GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:64
Tarih:31.03.2016

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 13'üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde insan hakları konusunda ciddi sorunlar yaşanmıştır, yaşanmaya da devam etmektedir. Bu sorunların üzerine gitmek yerine iktidar partisi sürekli olarak savunma pozisyonunda kalmış, olayların Büyük Millet Meclisinde araştırılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen araştırma önergelerinin istikrarlı olarak reddedilmesini sağlamıştır. Hatta konuyu derinden etkileyecek ve kutuplaştıracak bir boyuta götürmüş, farklı toplumsal kesimlerin birbirine güven duymasına engel olacak çabalar içine girmiştir.

Konuşulan kanunla ilgili olarak da Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun oluşumunda yönetim erkini doğrudan kendisi belirleyerek, muhalefetle uzlaşmayarak, aslında iktidardan bağımsız olarak işletilebilse, muhalefetin uyarıları dikkate alınsa ülkemize yararı olacak bir yasaya kurulun sadece kendi kontrolünde olmasını ısrarla talep ettiği için bizi muhalefet etme noktasına itmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayısal çoğunluğunuza güvenerek yasaları toplumu kutuplaştırma pahasına geçirme alışkanlığınız maalesef iktidarınız boyunca sürmüştür. Vicdanı olan, demokrasiye inanan, ülkesini seven bir iktidar milletvekili çıksa da keşke şöyle bir konuşma yapsa: "Türkiye'nin temel meselelerinden Kürt sorunu konusunda gizli kapaklı bir süreç başlattık. Ana muhalefet partisinin açtığı krediyi kabaca reddettik. Konuyu Parlamentoya getirip milletin gözü önünde, samimi olarak çözmek yerine, tutamayacağımız sözler verdik. (CHP sıralarından alkışlar) Yollar yaptık, yapılan yollara el yapımı bombalar tuzaklandı, görmedik, denetlemedik. Cizre'ye, Sur'a, Nusaybin'e, Yüksekova'ya, birçok şehrimize silah yığınağı yapıldığını bile bile 'İktidarımıza seçim öncesi zarar gelmesin.' diye göz yumduk. Bu yanlış politikayla güvenlik güçlerimizin, sivillerin hayatını kaybetmesine neden olduk. Güvenlik güçlerine sızmış, kendisine 'esedullah timi' diyen, duvarlara 'Türk'sen övün yoksa itaat et.' diye yazan kendini bilmezleri hoş gördük. Türkiye'nin Süleyman Şah Türbesi'ni taşıyabilmesi için PYD'den yardım istedik, sonra döndük PYD'yi terör örgütü ilan ettik. Terör örgütü ilan ettikten bir ay sonra Salih Müslim'i Ankara'ya davet edip görüşme yaptık. Milletvekilimiz Galip Ensarioğlu dahi bilmiyordu PYD'yi terör örgütü ilan ettiğimizi. Taziyeye gitti 'PYD terör örgütü değildi o tarihte.' dedi, mahcup oldu. PKK'yla, PYD'yle görüşen, IŞİD'e 'kızgın gençler' diyen, cemaatin her istediğini veren, içtiği su ayrı gitmeyen bizdik, ana muhalefeti teröre destek vermekle suçladık. (CHP sıralarından alkışlar)

Bazen ultra milliyetçi olduk, bazen milliyetçiliği ayaklar altına aldık.

Karaman'da çocuklar taciz edildi, Sayın Bakanımız 'Bir kereden bir şey olmaz.' dedi, sonra öğrendik ki Rize'de çocuk tacizinden yargılanan Mehmet Nuri Gezmiş de Rize Ensar Vakfı Başkanlığı yapmış. FBI'ın verdiği istihbaratla evindeki bilgisayara çocuk pornosu indirdiği tespit edilen İlahiyat Profesörü Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Hüseyin Sarıoğlu'nun kitapları da Ensardan basılmış, biz yine de Ensar Vakfını korumaya devam ettik.

Öyle bir dış politika izledik ki koca dünyada yalnız kaldık, yalnızlığımızı da kıymetlidir diye sattık.

Genelkurmay Başkanını terör örgütü üyeliğinden yargıladık, medyayı tarumar ettik, talimatla gazeteci attırdık, yazılmamış kitapları yasaklatacak kadar ileriye gittik.

Habercilik peşinde koşanlara bazen 'Ergenekoncu', bazen 'darbeci', bazen 'casus' dedik, sonuçta hepsini cezaevine gönderdik.

Bizim gençlik kolları Hürriyet gazetesini bastı, basanların başını ödüllendirdik, bakan yardımcısı yaptık.

Havuz medyamızı yarattık, o kadar sadakat sahibi oldular ki bazen kendi Başbakanımızı bile sansür ettik. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim havuz medyasını takip edenler Reza Zarrab'ı hâlâ hayırsever bir iş adamı zannediyorlar.

17, 25 Aralık da bildiğiniz yolsuzluktu aslında, meselenin nereye gidebileceğini erken gördük, darbe yapılıyor dedik, tedbir aldık. Aslında, dört bakanımızın yaptığı işlerin dinde, imanda yeri olmadığını bizim taban da anladı ama muhalefeti öyle şeytanlaştırdık ki tabanımızı zar zor kendimize tekrardan razı ettik. Şimdi, Reza Zarrab Amerika'da tekrar konuşursa diye uykularımız kaçıyor. Bu yaşattıklarımızdan dolayı tüm Türkiye'den özür diliyorum." dese bir iktidar milletvekili belki bu saatten sonra Türkiye normalleşmeye başlayabilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)