GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:56
Tarih:08.03.2016

HDP GRUBU ADINA SAADET BECEREKLİ (Batman) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşülmekte olan 2016 bütçe tasarısı üzerine partimizin görüşlerini ifade edeceğim.

Hükûmetin politik yaklaşımını ortaya koyan 2016 bütçesi, daha önceki yıllarda olduğu gibi, sermayeyi gözeten, savaş, rant ve yoksulluk bütçesi olup özü itibarıyla da cinsiyetçi bir bütçe özelliği taşımaktadır.

Hükûmetin bütçeyi demokratik katılımcılıktan uzak bir şekilde toplumun tüm kesimlerinin müzakere ve onay süreçlerine dahiliyetine olanak vermeden oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

2016 bütçesi oluşturulurken kadın bakış açısı, kadın özgürlük çizgisi gözetilmeden yapılmış, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yapılmamıştır. Kadınların sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanda karşılaştıkları ayrımcılığı gidermekten uzak olan bu bütçede temel hedefin kadının aile içinde daha fazla konumlandırılması olduğu açıktır. Kadınların çalışma yaşamına esnek ve güvencesiz istihdamla katılmaları amaçlanmıştır. Sermayenin ve özel sektörün çıkarlarını önceleyen bir yaklaşımla hazırlanmış bu bütçe nedeniyle kadınlar kamusal alanda hizmetlerden gittikçe daha az yararlanır olacaktır.

Açıktır ki 2016 bütçesi savunma ve güvenlik birimlerine ayrılan paydan dolayı bir savaş bütçesi özelliği taşımaktadır. Hukuksuz ve antidemokratik yöntemlerle, insanların yaşam hakkı başta olmak üzere her türlü hak ihlalini yapan Hükûmet, maalesef, bütçeyi de bu esasla hazırlamıştır. "Güvenlik" adı altında yapılan harcamalar, şiddeti ve çatışmaları derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Aynı zamanda kadına yönelik sistemli şiddeti, tacizi, tecavüzü de beraberinde getirecektir.

Orta Doğu'da yürütülen kirli savaş politikaları sonucu oluşan kaos ortamından kaçarak ülkemize göç etmek zorunda kalmış, kamplarda ya da kamp dışında kadın mülteciler, çalışma hakkının tam anlamıyla tanınmaması, cinsel istismara ve saldırıya karşı koruyucu mekanizmaların bulunmaması, sosyal dışlanmanın olumsuz etkilerinin doğrudan hedefi bulunmaktadırlar. Beslenme, barınma, psikolojik destek, eğitim, sağlık ve sosyal hizmet ihtiyaçları karşılanmadığı ve bu hak ve ihtiyaçlar bütünlüklü bir biçimde ele alınmadığı için son derece kötü çalışma ve yaşam koşullarına mahkûm edilmiş durumdadırlar.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari teşkilatı tarafından ilk kez 2013-2017 Stratejik Planı'nda kurum bünyesinde kadınların çalışma hayatındaki sorunlarına ilişkin duyarlılığı ve farkındalığı artırmayı gözetmek ilkesine yer verilmiş olmasına karşın, bu ilke şimdiye kadar göz ardı edilmiştir.

AKP Hükûmeti kadını bir birey olarak değil, ailenin bir unsuru olarak konumlandırmakta, tüm düzenlemeleri buna göre yapmaktadır. Bu yaklaşımı 2010 yılında "kadın" adını bakanlıktan çıkararak bir kez daha göstermiştir. 2016 yılı bütçesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak yeniden yapılandırılan bakanlığa ayrılan kaynaklar kadına yönelik şiddete, düşük ücrete ve güvencesiz çalışma, istihdam, kamusal hizmetlere erişimde ayrımcılık ve benzeri temel ihtiyaçlarına gerekli çözüm üretme politikalarını hayata geçirmek yerine büyük kısmı sosyal yardımlar için tahsis edilmiştir. Hükûmet her ay binlerce kadına evde çocuk, yaşlı, engelli bakımı nedeniyle ücret ödemektedir. Bir çeşit aldatmaca olan bu yöntemle hem kadın istihdamı yüksek gösterilmekte hem sosyal bağımlılık mekanizması oluşturulmakta hem de kadın ev içinde denetimden ve güvenceden uzak çalıştırılmaktadır. Dolayısıyla kadın emeği yine yok sayılmış, ev emekçisi kadınlar, ev işçisi kadınlar yine görmezden gelinmiştir.

2016 yılının hemen başında Meclisten geçirilen torba yasayla getirilen düzenlemelerle yarı zamanlı, esnek ve güvencesiz çalışmanın kadınlar üzerinde yaygınlaştırılması hedeflenmiştir. Doğum, annelik gerekçesine dayanılarak yapılan düzenlemelerle kadını aile içinde konumlandırma ve güvencesiz çalışmayı kadınlardan başlayarak temel çalışma biçimi hâline getirme politikasında bir adım daha atılmıştır. Ayrıca, son dönemde gündemleştirilen, işçilerin kıdem tazminatının kaldırılması, fona devredilmesi, 657 sayılı Yasa'da kamu emekçilerinin iş güvencesini ortadan kaldıracak yönde değişiklik yapılması konularının en çok kadın emekçileri olumsuz etkileyeceği açıktır.

Hükûmetin kadına bakış açısını maalesef ki çok iyi biliyoruz. Bu bakışın bir sonucu olarak her ne kadar mevcut iktidar kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerindeki artışı inkâr etme eğilimi içinde olsa da hemen her gün bir kadının katledildiği, daha fazlasının da değişik biçimlerde ve oranlarda şiddete uğradığı, kadının toplum içindeki konumunu iyileştirmek yerine daha da kötü bir hâle geldiği bir ülke gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Kadına yönelik erkek şiddeti karşısında hukuk sisteminin yetersizlikleri yanında, maalesef, gereken yaptırımların da uygulanmadığına; hatta özelde mahkemelerin, genelde ise devletin bu konudaki tutumunun caydırıcı olmaktan çok teşvik edici olduğuna, katilleri hafifletici nedenlerle ceza almaktan koruduğuna üzülerek tanık oluyoruz. Kadına yönelik şiddetin sadece cezai yaptırımlarla önlenemeyeceği, toplumun, erkeğin ve devletin bu temelde kapsamlı bir dönüşüm geçirmesi gerektiği ortadadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her yıl kutlanmaktadır. Kadınların uzun süreli mücadelesinin bir kazanımı olan bu önemli gün, biz kadınların eril sisteme, savaşa, şiddete ve her türlü baskı, sömürüye karşı barış, hak ve özgürlükler taleplerimizi dile getirmek için alanlara çıktığımız gündür.

Tarihçesinden bahsetmek yerine, çetin mücadelelerle kazanılmış bu günün ülkemizde nasıl karşılandığından bahsetmek istiyorum. Ülkemizde 8 Mart yasaklanmalarla karşılandı ne yazık ki bu yıl da. Evet, pek çok yerde yasaklandı. Ben Batman'dayken de barışçıl bir kadın mitingi yapmayı hedeflemiştik ama ne yazık ki son gün, cumartesi yapacağımız mitinge, Batman Valiliği, cuma günü, son saatlerde "olmaz" diyerek çeşitli nedenlerle reddetti. Urfa Valiliği 5-8 Mart tarihlerinde eylem, yürüyüş, stant açma gibi her türlü 8 Mart etkinliğinin yasak olduğunu; Ankara Valiliği ve Ankara Emniyet Müdürlüğü de yürüyüş güzergâhının yasal olmadığı gerekçesiyle 8 Mart mitinginin engelleneceğini duyurdu. İstanbul Valiliği ise 23 Şubatta miting için başvuran İstanbul 8 Mart Kadın Platformu'na 4 Mart Cuma günü yani 8 Marttan önceki son iş gününde, Kadıköy'ün miting alanı olmadığını bahane ederek 8 Mart mitingine izin vermedi.

Biz sabahtan beri hep birlikte, siyasi parti ayrımı gözetmeden birbirimizin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladık ve gerçekten ben bu konuda kendimi çok iyi hissettim, çok mutlu hissettim ama tekrar sormak istiyorum... 8 Martı yasaklamak, aklımıza, Hükûmetin, AKP Hükûmetinin kadının kendisinden ve yasak tanımayan direncinden korktuğunu getiriyor. 8 Martı yasaklamak, AKP Hükûmetinin kadınları susturmaya, boyun eğdirmeye, diz çöktürmeye yönelik politikalarından sadece biridir diye düşünüyoruz.

2013 Nevruz'unda Sayın Abdullah Öcalan'ın mektubuyla başlayan ve müzakere aşamasına geçmek üzere olan barış sürecini, yakalanan bir tarihî fırsatı bir anda yok sayması, içte ve dışta devlet aklından uzak politikaları uygulamaya koyması ve temmuz ayından itibaren bölgede halka yönelik şiddet girişimleri bizi savaş gerçekliğine hiç olmadığımız kadar yaklaştırmıştır. Başta Silopi, Cizre ve Sur olmak üzere pek çok yerde ağır vahşet uygulanmış ve şehirler yakılmıştır. Bugün hâlâ Cizre'de vahşi şekilde katledilen ve tanınmaz hâle getirilen cenazelerin bir kısmının kimliği belirlenememiştir.

Daha önce de belirttim, dünyanın her yerinde savaş ve çatışmalı ortamdan etkilenen kadınlar ve çocuklardır. Temmuz ayından beri AKP Hükûmetinin yürüttüğü özel savaş konsepti bugüne kadar 95'i çocuk, 94'ü kadın olmak üzere toplamda 568 sivilin yaşamını yitirmesine neden oldu ki bu sayı kimlikleri belli olanlardır.

Silopi'de sokağa çıkma yasağı sırasında katledilen Taybet İnan'ın cansız bedeni ancak yedi gün sonra alınabilmişti sokak ortasından. Cizre ve Sur'da katledilen kadın bedenleri çıplak bir şekilde teşhir edilmişti. Ki buna ben inanıyorum ki sabahtan beri birbirimizin 8 Martını kutladığımız kadın arkadaşların da karşı durması, karşı gelmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Savaşların kararını erkek egemen sistem verir ancak savaş kadınlar için sadece şiddet, ölüm, yıkım, tecavüz, göç ve yoksulluktur. Bu nedenle, toplumsal barışı inşa etmek için sahip oldukları güç ve birikim, barış için mücadelelerini ve sözlerini söyledikleri bir gün olan 8 Mart Günü'nü yasaklamak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAADET BECEREKLİ (Devamla) - Bitiriyorum Başkan.

BAŞKAN - Sayın Becerekli, normalde ek süre uygulamamız yok ama bugün Dünya Kadınlar Günü olduğu için size ek süre vereceğim efendim.

Buyurun.

SAADET BECEREKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim, bitiriyorum.

...8 Martı yasaklamak savaşta ısrarın bir kanıtıdır. Önümüzdeki Suriye örneğini iyi tahlil edersek savaştan kimseye hayır gelmeyeceğini görebiliriz. Bizler, her koşulda, söz konusu savaş ve katliam politikalarını uygulayanların karşısında durmaya devam edeceğiz. Bilinmelidir ki Türkiye halkları uygulamaya konulan bu kirli savaş politikalarını çok iyi görmektedir. İnanıyorum ki nihayetinde kuyuya atılmış bir taşı çıkarmak için ülkece o karanlık kuyuya inmeyeceğiz diye düşünüyorum.

Sözlerimi bitirirken bir kez daha, Parlamentoda bulunan arkadaşları saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)