| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 06.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu bütçeleri üzerinde söz aldım ama ilgili Bakanı, Sayın Maliye Bakanını göremiyorum. Ama ben sizlere hitap edeceğim, Hükûmeti temsilen de Gençlik ve Spor Bakanımız burada.
MUSA ÇAM (İzmir) - Çağatay Bey yeter, hepsine yeter.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Yeter değil mi Gençlik ve Spor Bakanımız?
MUSA ÇAM (Ankara) - Gençlik Spor Bakanlığı yeter, hepsine yeter.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, önce Maliye Bakanlığıyla ilgili, Gelir İdaresi Başkanlığıyla ilgili olarak konuşmak istiyorum ama ondan önce nasıl bir ekonomik ortamda vergi almaya çalıştığımızı izah etmeye çalışayım.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sayın Bakanımız burada efendim.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Hoş geldi Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Bakan fotoselli, bahsedince geliyor.
BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, buyurun.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, vergi vatandaştan alınır, özel sektörden alınır. Özel sektörün ve vatandaşın güçlü olması gerekir dolayısıyla, vergi verecek gücünün olması gerekir. Bir mukayese yapmak istiyorum müsaadenizle: 2002 yılında -2002 yılını, biliyorsunuz, Hükûmetimiz çok kullanıyor- vatandaşın ve özel sektörün borcu ne kadar biliyor musunuz? 2002 yılında toplam olarak vatandaşın ve özel sektörün borcu 94,4 milyar lira. Bunun 87,8'i özel sektör şirketlerine ait, 6,6'sı da hane halkına ait; 94,4. Peki, 2015'e geldiğimizde bu 94 milyar liralık borç, özel sektörün borcu ne olmuş, biliyor musunuz? 10 kat artmamış, 20 kat artmış, 1 trilyon 820 milyar lira olmuş 2015'te. On üç yılda 20 kat. Yani vatandaşın bankalara olan kredi borçları 94 milyar liradan 1 trilyon 840 milyar liraya çıkmış.
Şimdi, böyle bir ortamda özel sektörün, vatandaşın vergi verebilmesi mümkün olabilir mi arkadaşlar? Böyle bir ekonomik ortamda vergi almak mümkün olabilir mi, vergi vermek mümkün olabilir mi? Bu kadar borç, bu kadar insafsız bir borç olur mu?
Daha önce, 2002 yılında kamuya yüklenilen ekonomide, borçlar alındı, getirildi, vatandaşın, özel sektörün sırtına yüklendi bu dönemde. Tabii ki Maliye Bakanlığının böyle bir dönemde adil bir vergi alması, adil olması, vergi alabilmesi de mümkün değil ve Maliye Bakanlığı da vergi alamıyor.
Nasıl alamıyor? Bakın bu yılki vergilere, gelir vergisi 98-99 milyar lira. Maliye Bakanlığı diyor ki: "2016'da toplam 460 milyar liralık vergi alacağım." Ama alacağı vergilerin 98'i gelir vergisi, 36,8'i kurumlar vergisi, geri kalanı dâhilde alınan KDV, ÖTV -116 milyar- vesaire tümü dolaylı vergi. Bu 98 milyar liralık gelir vergisinin de beyana dayanan kısmı 5 milyar lirayı geçmiyor. Aslında, kurumlar vergisi ve gelir vergisini toplarsak, beyana dayanan doğrudan vergiler olarak aslında 40 milyar liranın üzerinde bir vergi gerçek anlamda alınmıyor. Yani şu Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı birlikte 40 milyar liralık bir vergi için uğraşıyor.
Geri kalan ne? Geri kalan, 1 liraya alınan, 1,5 liraya alınan petrolün, doğal gazın, elektriğin vatandaşa 3'e, 5'e satılmasıdır. Buna da "vergi" diyoruz. Böyle bir şey yok arkadaşlar, dünyada yok. Vatandaşa, aldığınız petrolü, doğal gazı, elektriği pahalı pahalı satacaksınız, adına da "vergi" diyeceksiniz. Böyle bir şey yok, bütün dünyada yok. Sayın Maliye Bakanı diyor ki bugünkü bir demecinde: "Üç yıl üst üste zarar edeni inceletirim." Sayın Bakanım, gel sen bir şirket kur, bakalım yapabilecek misin. Üç sene üst üste nasıl kâr edilebilir? Şöyle bir ortamda, bu ortamda, bu kadar borcun olduğu, borçluluğun, bu kadar sıkıntının olduğu bir ortamda sürekli olarak kâr edecek şirketler. Bakın, kurumlar vergisiyle ilgili 700 bine yakın şirket var, ilk bin şirket kurumlar vergisinin yarısından fazlasını ödüyor, bin şirket, geri kalanı yüzde 40'ını aşağı yukarı ödüyor. Böyle bir ortamdayız, Türkiye'nin durumu bu ve kurumlar vergisi tahsilatı geçen sene de düştü, bu sene de büyük ihtimalle olmayacak ve ben Maliye Bakanımıza ısrarla bir soru sordum "Maliye Bakanlığının alacağı ne kadardır?" diye. Sayın Bakan ısrarlarım sonucu yazıyla bir cevap verdi, "84 milyar liralık alacağımız var." diyor, hakikaten cevap da böyle. Şimdi, Sayın Bakan, siz Maliye Bakanlığı kökenlisiniz, Maliye Bakanlığında bürokrat olarak "84 milyar lira alacağımız var." diye bir cevap verseydiniz, size, o dönemlerde bakanlar, hani o meşhur bir atış var ya, şöyle atarlardı. 84 milyar lira hangi tarih itibarıyla var, gecikme zammı vesaire üzerinde asli, ferî nedir, bunları cevaplamadan buraya yazılır mı?
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Detayını isteseydiniz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Neyse, 84 milyar lira alacak var. Bakın, biraz önce söyledim, dolaylı vergilerin toplamı -yılda alınan- 40 milyar lira civarında. 84 milyar lira büyük para, bir de buna Sosyal Güvenlik Kurumunun alacağını ekleyin -ki o da 74 milyar lira yıl sonu itibarıyla- 150 milyar liranın üzerinde. Aslında 200 milyar liraya yaklaşıyor gecikme zamlarını koyduğumuz zaman, Maliye Bakanlığının ilavelerini, 200 milyar liraya yakın, çok büyük bir meblağ bu. 460 milyar liralık vergi hedefleyeceksiniz, 200 milyar lira alacağınız olacak. Dolaylı değil, doğrudan vergilerle ilgili alacağınız da aslında yılda 40-50 milyar lirayı geçmeyecek, siz 200 milyar lira için, tahsilat için önemli değil diyeceksiniz, olur mu böyle bir şey? Yani, bu kadar sıkıntılı bir dönemdeyiz. Maliye Bakanlığının durumu, bu anlamda ekonominin durumu çok kötü olduğu için gerçekten kötü değerli arkadaşlarım.
Şimdi, her zaman söylendi, çok girmeyeceğim, bir "bütçe hakkı" kavramı var. "Bütçe hakkı" kavramı ve demokrasi, biliyorsunuz, vergiye dayanır; verginin kanunla konulup kanunla kaldırılmasına dayanır; bu prensibe dayanır. Demokrasi ve vergi iç içedir bu anlamda. Maliye bakanlıkları da bu nedenle demokrasinin aslında bekçisidir, devletin bekçisidir; devletin devamlılığını sağlayan kuruluşlardır, bakanlıklardır maliye bakanlıkları. Hep söylerim, maliye bakanlığı devletten önce kurulur, kurulması gerekir. Devlettir maliye bakanlığı, maliye bakanlığı o devletin varlığını göstermesi gereken bakanlıktır. Ciddi olması gereken, kanunlara, hukuka uygun olması gereken, öyle çalışması gereken bir bakanlıktır, ağırlığını hissettirmesi gereken bir bakanlık ama Maliye Bakanlığının tavırları, maalesef, değerli arkadaşlarım, o devlet ciddiyetini maalesef göstermiyor, büyük sıkıntılar var. Biz muhalefet olarak eleştiriyoruz, iktidardaki milletvekili arkadaşlarım da "Bir şeyler yapılıyor ama bir şeyler eksik." diyorlar. Evet, eksiklik, bu devlet nosyonunun olmaması. Neden? Çünkü Maliye Bakanlığının bu seneki bütçesi nedir, biliyor musunuz? 156 milyar lira, 156 milyar lira. Gelir İdaresinin bütçesi de zaten ayrı yer alıyor. Maliye Bakanlığı çalışanlarının sayısına bakarsanız, aslında bütçesinin 5 milyar lirayı geçmemesi lazım, 5 milyar lirayı geçmemesi lazım. 156 milyar lira bütçe var. Neden var? Çünkü o aktarmaları, ödenek aktarmalarını, yedek ödenek vesaire bunları istismar etmek için var. Bu, her sene söylediğimiz, eleştirdiğimiz konuyla ilgili, evet, yedek ödenek için bir miktar ayrılacak, 5018'e göre bu yüzde 2, ödeneküstü harcamalarla ilgili olarak bir yetkisi olacak ama 5 milyar lira bütçesi olması gereken bir Maliye Bakanlığının 156 milyar lira bütçesi olması, bunu istediği gibi kullanması, buraya, buradakilere Maliye Bakanlığının saygısızlığıdır. Bu yetkiyi bizim vermememiz lazım. Biraz sonra maddelere geçeceğiz, 6'ncı maddede bu konular. Maliye Bakanlığına bu kadar harcama yetkisi verilmez değerli arkadaşlar. Bu, yasama organının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, halkın yetkisidir; bu yetkiyi, bu sorumluluğu Maliye Bakanlığına vermememiz lazım, istismar ediliyor her sene. Şimdi, bu kadar istismar edilen bir bütçe sonrası bir bütçe disiplininden, mali disiplinden bahsetmek mümkün müdür? Değil tabii, yok zaten aslında mali disiplin, bütçe disiplini aslında gerçekte yok çünkü böyle bir durum var, istismar söz konusu. Oradaki bütçe açığının uluslararası karşılaştırmaları falan hiçbir şey ifade etmiyor, hiçbir anlamı yok.
Değerli arkadaşlarım, dünya yeni bir döneme giriyor. Bu dönemde bizim bütçemizle beraber ekonomi politikalarımızın da maliye politikalarımızın da farklılaşması lazım, farklı bir anlayışla ortaya çıkması lazım. Var mı böyle bir şey? Bu değişen -ki kendileri de telaffuz ediyorlar- böyle bir ortamda hiçbir farklılık göremiyoruz. Geçen yılların bütçeleri enflasyon oranında artırılıyor o kadar, hiçbir değişiklik yok. Bu sene turizmde bir balon patlaması var, ekonomiyle ilgili büyük sıkıntılar var, Türkiye savaşın eşiğine gelmiş, güvenlikle ilgili bir yığın konu var. Hani, bütçelerde çok önemli farklılıklar var mı? Yok. Bütçeye bunların intikal etmediğini, intikal ettirilmediğini görüyorsunuz. Hâlbuki, bu yeni dönemle beraber yeni ekonomi ve maliye politikalarının çok net olarak gösterilmesi lazım.
Bizim, dünyada rekabet edebilen bir firmamız var mı? Türk Hava Yolları var şu anda bildiğimiz. Zarar etse de -ki zarar ediyor, iyi çalıştırılmıyor- buna rağmen kamu destekli olduğu için Türk Hava Yolları bir anonim şirket olarak dünyada en fazla rekabet edebilen firmamızdır.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Zarar etmedi ama. Kâr açıkladı, zarar etmedi.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bizim, Türk Hava Yolları gibi firmalara ihtiyacımız var. Böyle kamu destekli, doğrudan doğruya... Bakın, KİT demiyorum, yeni KİT'ler ihdas etmeye gerek yok ama bu yeni ekonomik anlayış içerisinde kamu destekli şirketlere, uluslararası alanda rekabet edebilen şirketlere ihtiyaç var. Hani, bu Çin füzeleriyle ilgili olarak, Çin'den alacağımız füzelerle ilgili olarak Çinliler teknoloji transferine izin vermedi vesaire büyük bir skandalla en sonunda NATO'nun baskısıyla, Amerika'nın baskısıyla vazgeçtik ya, alamadık ya bu Çin savunma füzelerini. Mesela, o konu bir şirket vasıtasıyla olsaydı, burada HAVELSAN, ROKETSAN veya ASELSAN gibi savunma sanayisindeki şirketler vasıtasıyla olsaydı bu kadar baskı görülmez, bu kadar sıkıntıya girilmezdi. Doğrudan doğruya devletlerin devreye girmesi işte bu yanlışlıkları getiriyor. Çin füzeleri konusunda da büyük bir sorun, sıkıntı yaşadık maalesef. Bugün kamu bankaları olmasa çok daha büyük sıkıntılar yaşarız. Şu anda onlar, o cumhuriyetin Türkiye İş Bankası, daha geçmişten gelen Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi kuruluşlar emniyet supablarımız oldu ekonomimiz için. Bunları unutmamamız lazım, yeni bir ekonomi anlayışıyla ortaya çıkmamız lazım.
Şimdi, Sayın Maliye Bakanı sunumunda şöyle diyor, eğitime ayrılan bütçeyi çok övüyor, diyor ki: "Biz bu sene eğitime çok büyük bütçe ayırdık." Evet, Millî Eğitim bütçesi 76 milyar lira arkadaşlar. Millî Eğitime büyük bir bütçe ayrıldı ama Millî Eğitime bütçenin yüzde 100'ünü ayırsanız bu mantaliteyle, bu anlamda adam yetiştiremeyen bir eğitim sistemiyle hiçbir şey yapmış olamayız. (CHP sıralarından alkışlar) Bütün bütçeyi ayırsak ne anlam ifade eder Allah aşkına? Bütün bütçeyi ayırsak, çıkıp Maliye Bakanımız ya da Millî Eğitim Bakanımız "Biz PISA testinde ilk sıralarda yer alıyoruz artık, sonda değiliz." diyebiliyor mu? Yok. O zaman ayır da, ayır bu kadar para... Ayrıca, Millî Eğitim bütçesi 76 milyar, faize ayrılan pay 56 milyar lira. Haftada 1 milyar liradan fazla faize para ödüyoruz. Millî Eğitime 76 ayırmışız, faiz bütçemiz 56 milyar ki daha da fazla olacaktır, büyük ihtimalle 58 olacak. Merkezî yönetim bütçesinden 2016 için yatırımlara ne kadar pay ayırmışız biliyor musunuz? 50 milyar pay ayırmışız; faize 56 milyar, yatırımlara 50 milyar. Ondan sonra da bu bütçeyle övünüyoruz; efendim, güzel bir bütçeymiş. Neresi güzel, vatandaşımız takdir etsin bakalım: Yatırımlar 50, faiz bütçesi 56, Millî Eğitim 76.
MEHMET ALTAY (Uşak) - Daha önceki yüzde 2'ydi.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Mesela, daha önce, 2002 yılında bile Millî Eğitim bütçesi içerisinde yatırımlara ayrılan pay yüzde 22, bu sene yatırımlara ayrılan pay yüzde 12. 2002 gibi kriz yılında bile -cumhuriyet tarihinin en dip yaptığı yıldır- yüzde 22, şimdi yüzde 12. Bakın, o yılda bile eğitim bütçesine, eğitim yatırımlarına daha fazla pay ayırmışız.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - 100 binin üzerinde derslik yaptık.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tabii, öğretmen ve öğrenci sayısı artarsa Millî Eğitim bütçesi artacaktır, normal ama Millî Eğitim yatırımlarına ayrılan pay azalıyor değerli arkadaşlar.
Sosyal güvenlik konusu son yıllarda fazla konuşulmuyor sanki sosyal güvenlikle ilgili olarak bir reform yapılmış gibi.
Arkadaşlar, sosyal güvenlik reformu olmadı, yürümüyor. Bu sene Sosyal Güvenlik Kurumuna bütçeden transfer edilecek pay nedir, biliyor musunuz? 102 milyar lira. 11 milyar gösteriyor, 11 milyar ve Maliye Bakanlığı bunun lafını etmiyor, karşı çıkmıyor. 102 milyar transfer edilecek Sosyal Güvenlik Kurumuna. Hemen açın, bakın, 102 milyar lira. Çok artmış, anormal bir şey.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sosyal devleti büyütüyoruz.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Kayıt dışılık, her sene Maliye Bakanlığı kayıt dışılıkla mücadele eder. Hepsi de fos çıktı. Kayıt dışılık olduğu sürece, ortak bir veri tabanı olmadığı sürece Gelir İdaresinin, Sosyal Güvenlik Kurumunun ve Ticaret Sicilin -Ticaret Sicilini de buna dâhil etmek lazım- kamuya ait ortak bir veri tabanı olmadıktan sonra kayıt dışılıkla mücadele edilmez, her sene söylüyorum.
Gübre ve yemle ilgili olarak bundan bir ay önce Maliye Bakanlığı, Hükûmet bir tasarı getirdi, gerekçe, gübre ve yemde üreticiyi desteklemek. "Ya, üreticiyi nasıl destekliyorsunuz hem ithalatta sıfırlıyorsunuz KDV'yi hem üretimde?" dedik. Nitekim, ocakta fiyatlar düştü, şimdi tekrar yükseldi ve buna Maliye Bakanlığı "Evet." diyebiliyor değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Söyleyeceğim çok şey vardı. Bir gün, bir fırsat bulur, bunları söylerim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)