GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:64
Tarih:31.03.2016

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 13'üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesi İnsan Hakları Kurumunun başkanlık yetkilerini düzenlemektedir. Bağımsız olması gereken bir kurumun başkanının kurul üyelerince seçilmesine izin verilmiyor olması, başkanın bizatihi iktidar tarafından atanıyor olması AKP Hükûmetinin insan haklarına bakış açısının evrensel ilkelerden ne denli uzak olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu bağlamda, konuşmamı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine değinerek sürdürmek istiyorum.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, kurduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mekanizması üzerinden vatandaşların kendi devletlerini şikâyet edebilmelerini mümkün kılacak, yalnızca Avrupa'nın değil, insanlığın bugüne dek geliştirdiği en ileri uluslararası hak arama sistemini temsil ediyor diyebiliriz. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 1954'te onayladı ancak Türkiye vatandaşlarının sözleşmenin tanıdığı en önemli imkân olan bireysel başvuru hakkından yararlanabilmeleri 1987'den itibaren mümkün olabilmiştir. O günden bu zamana kadar geçen süre içerisinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye aleyhine açılan davalardan sonuçlananların yüzde 88'i Türkiye'nin herhangi bir alanda ihlal yaptığını karara bağlamış.

Değerli milletvekilleri, Türkiye 2015 sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde hakkında en fazla dava başvurusu bulunan 3'üncü ülke. Türkiye bu rakamla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iş yükünün yüzde 13'ünü oluşturuyor. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde 2014 yılını 9.500 dava başvurusuyla kapatmıştı. Şu an Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde Türkiye'ye ait 8.500 civarında dava bulunuyor. Türkiye, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi 2015'te de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, hakkında en fazla ifade özgürlüğü ihlaline hükmettiği ülke olmuştur.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu verileri önümüze koyup bir değerlendirme yaptığımızda, son derece aşikârdır ki, Türkiye âdeta bir hak ihlalleri ülkesi konumundadır. Buradan hareketle, üzerinde görüşmeler sürdürdüğümüz ulusal insan hakları ve eşitlik kurumuna büyük işler düşmektedir. Yani, bu kurum vasıtasıyla öyle bir mekanizma oluşturmalıyız ki ülkemizde cereyan eden hak ihlalleri en asgari düzeye inebilsin ve Türkiye uluslararası zeminde itibar kaybetmekten kurtulabilsin. Ancak kurumun oluşumunu ve çalışma esaslarını düzenleyen bu kanun tasarısına ve özel olarak da üzerinde görüştüğümüz 13'üncü maddede yer verilen kurum başkanlığına ilişkin düzenlemelere baktığımızda, kurumun ilgili uluslararası metinlere ne kadar uzak bir anlayışla oluşturulduğu ortadadır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda, karar organı olan insan hakları kurulu üye seçimlerinde çok ortaklı ve çoğulcu temsile özen gösterilmemiştir. Başkan ve ikinci başkanın kurul üyeleri tarafından seçilmesi engellenmekte, başkanlık makamı hükûmetin atanmış bir memuru olma vasfının ötesine geçememektedir. Üyelerin tamamının yürütme erki tarafından belirlenmesi, seçim sürecinin nasıl işletileceğine yönelik herhangi bir düzenlemenin olmaması, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, baroların sürece dâhil edilmemesi, üye kompozisyonuna baktığımızda toplumun dezavantajlı kesimlerinin temsilinin güvence altına alınmaması kurumun iktidarın güdümünde çalışacağına dönük ciddi emarelerdir. Bu hâliyle kurumun alacağı kararların saygınlığı daima tartışmalı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, kurumun tavsiye ve görüş yetkisinin yasa değişikliği veya yeni yasa çıkarılması görüş ve tavsiyesini kapsamaması ise kurumun yetki güvencesine yönelik eksik yönleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Nitekim, mevcut İnsan Hakları Kurumunun bağımsızlığı bakımından Birleşmiş Milletler Paris Prensipleriyle uyumlu olmadığı Avrupa Birliğinin Türkiye ilerleme raporlarında da açıkça ifade edilmiştir. Ancak, nitelikli bir insan hakları kurumu kurulabilirse Avrupa Birliği üyelik sürecinde kayda değer bir adım atılmış olacak ve hak ihlallerinin gerçekten önüne geçileceğine dair ciddi anlamda umutlar yeşerebileceğine inanmaktayız. Bu hâliyle bu tasarının Avrupa Birliği ve Paris Prensiplerini karşılamadığı da açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bu duygularla tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)