| Konu: | Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 60 |
| Tarih: | 23.03.2016 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 117 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, iktidarın tutarsız politikalarının sonucu olarak ülkemizde son sekiz ay içinde hızla artan canlı bomba terör eylemlerinde ve yine, AKP iktidarı tarafından "çözüm" adı altında yürütülen ihanet sürecinin sonucu olarak kirletilen kadim topraklarımızı temizlerken şehit düşen insanlarımıza ve güvenlik görevlilerimize yüce Allah'tan rahmet, kalanlarına ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.
AKP iktidarının eli kanlı terör örgütüne artık kararlı ve net ifadelerle "dur" diyeceği ve durması için gerekeni yapacağı günleri özlemle bekliyoruz. Bu kapsamda, Milliyetçi Hareket Partisinin şahsımın da aralarında bulunduğu 4 milletvekilinin terörle kol kola olan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına dair 3 Mart 2016 tarihli başvurusunu hatırlatıyor, AKP'nin bu konuda da "kem küm" diyerek, ipe un sererek sürdürmeye çalıştığı algı operasyonuna bir son vermesini ve konuyu samimiyetle ele alarak sonuçlandırmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, temelde kişisel verilerin korunması amacına yönelik bir kanun gibi görünen görüşmekte olduğumuz bu tasarı özellikle kurum ve teşkilat yapısını ifade eden kısmı itibarıyla özensiz ve yetersiz, istisnaları itibarıyla da kendi kendisini uygulanamaz hâle getiren bir tasarı durumundadır. Kanun tasarısı hazırlanırken âdeta "mış" gibi yapılmış, kuzuyu kurda emanet eden bir yöntem esas alınmıştır. Son yıllarda yaşadıklarımız ve bu süreçte oluşan psikoloji itibarıyla bir vatandaşımıza sorsak ve desek ki "Kişisel verilerinin en çok kimin eline geçmesinden korkuyorsun?", alacağımız cevap, ne yazık ki, çok muhtemel "Hükûmetin." olacaktır.
Evet değerli milletvekilleri, insanlarımız en çok izlenilmekten, dinlenilmekten ve fişlenmekten çekiniyorlar. Üst düzey devlet yetkililerinin bile rahatlıkla dinlenildiği bir ortamda, milletvekilleri olarak bizler de dâhil olmak üzere tüm vatandaşlarımız kişisel bilgileri ve mahremiyetleri konusunda endişe duymaktadır. Bu toplumsal kaygının en büyük nedeniyse kendi kişisel verilerini dahi muhafaza edemeyen bir Hükûmetin vatandaşın kişisel verilerini korumaya talip olmasıdır.
Türkiye, kişisel verilerin izinsiz paylaşıldığı yasal olmayan dinleme ve izlemelerle özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiği bir ülke durumundadır ne yazık ki. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni kabul eden 47 devlet arasında, özel hayatın en çok ihlal edildiği -ne yazık ki- ilk 3 ülke arasındadır.
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı'nda kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemeyeceği ilkesine yer verilmiş, ancak buradaki "rıza" kavramının tanımı yapılmadığı gibi hangi unsurları içerdiği de belirtilmemiştir. Vatandaş, razı olmak bir yana, neredeyse âdeta mecbur durumdadır.
Anlık olarak bakıldığında, bir ülkedeki en güçlü iradenin yürütmeyi elinde bulunduran irade olduğu gözetilirse vatandaşın kişisel bilgilerinin de en çok Hükûmetten korunması gerekmektedir. Buradaki "koruma" terimi "saklamak"la eş değer görülmemelidir. Bu da toplum ile yönetim arasındaki güvene dayalı bir durumdur. Bu güven de yasal düzenlemelerin yani bu tür kanunların net, tarafsız ve eksiksiz olmasıyla mümkündür.
Tarafsız demişken, kanun tasarısı kapsamında oluşturulması planlanan Kişisel Verileri Koruma Kurumunun en üst karar organı olan ve 7 üyeden oluşan Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 4 üyesinin Bakanlar Kurulu, 3 üyesinin ise Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi öngörülmektedir. Kurul üyesi olarak atanmanın şartları ise kurulun görev alanı hakkında bilgi ve deneyim sahibi olmak, dört yıl lisans öğrenimi, bir kamu kurumu, sivil toplum kuruluşunda ya da özel sektörde on yıl çalışmış olmak gibi alelade hususlar olarak belirlenmiştir. Yani Cumhurbaşkanı ya da Bakanlar Kurulu herhangi bir özel sektörde on yıl süreyle görev yapmış ve üniversite öğrenimi görmüş bir personeli kurul üyeliğine rahatlıkla atayabilecektir. Örnek verecek olursak, bakanlarımızla arası iyi olan, hasbelkader dört yıllık açık öğretim fakültesinden mezun olmuş ve on yıldır çalışan bir müteahhit kurul üyesi olabilecektir. Şu anda KPSS'ye göre personel alan bir kamu kurumunun sınavına girecek bir vatandaşımız dahi daha fazla, daha objektif kriterlere muhatap durumdadır. Bu sebeple bu kanunun çıkarılma amacı iyi niyetli bir yaklaşımdan kaynaklanıyorsa muhakkak yeterli, birikimli, eğitimli, konunun uzmanı kişilerden kurul üyelerine atama değil, seçme yapılmalıdır. Bu kriterlerin gerçekleşmesi için de kanun içerisinde kurul üyelerinin vasıflarına ilişkin daha somut ve tatmin edici şartlar getirilmelidir. Bu sebeple kurul üyelerinin üniversitelerdeki bilim insanları, yüksek yargı üyeleri ile kişisel verilerin korunmasıyla ilgili ve bağlantılı kurum ve kuruluşların kendi aralarından seçecekleri üyelerden oluşması daha tarafsız ve adilane bir yaklaşım olacaktır.
Ayrıca, Cumhurbaşkanının kurul üyesi atama yetkisinin bu kanunla ihdas edilmesi de kurumun tarafsızlığını derinden etkilemektedir. AKP'nin bu tür hukuk oyunlarıyla Cumhurbaşkanına daha fazla yetki vermeye çalışması kabul edilemez bir durumdur. Acaba AKP başkanlık sisteminin Türk milleti tarafından benimsenmediği gerçeğinin farkına mı vardı ki bu tür küçük oyunlara kalkışmaktadır? Kanun tasarısına bu şekilde hüküm konulması akıllara sadece bu soruyu getirmektedir.
Keşke Anayasa Uzlaşma Komisyonunu anayasa zıtlaşma komisyonu sananlar el ele verip Anayasa Uzlaşma Komisyonunu dağıtmasalardı da asıl niyetleri görebilseydik. Milliyetçi Hareket Partisinin uzlaşmacı ve iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen Anayasa Uzlaşma Komisyonu dağıtılınca AKP bir çıkmaz içerisine girmiş olmalı ki bu tür kanun hükümleriyle Cumhurbaşkanının gönlünü almaya çalışmaktadır.
Şu hususu açıkça ifade etmek isterim ki kaçak saraya bu şekilde jestler yapmaya çalışarak AKP usulü seçilmiş krallık sistemini hayata geçiremezsiniz. Milliyetçi Hareket Partisi var oldukça Türk milletinin açık iradesini yok sayamazsınız.
Saygıdeğer milletvekilleri, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı'nda öngörülen istisnalar kanunun uygulanmasını aleni olarak engellemektedir. Konuyla ilgili uluslararası belgeler ve ülke uygulama örnekleri de göz önünde bulundurulduğunda, demokratik toplumun gerekleri de dikkate alınarak millî güvenlik, millî savunma ve kamu düzeni gibi alanlarda getirilecek istisnaların sınırlarının açık ve net olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Öte yandan, kişisel verilerin korunması hakkı doğal olarak sınırsız bir hak alanı da değildir. Temel ilkelere belirli durumlarda istisna getirilmesi mümkündür ancak kişisel verilerin korunmasına temel oluşturan hakkın diğer hak ve özgürlüklerle, ayrıca bireysel olarak başkalarının hak ve özgürlükleriyle dengeli olması gerekir. Nitekim kişisel verilerin korunmasına hâkim olan temel ilkelere yönelik sınırlama ve istisnalar konuya ilişkin bütün uluslararası belgelerde yer almaktadır. Ancak bu sınırlamaların genel ilkeleri yok sayar şekilde ve hukuka aykırı olması durumunda sınırlama bir tedbir niteliğinden hukuka aykırılığa doğru şekil değiştirebilecektir. Böylesine önemli ve hassas bir konuda sınırlamalar daha net ifadelerle belirtilmeli ve ancak olağanüstü zaruri durumlarda işleme alınabilecek şekilde mevcut hükümler değiştirilmelidir. Siz olsanız kişisel bilgilerinizin korunması görevinin neredeyse hiçbir objektif kriter olmaksızın belirlenen bu keyfî kurula verilmesini ister misiniz?
Sayın milletvekilleri, tasarıda çocuklara ilişkin koruyucu bir düzenlemenin yer almamış olması da dikkat çekici ve düşündürücü bir eksikliktir. Hele ki çocukların cinsel istismarının vicdanları kanatmakta olduğu şu günlerde Karaman'da Ensar Vakfına bağlı KAİMDER yurdunda kalan 45 öğrencinin cinsel istismara uğraması sonucu vakfın AKP'yle olan yakın ilişkileri nedeniyle apar topar konuyla ilgili yayın yasağı getirilmesi ahlaki bir çöküntü durumudur. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının "Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz." niteliğindeki âdeta "Bir kereden bir şey olmaz." şeklindeki beyanının cevabını yüce Türk milleti elbet verecektir.
Değerli milletvekilleri, kişisel verilerin korunması ve her bir bireyin özel yaşantısının kendine has temel yapı taşlarının gizliliğinin muhafaza edilmesi konusu önemli olduğu kadar devletin ve yöneticilerinin de bu mahremiyeti koruma ve saygı gösterme yükümlülüğü bulunmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de bütün bu hassasiyetleri gözeterek sorumlu bir siyaset anlayışıyla tutumumuzu ve duruşumuzu ortaya koyuyoruz.
Sözlerime son verirken gazi Meclisi bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)