanı geçen yıl verdiği röportajda, Gülen Cemaatine bağlı evlerin kapanmasının ardından, yurt ihtiyacını karşılamak için hızla yurtlar açtıklarından bahsediyordu. Yani bir proje devreye sokulmuştu ve çocukların yararı yerine siyasi saikler ön plandaydı. Çocuklarla çalışan kurumların uyması gereken standartlar, personelin ve gönüllülerin yeterlilikleri ve özellikleri, denetim gibi hayati önem taşıyan konular hiç de önemli değildi. Toplumda itibarlı olmak yani esasen kendi siyasetlerine yakın olmak, yurt açmak için de, gönüllü olmak için de yetiyordu. Bütün bu denetimsizlik ve siyasi kararlar çocukların istismar edilmesine neden oldu.
Tekrar tekrar söylemek istiyorum: Çocukların canlarını yaktınız, fena hâlde çocukların canlarını yaktınız. Nasıl telafi edeceksiniz, hangi vakfınız, hangi ikbaliniz ya da projeniz değerdi çocukların yaşadıklarına, bilmiyorum.
Çocukları korumakla yükümlü bir bakan olarak "Kim olursa olsun buradaki sorumlular saptanacak." demek yerine, nasıl "Tanıyoruz.", "Güvenilir." diyebildiniz? Bu sözleriniz kamuoyunda nasıl bir etki yarattı sizce? Sorumluluğu olan herkesin yargılanacağı mı, çocuk istismarına karşı artık bir önleyici politika oluşturulacağı mı, yoksa Hükûmete yakın kurumların himaye edileceği mi?
Bir bakanın görevi, istismarın gerçekleştiği vakfı mı korumaktır, yoksa çocuk istismarını önlemek için taşıdığı pozitif yükümlülükleri yerine getiremediği için öz eleştiri vermek ve istifa etmek?
Devletin himaye ettiği kişilerle ilgili bilgileri basın bugün tek tek ortaya çıkarıyor. Trakya Üniversitesi İlahiyat Profesörü ve Rektör Yardımcısı Hüseyin Sarıoğlu, ilahiyat profesörü; kitaplarını Ensar Vakfı basıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise Ensar Vakfından ihalesiz yüklü miktarda kitap almış. Belediye bu kitaplar için vakfa 2011 yılında 110 bin lira, 2012 yılında 123.500 lira, 2013 yılında 121 bin lira, 2014 yılında ise 147.663 lira ödemiş.
FBI söz konusu kişinin çok sayıda çocuk pornosu videosu indirdiğiyle ilgili istihbarat verdi. Bu kişinin evine operasyon yapıldı ve bilgisayarında yapılan incelemede çok sayıda çocuk pornosu videosu bulundu. Biz, bilgileri, ihbarları, istihbaratları Amerika'dan alan bir ülke olarak mı yaşayacağız bundan sonra? Yıllardır koca İstanbul'da kadınlar için yeterli sığınak açmayan belediye hangi hakla bizim paramızla bu istismarcıların kitaplarını almaya bütçe ayırabiliyor?
Yine, 2001-2003 yılları arasında Rize Ensar Vakfı Başkanlığı yapan Mehmet Nuri Gezmiş, 1983-1987 yılları arasında Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde öğretmenlik yaptığı dönemde küçük yaştaki erkek çocuklara cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla soruşturma geçirmiş bir isim. Hakkındaki bu soruşturmaya rağmen Ensar Vakfı İl Başkanlığına getirilmekte hiçbir beis görülmemiş. Üstelik söz konusu şahıs, Rize İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne getirilmiş, 2005 yılında Kızılay Rize Şube Başkanlığı görevine getirilmiş, bu görevi yerine getirirken 2 çocuğu daha istismar etmiş ve sonunda tutuklanmış.
Yine, başka bir isim, Mustafa İslamoğlu, çocuk istismarından iki buçuk yıl hüküm giymiş olmasına rağmen Artvin Ensar Vakfı Kutlu Doğum programına davet edilmiş, konferansta çocuklara konuşma yapmış.
İşkencecilerin terfi ettirildiği gibi şimdi de tacizci ve tecavüzcülerin terfi ettirildiği günlere mi geldik, hiç mi sorumluluk duymuyorsunuz? Türkiye tarafından 7 Aralık 2011 tarihinde onaylanan ve Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe giren Lanzarote Sözleşmesi, taraf devletlere, hüküm giymiş cinsel suç faillerinin bilgilerini kayıt ve muhafaza etme sorumluluğu yüklüyor. Ne var ki Türkiye'de çocuk istismarcıları, geçmişi izlenmek bir yana, çocuklarla çalışan kurumlara başkanlık dahi edebiliyor. Nasıl olur da çocuklarla çalışan bir kurumun başına getirilecek kişinin geçmişi araştırılmaz, nasıl olur da istismarın kaydı tutulmaz?
Karaman'da yaşananların duyulmasının ertesinde Türkiye'nin dört bir yanından ardı ardına çocuk istismarı haberleri geldi. Evet, Keçiören Anadolu İmam Hatip Lisesinde Kur'an dersi emekli öğretmeni Sefer A.'nın 12 kız öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Sivas Erkek Yetiştirme Yurdunda geçtiğimiz aralık ve ocak aylarında 12-18 yaş grubundaki 35 öğrencinin birlikte kaldığı yurtta yaşı küçük çocuklara büyüklerin tecavüz ettiği, yurttaki görevlilerin ise tutanak bile tutmadığı söyleniyor. Yurt müdürü apar topar görevinden ayrıldı. Ağrı'da Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde okuyan 17 yaşındaki bir kız öğrenci kaldığı öğrenci pansiyonunda kendini başörtüsüyle asarak intihar etti. Soruşturmada, intihara cinsel istismarın yol açtığı ortaya çıktı.
Dünyada 5 çocuktan 1'inin mutlaka istismarın bir biçimine maruz kaldığı söyleniyor arkadaşlar. Türkiye'ye dair maalesef elimizdeki tek veri -kurumlar tarafından iletilmiş olan tek veri- kaç çocuk istismarı vakasının şikâyet konusu olduğu, kaçı hakkında dava açıldığı ve kaç failin ceza aldığı; başka bir bilgimiz yok. Araştırmalar STK'ların ve akademisyenlerin inisiyatifine bırakılmış. Resmî kurumlar veri tutmuyor, araştırma yapmıyorlar. Avrupa Konseyi Lanzarote Sözleşmesi'nin istismarı önlemek için şart koştuğu cinsel istismar ve sömürüyle ilgili izleme mekanizması da yok, ne çocuklar ne de failler izleniyor.
Çocuk istismarını önlemek için yapılması gerekenlere bakarsak: Devlet, çocuğu hamilelikten itibaren izliyor mu? Hayır. Çocuk okul çağına gelene kadar aile hekimi ve çocuk hekimi, okul çağına geldiğinde ise öğretmeni çocuğu periyodik olarak takip ediyor mu? Hayır.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Ediyor, ediyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Mahalle düzeyinde örgütlenmiş, çocuğu sürekli destekleyen bir sosyal hizmet var mı? Hayır. Çocuklarla çalışan tüm kamu görevlileri, çocuk ihmal ve istismarını takip etme konusunda bilgilendirilmişler mi? Sağlık çalışanları ve eğitimciler çocuk istismarını adli ve sosyal hizmet yetkililerine bildirme sorumluluğu yönünde eğitilmişler mi? Kamu görevlisi, öğretmen, doktor, sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir çocuk koruma sistemi var mı? Çocuk devletle temasını bu görevliler üzerinden düzenli biçimde yürütüyor mu? Hayır, hayır, hayır. Peki, çocukların kendilerini koruma kapasiteleri güçlendiriliyor mu? Çocuklar çocuk istismarına karşı eğitim alıyorlar mı? Çocuklar bu evlere kendi özgür iradeleriyle gitmek istiyorlar mı, biliyor muyuz? Hayır. Temasta bulundukları kamu personeline, istismar yaşamaları hâlinde bunu bildirebileceklerini biliyorlar mı? Adalete kolayca erişebiliyorlar mı çocuklar? Hayır. Cinsel dokunulmazlığa karşı suç işleyenler "çocuğun rızası" kavramı üzerinden cezasız kalıyorlar. Yasalar çocuklarla yalnızca bir kez görüşme yapılmasını ve bu görüşmenin daha sonraki kullanımlar için kayda alınmasını çocuğun tekrar zedelenmemesi için öngörürken hukuki süreçler böyle mi işliyor? Hayır. Çocukların çoğuyla birden çok görüşme yapılıyor ve çocuklar birkaç kez fiziksel muayeneden geçiriliyorlar. Bir istismar yaşandığında çocuklar kendilerine yapılan büyük haksızlığın telafi edildiğini, suçlunun cezalandırıldığını, adaletin yerine geldiğini, artık endişe duymalarına gerek olmadığını hissediyorlar mı? Maalesef yine hayır. Aksine, cezasızlık çocukların ve yakınlarının cinsel istismara karşı adalet aramak için cesaretlerini kırıyor.
Bütün bunları art arda sıralayınca ifade etmek isteriz ki yapamadığınız işi yapıyormuş gibi yapıp iyi niyetten falan da söz etmeyin. "Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir." diye bir sözümüz vardır biliyorsunuz. Üstelik, siz bu uygulama ya da uygulamamalarınızla çocuklara bugünden cehennemi yaşatıyorsunuz.
Çocuklar akıllıdır, duyarlıdır, yaralarını telafi etmek de mümkündür ama telafi yönteminize ve uygulamalarınıza baktığımız zaman gördüğümüz de bir kâbus. Onları sevdikleri atıştırmalıkların dahi toplandığı, hiçbir özgürlüklerinin olmadığı yerlere kapatıyorsunuz rehabilitasyon diye. Sözde kendilerine zarar vermesinler diye onlara F tipi çocukevleri kurmayı amaçlıyorsunuz. Şunu biliniz ki biz bunların hesabını ahirete bırakmayız. Çocuk dediğimizde akan sular durur. Ve cesaret de bulaşıcıdır arkadaşlar ama bu cesareti adalete erişim ve hesap sormayla sonuçlandıramaz ve çocukların, onları sevenlerin bir nebze olsun adalet duygusunu tatmin edemezsek hiçbirimiz bu ülkede başımız dik olarak dolaşamayız; hiçbir siyasi ikbal, mevki başınızı doğrultamaz. Dolayısıyla bugün bu mevkide ve en birinci sorumlulukta olan sizsiniz Sayın Bakan ve bu hesabı bugün siz vereceksiniz, vermek zorundasınız.
Siz, bütün bunlar olurken Amerika'ya neden gittiniz Sayın Bakan? Onca çocuk istismarı çığlığı her yerden avaz avaz yükselirken Amerika'ya gidecek zaman mıydı? Sizin Karaman'da, Manisa'da ya da istismar haberi gelen başka yerlerde olmanız gerekmiyor muydu? Şu anda kaç çocuk, biz daha konuşurken istismara uğruyor acaba biliyor musunuz?
Bırakın çocukları, bir an kendinizi düşünün. Kaba saba birtakım adamların sizi zorla bir odaya kapattığını, bedeninize dokunduğunu, mahreminizi yok ettiğini düşünün; acıtıcı, yaralayıcı olabilir sözlerim ama bir düşünün, kimseye anlatamadığınızı, ulaşamadığınızı ve o adamların itibarlı, dindar bilinen birileri olduğunu düşünün bir de, ne hissederdiniz siz?
Evet, sadece çocuklarla ilgili değil, kadına yönelik şiddeti önleme konusunda da bir şey yapmadınız. LGBT'lerin ise varlığı dahi söz konusu değil sizin iktidarınızda, onlar yok, sorunları da yok zannediyorsunuz. Ve Bakanlık yalnızca inayete dayalı bir sosyal yardım bakanlığı. Sizden istenen sosyal yardım değil, Sosyal Politikalar Bakanlığı olmanız bekleniyor sizden, inayet değil, vatandaşlık hakkının verilmesi isteniyor sizden.
Evet, Sayın Ramazanoğlu, bütçenin savaş bütçesi olmaması için de hiçbir şey yapmadınız. Güneydoğuda kadınlar, çocuklar ölürken, yerlerde çıplak bedenler sürüklenirken de tek bir laf etmediniz bunlara dair.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kerestecioğlu Demir.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim.
Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca hazırlanan Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı'nın uygulama sorumluluğu sizde bulunuyor Sayın Bakan. Ancak gördüğümüz üzere bu sorumluluk için de bir şey yapmak yerine zanlı kurumları korumayı seçiyorsunuz.
JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) - Dağdaki çocuklar için de söyleyin, iki kelime de onlar için söyleyin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Sonuç olarak Sayın Ramazanoğlu, istismarı ve şiddeti önleyemediği gibi sorumlu kurumları himaye altına alarak kamuoyunda ciddi bir şüphe oluşturmuş, failleri cesaretlendirmiştir. Tüm bu sebeplerle, Bakanın görevinden alınması elzemdir. Kadınları ve çocukları gözeten bir bakana bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ne sabrımız ne takatimiz var. Artık hem kendimiz hem çocuklar için güvenli bir ülkede yaşamak istiyoruz, bunu bütün halkımız istiyor, 300 bine yakın imza toplayanlar da istiyor ve biz onların sesini bu Mecliste yükseltmeye her zaman devam edeceğiz.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)