| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 31.03.2016 |
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi sadece hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşmeleri imzalamakla sağlanamamakta, sözleşmelerin işlemesine imkân verecek mekanizmaların varlığı ve bu mekanizmaların adil ve etkin bir şekilde faaliyet göstermesine de ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda, birey ile devlet arasındaki ilişkiler ekseninde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi her devletin bir görevi olduğu kadar bu görevin hangi yöntem ve mekanizmalarla gerçekleştirileceği de büyük önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, insan hakları ihlalleri, uluslararası insan hakları standartlarının ulusal düzeyde uygulamaya geçirilmesi, takip edilmesi ve uluslararası koruma mekanizmalarıyla iş birliği yapılması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Ulusal insan hakları kurumları, yönetenlerle yönetilenler arasında önemli bir köprü rolü görürken uluslararası standartları ulusal düzeye taşımak için de iyi bir potansiyel sağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, görevleri hakları korumak ve geliştirmek, hak ihlali başvuruları ve şikâyetleri almak, incelemek ve araştırmak olan bu kurumlar, üyelik için çaba gösterdiğimiz Avrupa Birliği tarafından da ilgili karar ve belgelerinde gerekliliği ısrarla vurgulanan, yokluğu da ciddi anlamda eleştirilen organlar hâline gelmiştir. Bu bağlamda ortaya çıkan Paris Prensipleri, hükûmetleri en uygun ve etkin bir insan hakları kurumu yaratmak yönünde teşvik etmek için geliştirilmiş tavsiyeler ve rehber ilkeler olarak bilinmektedir. Nitekim, Paris Prensipleri, insan hakları kurumlarının bağımsızlığının ve çoğulculuğunun güvence altına alınabilmesi için toplumun farklı kesimlerinin bu kurumlar içinde temsil edilmesine özel bir önem atfetmektedir. Zira, insan hakları kurumlarından beklenen temel işlevlerden birisi de, toplumun farklı kesimleri ile Hükûmet temsilcilerini insan hakları sorunlarına çözümler bulmak üzere bir çatı altında toplamaktır.
Değerli milletvekilleri, insan hakları kurumlarının bağımsızlığının sağlanabilmesi için kurum üyelerinin çoğulcu yöntemlerle göreve getiriliyor olması şarttır. Ayrıca, bu mekanizmalar tarafından yapılacak kurul üyesi seçimlerinde, insan hakları alanında çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar, akademisyenler, hukukçular ve diğer uzmanların çoğulcu bir şekilde temsiline özen gösterilmesi de asgari bir gerekliliktir.
İnsan hakları kurum başkanlarının kurul üyeleri tarafından seçilmesi demokratik bir işleyişin olmazsa olmazıdır ancak geldiğimiz noktada, üzerinde görüştüğümüz bu tasarıda mevcut asgari sembolik çoğulcu görünümlü uygulamalar da ortadan kaldırılmakta ve 11 üyenin 8'i Bakanlar Kurulunca, 3'ü de Cumhurbaşkanınca atanmakta, ayrıca kurulun başkan seçme yetkisi de doğrudan Hükûmete devredilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu durum, sözüm ona Paris Prensipleriyle uyumlu olarak kurulduğu iddia edilen kurumun bağımsızlık hüviyeti taşımadığının açık bir göstergesidir. Kurul üyelerinin neredeyse tamamının ve kurul başkanlarının Hükûmet tarafından atanacak olması gerek Türkiye kamuoyuyla gerekse de evrensel hukuk normlarıyla dalga geçmek anlamına gelmektedir.
Hâlbuki her bir makamın daha az kişi seçeceği biçimde seçim yapacak makam sayısını artırmak, toplumda daha fazla kesimin bu süreçte yer almasını sağlayacak ve bu da kuruma önemli ölçüde şeffaflık ve itibar kazandırabilecektir.
Tasarıda, toplumun dezavantajlı kesimini oluşturan ve hak ihlaline uğrama ihtimali yüksek olan farklı inançta olanların, engellilerin ve kadınların kurulda üye olarak temsilini öngören asgari bir düzenlemenin mevcut olmaması da büyük bir eksikliktir. Bizim parti olarak görüşümüz de kurul üyelerinin en az yarısının kadın olması gerektiği yönündedir.
Üye kompozisyonuyla ilgili cinsiyete dayalı olarak dengeli bir dağılımın güvence altına alınmamış olması da kurumun erkek egemen bir yapıya sahip olacağının göstergesidir.
Ülkemizde kadına şiddet vakalarının arttığı, çocukların, her türlü, özellikle de cinsel istismarın neredeyse olağanlaştığı bir dönemden geçerken toplumda mağdur olan bu kesimlerin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dora, teşekkür ederim.
EROL DORA (Devamla) - ...kuruldaki temsilinin güvence altına alınmasına özen gösterilmesi gerekliliğinin altını bir kez daha çiziyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)