GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:56
Tarih:08.03.2016

CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde yeryüzündeki bütün kadınlara eşit, özgür, barış içinde ve insanca bir yaşam dileğimi özellikle belirtmek istiyorum.

Ülkemizde de kadınımızı bugünkü çağ dışı yaşam koşullarına, şiddet ve namus cinayetlerine, fiziksel veya cinsel -her ne şekilde olursa olsun- şiddete, çocuk yaşta gelin olmaya maruz bırakan, bunun anayasal siyasi sorumluluğunu taşıyan ve bundan da hiç rahatsızlık dahi duymadığı ortada olan iktidarı da göreve ve daha duyarlı olmaya davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçe, devletin gelecek bir yıl içerisinde gelirlerini ve harcamalarını tahmin eden, sınırlı olan kaynakların öncelik sıralamasına göre ülkenin ihtiyaçlarına yönelik olarak en uygun dağılımını belirleyen ve yasama organı tarafından yürütme organına harcamaların yapılması, gelirlerin toplanması konusunda yetki ve izin veren bir kanundur. Bütçe kanununda, ekonomide fiyat istikranın sağlanmasına, gelir dağılımının düzeltilmesine, yatırımların teşvik edilmesine özen gösterilmesi mutlaka gerekir. Bütçeyi yürütme organı hazırlar, yasama organı onaylar ve dönem sonunda da aynı organ, devletin vatandaştan topladığı her bir kuruş verginin nereye nasıl toplandığının, nereye ve nasıl harcandığının denetimini yapar.

Bir konuya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum: Maalesef, Plan ve Bütçe Komisyonumuzca öncelikle gündeme alınan gelecek yıla ait bütçe kanun tasarısının görüşülmesi oldukça uzun sürmekte, ardından gelen kesin hesap denetiminin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi pek mümkün olamamaktadır. İşte bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Plan ve Bütçe Komisyonu dışında kesin hesap komisyonu kurulabilmesine yönelik vermiş olduğumuz teklifimizin Parlamentomuz tarafından dikkate alınmasını bir kez daha önemle diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, Anayasa'nın 160'ıncı maddesi gayet açık bir şekilde Sayıştayın inceleme, denetleme ve hükme bağlama görev ve yetkilerini tanımlar. 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın görüşmelerinde değerlendirilmek üzere, Sayıştay çalışanları tarafından titizlikle ve büyük emek sarf edilerek yapılan denetimler sonucunda tespit edilen, varsa, usulsüzlükler ve hukuksuzluklar Sayıştay raporlarının büyük bölümünden ya makaslanmış ya da yargılamaya esas rapor kapsamına alınarak çıkartılmış. Dolayısıyla, yüce Meclisimize gönderilen raporlar aslında standart metinler, etkisiz tavsiyelerden oluşan birtakım kâğıtlardan ibaret. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı Sayıştay Denetim Raporu ya da Başbakanlık Sayıştay Denetim Raporu topu topu 4 sayfa, 2 yapraktan oluşan, lafzi ve genel geçer metinlerden oluşan bir rapor. Bu durum Anayasa'ya aykırılık suçu niteliği taşımakta, yüce Meclisimizin bütçe hakkı ve denetim yetkisini fiilen ortadan kaldırmaktadır. Kısaca, Sayıştay iktidar tarafından bilinçli ve sistemli olarak işlevsiz ve görev yapamaz hâle getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, örneğin, kamuoyunda kaçak yapıldığına inanılan sarayın hesabını bu nedenle maalesef soramıyoruz, bu yüce Meclis bunun hesabını soramıyor. Her kuruşunda tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan o milyarlarca liralık harcamaların hesabını maalesef soramıyoruz. Peki, Sayın Başbakanın her fırsatta vurgu yaptığı mali şeffaflığınız ve saydamlığınız nerede? Nerede kaldı dürüstlüğünüz, nerede kaldı vicdanınız? Denetimlerden kaçarsanız nasıl aklayacaksınız kendinizi üzerinize atfedilen hırsızlıklardan ve yolsuzluklardan? Ama, unutmayınız ki hesap vermekten darbe söylemleri arkasına gizlediğiniz hukuka aykırı işlemlerinizle kurtulamayacaksınız. Bütün bunların hesabı da elbet bir gün sorulacaktır.

Değerli arkadaşlar, eğer siyasi iktidar gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmak isteseydi, önceliklerini de refahı tabandaki düşük ve orta gelir grubundaki vatandaşlarına, yoksuluna, işsizine dağıtmaya, istihdam yaratacak üretime dayalı ve katma değeri yüksek yatırımları teşvik etmeye yönelik belirlerdi. Bu sayede ancak ekonomik ve sosyal refah düzeyi artırılmış, işsizlik sorunu çözümlenmiş, zengin ile fakir arasındaki uçurum daraltılmış ve toplumun birçok sosyal sorunu da beraberinde çözümlenmiş olurdu. Oysa ki AKP iktidarının on üç yıllık döneminde zengin ve yoksul arasındaki uçurumun bırakın daralmasını, her geçen gün daha da büyüdüğünü rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Zira, vatandaşlarımızın bankalara olan toplam kredi kartı ve tüketici kredisi borcu tam 57 kat artış göstererek 2002 yılında 6,5 milyar liradan 2014 yılında 381,9 milyar liraya, buna vadeli konut alımları nedeniyle ailelerin borçlanmalarını da eklersek 424 milyar liraya çıkmıştır.

2002 yılında, bir aile, gelirinin yüzde 4,7'sini borçlarını ödemeye harcarken günümüzde yarısından fazlasını her ay borcunu ödemek için harcamaktadır. Çiftçimizin durumu da farklı değil; bankalara olan borcu 2002'de 5.1 milyar lira iken Aralık 2015 itibarıyla bu 12 kat artarak 61,1 milyar liraya çıkmıştır. Aslında bir de çiftçiye verdiğimiz destekle oran kuracak olursak yılda verdiğimiz desteğin 5 kat fazlası çiftçiye borç olarak dönmektedir. Şimdi sorarım sizlere: Vatandaşın kazandığını değil de geleceğini harcamaya mahkûm eden bu iktidar değil midir?

Değerli milletvekilleri, ülkelerde gelir dağılımındaki adaletsizliğin en önemli göstergelerinden biri de dolaylı vergi yüküdür. Gelir ve servetler üzerinden adaletli ve etkin bir şekilde doğrudan vergi alamayan, zenginin cebine değil de fakir fukaranın elinde, avucundakine göz diken AKP iktidarları gelir artırıcı önlem olarak dolaylı vergileri artırmakta buluyor. KDV, ÖTV ve benzeri isimlerle anılan dolaylı vergiler, esasen gelirle, servetle ilişkisi olmayan, bütün vatandaşların elde avuçtaki 3 kuruş paralarını harcadıkça ödedikleri vergidir. Dolaylı vergi, bakkaldan ekmek, peynir aldığında, arabasına mazot doldurduğunda, ülkenin en zengin insanının da en yoksul insanının da eşit oranda ödediği vergidir. Bu vergilerin toplam vergi gelirleri içerisinde 2002 yılındaki yüzde 66,3 olan payının 2014 yılında 67,5; 2015 yılında da 68,5 oranına çıktığını söyleyebiliriz. Dolaylı vergi yükünün bu ölçüde yüksek oranda olmasının, OECD içinde de dolaylı vergi yükü en yüksek ülkeler arasında olmasının temel nedeninin kayıt dışı ekonominin büyüklüğü olduğunu da söyleyebiliriz. 2002 yılından günümüze kadar kayıt dışılığı azaltarak vergi tabanını genişletmek yerine KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergileri artıran AKP iktidarının kısa vadede gelir artışı sağlamayı yeğlediği apaçık ortadadır.

Son olarak, ülkemizin, servetin en adaletsiz dağıtıldığı ülkelerin başında geldiğini, dünyada Rusya'dan sonra 2'nci sırada olduğunu da özellikle belirtmek isterim. İşte, AKP'nin karnesi değerli arkadaşlar. Credit Suisse'in Servet Raporu'na göre, uluslararası kabul edilmiş bir rapora göre, ülkemizde nüfusun en zengin yüzde 1'lik kesimi 2002 yılında toplam servetin yüzde 39,4'üne sahip iken 2014 yılında 54,3'üne; yüzde 99'luk kesimin ise 2002 yılında toplam servetin yüzde 60,6'sına sahip iken 2014 yılında yüzde 45,7'sine düştüğünü görüyoruz. İşte, AKP iktidarının ülkemizi getirdiği son nokta: Yoksulun cebinden alınan, zenginlerin banka kasalarına transfer edilen ve çok küçük bir azınlığın elinde büyüyen servet.

Değerli arkadaşlar, ayrıntılı olarak açıkladığım bütün bu gerekçelerle, 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın üretime değil ranta dayalı ekonomik hedeflerinin 2014 yılı bütçe uygulamasında uygulandığını da görerek, bilerek, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu bütçeye ret oyu vereceğimizi belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)