| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 08.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın "Denge" başlıklı 3'üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün 8 Mart. Dünyadaki tüm emekçi kadınlara ve bu yüce Meclisin çatısı altındaki siz değerli hanımefendilere sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Tüm kadınlar ve tüm anneler, umarız barışın egemen olduğu bir dünyada yaşarlar.
Yine, bugün şehit haberleriyle derin bir üzüntü yaşadık. 2 şehidimiz var ve 1 sivil yurttaşımız yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren vatandaşlarımıza da rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri, parlamentoların 3 temel görevi vardır: Birincisi, yasa yapmak; ikincisi, yürütme organını, hükûmeti denetlemek; üçüncüsü de bütçe hakkıyla bütçe yapmak ve kesin hesabı görmek. Bütçe hakkı, parlamenter sistemlerle özdeşleşmiş temel ve kutsal bir hak. Magna Carta'ya kadar dayanıyor, o kadar köklü. İngiltere'de lortlar kralın yakasına yapışıp "Bizden aldığın vergileri harcarken bundan sonra bizimle paylaşacaksın, bize de soracaksın." dediği anda, işte, bütçe hakkı doğmaya başladı ve parlamenter sistemin temelleri de yavaş yavaş atıldı. Evet, bugün İngiltere'de, hepimizin bildiği gibi, yazılı bir anayasa yok ama öyle köklü bir demokrasi var ve parlamenter sistemle bütün sorunlarını çözüyor.
Evet, gündemimiz kesin hesap. 2014 yılı kesin hesabına baktığımızda, gelir ve gider tutarları arasında ciddi bir uyumsuzluk görüyoruz. Ayrıca, giderleri yanlış olan bir kesin hesap nedeniyle dengeden bahsetmek de maalesef mümkün değil. Ama çok önemli bir ayrıntı var: Kesin hesaba baktığımızda, ödenti üstü yüksek harcamaların -ben burada rakamlar vermek istemiyorum çünkü bütçe görüşmeleri sırasında rakamlarla çok boğulduk- Meclis onayı olmadan yapıldığını görüyorsunuz. Bu, yüce Meclisin, daha doğrusu milletimizin bütçe hakkının gasbı anlamına gelen çok önemli bir uygulama. Bundan derhâl vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Evet, Sayıştayı işlevsiz hâle getiriyorsunuz. Kesin hesap kanunu tasarısı, birkaç sayfadan ibaret bir kanun ama onun altyapısında, temelinde binlerce sayfalık dev bir çalışmanın ürünü var. Bu ayrıntıları Plan Bütçe Komisyonu üyeleri dahi göremiyor, bizler de sizler de göremiyorsunuz. Böylece Sayıştay işlevsiz hâle getiriliyor. Meclis adına denetim yapmakla görevli Sayıştayı devre dışı bıraktığınız zaman Parlamentoyu da, milletin egemenliğini de bütçe hakkı konusunda devre dışı bırakmış oluyorsunuz ve biz... Çoğunlukçu bir anlayış egemen olduğu için Mecliste, AKP'li üyelerin oylarıyla çok büyük olasılıkla bu kesin hesap kanun tasarısına "Evet." denecek ve 2014 yılıyla ilgili, AKP Hükûmeti, ibra edilmiş olacak.
Değerli milletvekilleri, gelir bütçeleri yüce milletimizin ödediği vergilerle düzenleniyor. Anayasa'mızın 73'üncü maddesi, herkesin mali gücüne orantılı bir şekilde vergi vermesi gerektiğini söylüyor. Evet, bu, çok önemli, mali gücüyle orantılı şekilde. Gelişmiş demokrasilerde, gelişmiş ülkelerde yurttaşlara "vergi veren kişi" derler. Evet, vergi veren kişi, yurttaştır ve yurttaşlar, vergi veren kişiler hesap sorarlar. Yönetenler de hesap verme yükümlülüğü altındadır. Bugün ülkemizde milyonlarca insan, açlık sınırı altında yaşarken vergi veren kişi, yurttaş, Cumhurbaşkanlığı sarayının aylık giderlerinin ne kadar olduğunu sorduğunda ona derhâl cevap verilmesi demokrasi ve ahlak gereğidir. Çünkü hesap sorma ve hesap verme demokrasinin, şeffaflığın temel ilkelerindendir.
Evet, maalesef vergi yükünün adaletli bir dağılımı yok. Onunla paralel olarak gelir dağılımında büyük bir adaletsizlik ve büyük bir uçurum var ve sosyal adaletsizlik... Değerli milletvekilleri, her şey adaletle mümkündür; bağımsızlık, gelecek, eşitlik, özgürlük; her şey adaletle mümkündür. Onun için bizim Parlamento olarak adaleti, daha doğrusu, hukukun üstünlüğünü ve Anayasa'da bağımsız, güçlü bir yargıyı ivedi olarak tesis etme sorumluluğumuz vardır. Gelin hep birlikte Anayasa'da yargıç güvencesini teminat altına alalım. Gelin hep birlikte Siyasi Partiler Kanunu'nu, Seçim Kanunu'nu değiştirelim çünkü kanun yapmak, Anayasa yapmaya göre çok daha kolay, Meclisin iradesi için. Gelin hep birlikte ülkemizi birinci sınıf demokrasiye taşıyalım, 12 Eylül hukukunun bütün demokrasi ayıplarından ülkemizi kurtaralım.
Bugün dünyada ülkeleri 4 gruba ayırıyorlar: Tam demokratik ülkeler, kusurlu demokratik ülkeler, yarı otoriter ve otoriter ülkeler olmak üzere. Biz, maalesef, yarı otoriter, "melez demokrasi" dedikleri sınıfa gerilemiş durumdayız, Türkiye, bu tabloyu kesinlikle hak etmiyor. Peki, tam demokratik olarak kabul edilen ülkelere bakalım. Bu ülkelerin büyük çoğunluğunun parlamenter sistemle yönetildiğini özellikle vurgulamak istiyorum ve şunu ilave ediyorum: Değerli milletvekilleri, sorun kesinlikle hükûmet sisteminde değil, sorun başka yerlerde değil, sorun demokrasimizde ve uygulamalarda; onun için, demokrasi ve özgürlük diyorum.
Değerli milletvekilleri, niye Türkiye yarı otoriter sınıfında kabul ediliyor? Bakın, bugün, devletin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanı -Hükûmetin başı değil, değerli milletvekilleri çünkü Hükûmetin başı, Bakanlar Kurulunun Başkanı Başbakandır- Anayasa'ya ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalacağına yemin ettiği hâlde hemen hemen her gün yargıya talimatlar verdiği zaman, işte o zaman adalete olan güveni temelinden sarsmış oluyoruz. Devletin gerçek hazinesi adalettir değerli milletvekilleri. Siz, devletin temeli olan adaleti temelinden sarsarsanız o zaman demokrasinin güvencesi olan hukuk sistemini de allak bullak etmiş olursunuz.
Bakın, Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, bir hak ihlali tespiti kararı. Evet, Anayasa Mahkemesi kararları da olmak üzere bütün yargı kararları eleştirilebilir, bu, çok doğaldır ama sade bir yurttaşın eleştirmesiyle devletin başı olan ve Anayasa üzerine yemin etmiş olan Cumhurbaşkanının eleştirmesi arasında dağlar kadar fark vardır. Üstelik Cumhurbaşkanı, eleştiri sınırlarını aşarak "Alt mahkeme direnmeliydi, savcı itiraz edebilir." şeklinde beyanda bulunursa bu, eleştiri değildir değerli arkadaşlar, bu, yargıya açıkça bir müdahaledir. Bunlar bizi iyi yerlere götürmez; onun için, hep birlikte hukukun üstünlüğünü tesis etmek zorundayız.
Değerli milletvekilleri, liberal demokrat diyoruz, sosyal demokrat diyoruz, mufazakâr demokrat diyoruz. Burada sihirli kelime "demokrat" kelimesi. Tam karşılığı -hepiniz biliyorsunuz- "demokrasiye inanan" demek. Bizler, merkezimize demokrasiyi ve hukuku koyarsak işte o zaman bütün sorunlarımızı medeni bir şekilde tartışarak çözeriz diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, son bir konu, bütçe görüşüldüğü için, bütçeye de çok önemli bir yük getirmeyeceğini düşündüğüm bir konu: Milletvekilleri olarak hepimizin birlikte çalıştığı danışmanlar var, personel var. Biz bu arkadaşlarımızla gece gündüz çalışıyoruz ve bir ekip oluyoruz, mesela yeri geliyor aile oluyoruz. Bu arkadaşlarımızın ciddi sorunları var. Evet, milletvekillerinin danışmanlarının kadro sorunları var, tazminat sorunları var. Bu sorunların çözülmesi gerekir diye düşünüyorum. Bizler, en yakın çalışma arkadaşlarımızın sorunlarını çözebilirsek hakkaniyete uygun hareket etmiş oluruz diye düşünüyorum. Çünkü, hiç kimse, hiç kimsenin iki dudağının arasında keyfî bir şekilde çalışmamalı; bir kimsenin geleceği, ailesi, iş güvencesi bir kimsenin iki dudağının arasında ve keyfî bir iradenin tahakkümü altında olmamalı diye düşünüyorum.
2014 yılı kesin hesabına maalesef, evet dememizin mümkün olmadığını da takdirlerinize arz ediyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)