GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:62
Tarih:29.03.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti ve saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben milletvekili seçildiğimden bu yana bu kürsüye her çıktığımda, ne yazık ki, sözlerime başlarken o gün şehit olanlara -sayısı kaçsa, 3, 5, 10 15- Yüce Allah'tan rahmet dileyerek, milletimize başsağlığı dileyerek başlamak zorunda kaldım tüm konuşmalarıma, böyle olmasını istemediğim hâlde. Bugün bu bağlamda, bu çerçevede nispeten mutlu hissediyordum kendimi, gün içinde hiçbir şehit haberi almadık diye ama biraz önce, zannediyorum bir yarım saat kadar önce yine Şırnak'ta 24 yaşında, Adanalı bir özel harekât polisimizin şehit olduğu haberini, bir kanasçı tarafından yaralandıktan sonra hastanede kurtarılamayarak şehit edildiği haberini aldık. Ne yazık ki bu gelenek yine bozulmadı. Biz hem şehidimize Yüce Allah'tan rahmet hem aziz milletimize, ailesine başsağlığı dilemek durumunda kalıyoruz. Rahmet olsun.

Sayın Bakan, bu kan da dinsin artık, bu mücadelede bir netice alınsın. Biz artık her gün -1, 3, 5, 10- şehit haberlerini millet olarak da almak istemiyoruz, bu kürsülerde de sürekli olarak taziye cümleleri kurmak istemiyoruz. Bunu öncelikle dikkatlerinize sunmak isterim.

Saygıdeğer milletvekilleri, söz aldığım 149 sayılı Kanun'un birinci bölümü hakkında grubum adına sözlerime başlarken Gazi Meclisi de bir kere daha saygıyla selamlıyorum.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın ilk bölümü, kanun tasarısının başlangıç hükümlerini, ayrımcılıkla mücadele, kurumun teşkilat yapısı ve görevleriyle personel rejimini düzenleyen maddelerden oluşmakta.

Bu ve buna benzer kanun tasarılarıyla kurulan kurumlar, bir yandan amaç ve görevleri itibarıyla âdeta bir üst kurul olarak yapılandırılmakta; diğer yandan, üye atamalarının tamamı, sanki farklı bakış açılarına sahiplermiş gibi Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanına verilmektedir. Başbakanlıkla ilişkili, idari ve mali özerkliğe sahip ve kamu tüzel kişiliğini haiz bir kurumun Cumhurbaşkanına neden yıllık rapor sunması gerektiğini hiçbir hukuk düzeni veya hukukçu izah edemez. Açıkçası, bu durum akla ve mantığa da aykırı.

Görevli olduğu konularda zaten birçok düzenleme bulunan bu ve buna benzer kurumların bu şekilde yapılandırılması olsa olsa Cumhurbaşkanının yetkilerini genişletme ve Hükûmet üzerindeki vesayetini artırma girişimi olarak değerlendirilebilir.

AKP'nin bu tutumunun sonucu, Türkiye'deki tüm kurumların zamanla Cumhurbaşkanlığına doğrudan bağlanmasına veya Sayıştay yerine Cumhurbaşkanlığına hesap veren kurumlara gitmesine kadar varabilecektir. Bu tutumun, Cumhurbaşkanını seçilmiş kral hâline getirme amacına yönelik olduğu aşikârdır. Ancak, asırlık şu deyimi buradan ifade etmek isterim ki sizin kendi hülyalarınızda oluşturduğunuz kral çıplaktır ve bu ülke krallıkla yönetilmeyecektir. "Başkanlık sistemi" adı altında AKP usulü seçilmiş krallık sisteminin tartışıldığı bugünlerde özel hükümlerle Cumhurbaşkanına özel yetkiler verilmesi akıllara "Hükûmet içerisinde kraldan daha çok kralcılar mı var?" sorusunu haklı olarak getirmektedir. Anlaşılan o ki bazı Hükûmet üyeleri Hükûmetten bağımsız olarak veya Hükûmetle birlikte Cumhurbaşkanına bu şekilde hediyeler sunmak istemektedir. Niyetiniz ne olursa olsun şu hususu ifade etmek isterim: Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük Türk milletinin meclisidir ve sizin iç siyasi oyunlarınıza kesinlikle alet edilemeyecektir.

Gazi Meclisin değerli üyeleri, her ne kadar şu an konuşma yaptığım bu maneviyat yüklü kürsüde yakın zamanda bazı bakanlarınız "Ben bu Anayasa'yı tanımıyorum." demiş olsa da size tekrar ve tekrar hatırlatmak isterim, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Aksayan ve eksik yanları olsa da Türkiye Cumhuriyeti'nin bir anayasası vardır ve hepimiz istesek de istemesek de bu Anayasa'ya uymak zorundayız çünkü hepimiz bu Anayasa üzerine yemin ettik.

Kıymetli milletvekilleri, tam anlamıyla uygulanmayacak, hatta iktidar ve taraftarlarınca neredeyse hiç uygulanmayacak ancak iktidarın demokratikleşme yalanına hizmet edecek bir kanun tasarısıyla daha karşı karşıya olduğumuzu belirtmekte yarar görüyorum. Kanun tasarısıyla iş yerinde yıldırma, taciz de dâhil olmak üzere her türlü ayrımcılık tanımlanarak yasaklanmaktadır. Kanun tasarısının ayrımcılık yasağının kapsamını belirleyen 5'inci maddesinde yer alan ifadelerine dikkat edilirse tamamının Anayasa'mızdaki temel hak ve özgürlüklerle ilgili olduğu görülmektedir. Bu maddeye göre mesela kamu taşınır ve taşınmazlarının kiralanmasında ayrımcılık yasaklanmıştır.

Peki, bu kanun, göreve geldiğinden bu yana Kamu İhale Kanunu'nu 167 kez değiştiren bir hükûmete uygulanabilecek midir? Yine aynı maddeye göre, derneklere, sendikalara üye olmaya yapılacak ayrımcılık da yasaklanmıştır. Peki, bu kanun sarı sendikaya üye olmayanların terfi alamadığı, bilakis tenzili rütbeye maruz kaldıkları, tayin ve yer değiştirme konusunda büyük sorunlar yaşadıkları, devletin güvenlik güçlerinin bile temizlemek için aylarca uğraştığı yerlere sürgün edildikleri, lojman ve benzeri sosyal haklar konusunda haklarının yendiği, ötekileştirildikleri, bir kenara itildikleri, disiplin işlemleriyle yıldırılmaya çalışıldıkları gerçeğini değiştirebilecek midir?

Değerli milletvekilleri, kanunla kurulması öngörülen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kuruluna üye olma kriterleri tıpkı Kişisel Verileri Koruma Kurulunda olduğu gibi kurumun görev alanı hakkında bilgi ve deneyim sahibi olmak, dört yıl lisans öğrenimi, bir kamu kurumunda, sivil toplum kuruluşunda ya da özel sektörde toplam on yıl çalışmış olmak gibi alelade usuller olarak belirlenmiştir. Fakat biraz önce içeride yapılan istişarelerde bunda bir değişiklik olabileceği noktasında bir uzlaşma zemini olduğunu da müşahede ettik. Dolayısıyla, eleştirilerimizi saklı tutarak bu çerçevedeki sözlerimi şimdilik ifade etmekten sarfınazar ediyorum.

Temelde ülkemizde meydana gelen insan hakları ihlallerinin ve ayrımcılık muamelelerinin çetelesini tutmak üzere kurulduğu anlaşılan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun tuttuğu çeteleyi bu ihlallerin baş sorumlularına sunması sonucu bu sorunların çözüleceğine ya da azalacağına inanmak en hafif ifadesiyle hayalperestliktir. İktidarın kendi zihniyetini ve yönetim anlayışını değiştirmeden sadece kurum kurarak, bizzat kendisinin çiğnediği uluslararası normları alt alta yazarak bir yere varılamayacağını bilmesi gerekmektedir.

Terörle mücadelede ve yolsuzlukların önlenmesinde olduğu gibi insan hakları ihlalleri konusunda da mücadelenin en temel noktası samimiyettir. İktidarın bu tenakuzları ve ikircikli yaklaşımları sadece bu kanuna has değildir. Yakın zamanda Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararda, iktidar partisine mensup sayın grup başkan vekili, Cumhurbaşkanının konuya ilişkin açıklamasını âdeta milat ilan eder şekilde, sabah ayrı, öğleden sonra ayrı açıklamasıyla hepimizin aklına şu hikâyeyi getirmiştir: Hikâye bu ya, kral bir gün soytarısını çağırmış ve sarayında patlıcanlı yemekler yapılmasını istemiş. Soytarısı da tüm aşçıları ve tabii ki aşçıbaşını da toplamış ve patlıcanın nimetlerini sıralamaya başlamış: "Patlıcan şöyle sağlıklıdır, böyle lezzetlidir, böyle iyidir, böyle güzeldir." Ve en nihayetinde de demiş ki: "Kralımız bunun için sizden çok çeşitte, patlıcanın her çeşidinde patlıcan yemeği yapmanızı istiyor." Hakikaten de tüm aşçılar o gün patlıcan ağırlıklı bir menüyle kralın karnını doyurmasını temin etmişler, gün tamamlanmış. Ertesi gün, bu defa, kral gene soytarısını çağırarak patlıcan yemekten sıkıldığını, patlıcanın bir işe yaramadığını, esasen lezzetli olmadığını ifade etmiştir. Aynı soytarı aynı aşçıbaşını ve aynı aşçıları yeniden karşısına çağırıp bu defa da patlıcanın hiç de sağlıklı olmadığını, hiç de lezzetli olmadığını, bir işe yaramadığını filan sıralayınca aşçıbaşı serzenişte bulunmuştur: "Ya, dün 'Ne kadar lezzetli, ne kadar sağlıklı.' diyordun, bugün de çıktın, dedin ki: 'Bu patlıcan ne sağlıklı ne lezzetli, hiç istemiyoruz.'" Demiş ki: "Ya, siz beni eleştirmeyi bir kenara bırakın, ben patlıcanın soytarısı değilim, kralın soytarısıyım. Dolayısıyla, kral ne istiyorsa o çerçevede hareket ediyorum, siz de o doğrultuda hareket ederseniz iyi olur."

Ya, gecenin bu saatinde eleştirimi sadece bu hikâyeyle sınırlı tutarak daha fazla da uzatmadan yüce Meclisi, Gazi Meclisi ve sizleri bir kere daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)