| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 01.04.2016 |
MURAT EMİR (Devamla) - Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun kurulması ve bu kanun için emek veren herkese teşekkür etmekle başlamak istiyorum. Elbette, bu yönde gösterilecek her çaba değerli ve önemlidir.
Ülkemizde her gün hukukun aşındırıldığını, Anayasa'nın defalarca ihlal edildiğini, Anayasa'nın teminat altına aldığı insan haklarının sürekli olarak çiğnendiğini göz önünde bulundurursak böyle bir yasanın, böyle bir kurulun oluşturulmasının Türkiye'de insan hakları ihlallerinin azaltılmasına ve eşitsizliklerin giderilmesine katkı vereceğini ummak istiyoruz ama bunun böyle olamayacağını, çok küçük ilerlemeler olabileceğini kabul etmek zorundayız. Dolayısıyla, arkadaşlar, sorunu temelinden ele almak da sorunu teşhis etmek de ve ona dönük çareler, çözümler üretmek de hepimizin bir görevi olmalıdır.
Sorun nedir? Sorun, insan haklarını ve ayrımcılık yasağını teminat altına alan yasaların eksikliğinden çok bu yasaların uygulanmaması ve uygulamakla mükellef, yükümlü olanların da sık sık bunları çiğnemeleridir. Dolayısıyla, sorunu burada bulduğumuz zaman, bizim, insan haklarının ilerletilmesinde, ihlallerinin azaltılmasında ve eşitsizliklerin giderilmesinde, ayrımcılıkların azaltılmasında yapmamız gereken, aslında bir zihniyet ve anlayış değişikliğidir. Bunu, böylesine, siyasi iktidarın atadığı, şekillendirdiği ve siyasi iktidarın ağzının içine bakan bir kurulla başaramayacağınızı bilmeniz gerekir.
Bu yasa tasarısının en önemli eksikliklerinden birisi, bu oluşacak kurumun ve kurulun yaptırımlarının son derece sınırlı olmasıdır. Bakın, bu ülkede, Sayın Cumhurbaşkanından başlayarak siyasi iktidar yasaları tanımıyor. Örnek mi istiyorsunuz? Bugünün en canlı konusu Çağlayan Adliyesinde görülmekte olan dava. Çağlayan Adliyesinde sadece Can Dündar ve Erdem Gül yargılanmıyorlar; orada ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve gazetecilik sanık sandalyesindedir, halkın haber alma özgürlüğü yargılanmaktadır.
Peki, Sayın Cumhurbaşkanı bu davayla ilgili olarak neler söylemiştir, hemen anımsayalım: "Bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu." "Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum." Ceza Mahkemesine hitaben diyor ki: "Kararında diren. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine giderler. Ceza alacağımız da çok belli. Parasını verir hallederiz." Dolayısıyla, arkadaşlar, bu anlayışın değişmesi gerekiyor. Bakın, sadece bu üç sözde bile Anayasa'nın 153'üncü, 138'inci ve ilgili maddeleri defalarca ihlal edilmiş oluyor. Şimdi, böyle bir anlayışın ürettiği siyasi iktidarın oluşturacağı kurumların ve üretecekleri kararların insan haklarına ve ayrımcılığın giderilmesine hizmet edeceğine inanıyor musunuz gerçekten?
Değerli arkadaşlar, mesela Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü İnsani Gelişmişlik Raporu'nda, toplumsal cinsiyet eşitliğinde 149 ülkeden 69'uncu olduğumuz görülüyor. Bu bizim asla içimize sindiremeyeceğimiz bir durumdur. Peki bu nereden kaynaklanmaktadır, bizim yasalarımızdan mı kaynaklanmaktadır? Hayır, bunun sebebi sizin de sürekli olarak desteklediğiniz erkek egemen kültürün bir sonucudur. Dolayısıyla, bu yasalarla bu anlayışın düzeltilmesi mümkün değildir. Sorunu anlayışınızda, zihniyetinizde, hukuk tanımazlığınızda, despotluğunuzda aramak ve çözümleri de oradan geliştirmek zorundasınız.
Bakın, kadın haklarında diyor ki yani onu demeye getiriyor, Türk tipi bir kadın hakları anlayışı var. Nasıl Anayasa'da yapıyorsa, aynısını yapmaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, sizin bilebileceğiniz basit bir gerçeği söyleyeceğim: İnsan hakları, kadın hakları yere, coğrafyaya, milliyete göre değişmez, evrenseldir. Zaten evrenselliğini de değişmemesinden alır. Dolayısıyla, bize özgü kadın hakları söz konusu olamaz. Bu anlayışın beslediği siyasi iktidar, istediği kadar kurul oluştursun, istediği kadar yasa yapsın eşitsizliği asla çözemez.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)