GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:61
Tarih:24.03.2016

CELAL DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Avrupa Birliği uyum yasalarından birisini daha yüce Mecliste görüşüyoruz. Şahsım ve partim adına yüce kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.

Teklifi getiren Hükûmet Avrupa Birliği yasalarından birisini daha gerçekleştirmek istiyor. Orijinine baktığımızda, Adalet ve Kalkınma Partisinin kökü biraz Millî Görüş'e dayanır esas olarak, aslında kökü odur. Bu bir Avrupa kulübüydü galiba, Hristiyan kulübüydü yanılmıyorsam. Bir taraftan Milliyetçi Hareket Partisi değerli yöneticilerini dinliyorum; "Egemenliğin devri ülkeye ihanettir. Mahkeme kararlarının tahkime gitmesi ihanettir." diye bir ara değerlendiriyorlardı. Solda da farklı birtakım yaklaşımlarla Avrupa Birliğine ihtiyatlı bakılırdı. Şimdi, bugün, hep birlikte, bu yüce Meclisin çatısı altında Avrupa Birliğine uyum yasalarından birisini Millî Görüş'ün dayandığı bir siyasi iktidarın üzerinde filizlendiği parti getiriyor, değerlendiriyoruz. Virgül tadilatı yapmak isteyen Milliyetçi Hareket Partisinin önergesini, alışkanlık hâline gelmiş, komisyon ve Hükûmet her hâlükârda retliyor. Ne gelirse gelsin, ne olursa olsun yüce kurulunuz da yani iktidar partisinin çoğunluğu da ret esaslı, daha doğrusu ret üzerine inşa edilmiş bir yapıyla karşı karşıyayız.

Asıl burada söylemek istediğim bu değil, şu: Bu yasa aslında bir ülkenin DNA'sını tespit eden bir yasadır. İyi niyetli bir meseledir. Aslında ülkelerin DNA'sını ortaya çıkartmak doğrudur ama kullanılırken nereye varacağı konusunda var olan kuşkular ve getirilen kurumların muğlaklığı bu konuda muhalefetin tepkisini çekmektedir. Bu nedenle de her hâlükârda iyi ellerde iyi kullanıldığı takdirde yasa, çok da kötü bir sonuç doğuracak değildir ama mümkün olduğu kadar ehil kurumlarda ve objektif olarak uygulanmasında fayda mülahaza edilen bir yasa olarak da görülebilir.

Üzerinde duracağım asıl mesele bu da değil. Söz almamın altındaki gerçek, burada tartışılan gençlik meselesidir. Beş dakikaya ne kadar gençliği sığdıracağım konusunda çok endişelerim var ama üç beş cümleyle size şunları arz etmek istiyorum. 1968'i ve 1969'u yaşayan bir arkadaşınızım, Türkiye'de iki tane ihtilali de geçirmiş bir arkadaşınız olarak şunu söyleyebilirim: Bugün "genç" dediğiniz kesim, Türkiye'de, uzun süreden beri Türkiye'deki uygulamadan dolayı depolitizedir yani Taksim'deki hareketi başka bir tarafa koyarsanız, ülkede gençler ülkeyle ilgilenmekten bilerek ve isteyerek alıkonulmuşlardır. Bu gençliğin aslında böyle olmaması gerekirdi. Nasıl olması gerekirdi? Ülke sorunlarına bilgiyle vâkıf, sorumluluk taşıyan, ülkenin sorunlarını idrak edip gelecekte ülkeyi yönetecek nesillerin çıkacağı bir anlayışla yetiştirilmesi gerekirdi. Fakat, maalesef iki tane ihtilal -12 Mart ve 12 Eylül- bu gençlerin üzerinden, iliklerinin üzerinden tanklar geçtiği için depolitize bir gençlik buraya kadar gelebildi.

Şimdi, buradan yüce Meclise bir çağrıda bulunuyorum: Genç insan idealist insandır. Genç insanın artık üretimden pay almadığı için kötü bir hesabı yoktur. Burada, siyasi iktidara düşen birçok önemli görev vardır. Siyasi iktidar gençlik arasındaki çatışmalarda taraf olmadığı müddetçe anarşinin kaynağı olacak olayların büyümesi mümkün değildir. 1968-1970 olaylarının altında siyasi iktidarın gençlikte taraf olması, olayların hortlamasına, büyümesine, şehir gerillası ve kır gerillasına kadar, hatta şiddetin kaynağını oluşturacak unsurların oluşmasına meydan vermiştir.

Keşke vakit olsaydı da değerli arkadaşlarımızın kimin vatansever olduğu, kimin vatansever olmadığı konusundaki tartışmayı da açabilseydim.

Şurada, bir noktayı, daha doğrusu bir çizgiyi de koymak istiyorum: Milliyetçi Hareket Partisinde Devlet Bey öncesi ve Devlet Bey sonrasını ayırmak zorundasınız. Ülkücü gençliğin sokaktan çekilip, salonlara değil siyasete çekilmesi de o dönemden başlamış; bu, ülke için bir kârdır.

Bu nedenle, bütün gençlere çağrımız şudur: Ülkeyi sevecek bilgiyle donanmamız gerekir, ülkeyi sevecek tartışmalardan kaçınmamamız gerekir. Şiddet çare değildir. Bu nedenle de iktidarınızdan ricam şu: Türkiye'yi yönetmeye talip olun, ülkeye tahakküm ederek yönetebilmenin şansı yoktur.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)