GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:54
Tarih:06.03.2016

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, öncelikle, tabii, ben bütçe üzerine konuşacağım ama Sayın Bakan, hiç âdet olmadığı şekilde, bir sataşmayla gündemi oluşturdu. O yüzden, sizden, süreme cevap verme hakkının getirdiği bir ya da iki dakikayı da eklemenizi isteyerek başlamak istiyorum.

BAŞKAN - Öyle bir şey yapamayacağım Sayın Tamaylıgil.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Rica ediyorum.

BAŞKAN - Sizin on altı dakika süreniz var.

Buyurun, yeniden başlatıyorum.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Çünkü, Sayın Bakan, öncelikle, servet ile gelir arasındaki farkı tam olarak ayıramadan veya dinlemeden cevap veriyorsanız bu sizin ayıbınız.

İki: Siz, eğer bu ülkede servetle ilgili yapıyı ortaya çıkaramıyorsanız bu da sizin korkaklığınız diye düşünmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Ama, siz bunu ortaya çıkarmıyorsanız da Credit Suisse diye bir kuruluş var ve bu Credit Suisse, uluslararası açıdan baktığınızda, araştırmalarıyla ortaya çıkan sonuçları dünyayla paylaşan bir kuruluş ve o kuruluş yıllar itibarıyla dünyadaki küresel servet raporunu yayınlıyor. O servet raporuna baktığınız zaman da 2000-2007 ve 2014 rakamları itibarıyla karşılaştırdığınızda, Türkiye açısından, açıkçası, yüzde 10'luk nüfusun yüzde 77 servete sahip olduğunu görüyoruz. Onun üzerinden yüzde 1'lik dilimde yapılan çalışma sonucunda da biraz önce "Kaynağı nedir?" diye sorduğunuz sorunun cevabını buluyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir zaman dayanaksız, bilgisiz, gereksiz konuşmaz; konuştuğunun arkasında her zaman bilgi vardır, belge vardır. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Başkan, Bakanı maskeliyorlar, Bakanın aczini maskeliyorlar.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi Türkiye ekonomisini konuşuyoruz. Aslında, Ekonomi Bakanlığının adı "ekonomi"; çok büyük görüyoruz, o zaman kuruluşunda da öyle büyük işler yapacak diye kurulmuştu ama geldi, bütün faaliyeti Dış Ticaret Müsteşarlığıyla kısıtlandı. Ama, ben o kısıtlanmış Bakanlık değil de Türkiye ekonomisi açısından ve riskleri açısından değerlendirme yapmak istiyorum.

Birincisi: Türkiye ekonomisi açısından bugün en önemli sorun, demokrasi sorunu. Çünkü, eğer bir ülkede kalkınma ve gelir adaleti olacaksa öncelikle demokrasi olmalı. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ama, ülkemizde demokrasiye yönelik tehditlerin kimlik değiştirdiği bugünlerde ne yazık ki sivil ve popüler niteliği ağır basan, otoriter ve siyaseti, ekonomiyi ve toplumu tüm yoğunluğuyla etkisi altına almaya çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Sizin düzeninizde hukuk, sadece yandaşlarınız için ayrı uygulanmakta; muhalifler için ise ayrı hak ve hukuk sistemi uyguluyorsunuz. Sizin düzeninizde yandaşlık; suç işleme ve hukuk dışında eylem ortaya koymanın ehliyeti hâline geldi. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Demokratik haklarını kullanan vatandaşlar yerlerde sürüklenmekte, silahla çocukları yaralayıp ölümüne sebep olanlar körü körüne korunmakta. Bu otoriter düzen, suç işleyen mensuplar için kefalet ve teminat sistemi kurarken yurttaşlara karşı suçlama ve suçlulaştırma sistemini ortaya koymaktadır. "Devlet benim." diyen ve devleti kendi çıkarları için kullanan, "Hukuk benim." diyen ve yasaları keyfî biçimde uygulayan, "Güvenlik gücü benim." deyip yurttaşları şiddete ve korkuya maruz bırakan bir şahsileşme ve keyfîleşme devlet yönetiminin her alanında kendini göstermekte; kamunun sahip olduğu kurumsal ve ekonomik varlıklar tek kişinin şahsi tekel değerlendirmesine dönüşmekte ve demokrasi, tek kişinin kaprisine, hırsına, hıncına; tutarsız, takıntılı tercihlerine kurban edilmekte; adalet de mülk de şahsileştirilmektedir.

Ekonomide olumsuz sonuçlar yaşanıyor. Biraz önce dinledim, ben başka Türkiye'de miyim diye... Ama vaktim olduğu sürece, size gerçek Türkiye'nin gerçek rakamlarını -biraz önce dayanaklarını ortaya koyduğum gibi- kredibilitesi yüksek ve bilgi değeri yüksek olan belgelerle açıklayacağım.

Ama bunun yanında, şunları da söylemekten kendimi geri alamıyorum: Siz "Halka hizmet Hakk'a hizmettir." diyerek yönetimde hak talep ederek göreve geldiniz ama bugün, kimsesizlerin kimsesi olan cumhuriyeti ve onun kazanımlarını bilgisiz ve bilinçsizce eleştirmeye kalkıp enkaz görenler çok iyi bilmeli ki bugün biz buradaysak cumhuriyetin erdemi sayesinde buradayız. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ve unutmayın ki hepimizin dilini çözen demokrasi, dilini körleştirip bağlayan diktatörlüktür; bunu hiçbir zaman unutmayın! (CHP sıralarından alkışlar)

İdare etmek dürüstlüktür ve eğer dürüstlük ve doğruluk içerisinde, yanlış olmayan bir anlayışla idare edilirse her şey güllük gülistanlık olur. Ama yine size bir önerim var: Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar dürüstlüğün çıkarından fazla olursa o ülke batar. O yüzden, çevrenizdeki zenginleşen yapıya dikkat edin. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ağzına sağlık!

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Bu ülkede çözüm; üretim, stratejik alanda ihracat, hedefleri gerçekleştirecek istihdam ve geliri adaletle paylaşmaktan ortaya çıkıyor. Ama, bugün görüyoruz ki Türkiye ekonomisi, sizin "istikrar" diye ortaya çıktığınız anlatımda ganimet ekonomisi hâline geldi. Özelleştirmede, bu ülkede yıllarca büyük yatırımlarla ortaya konulmuş ve stratejik önemi yüksek olan yerleri satıp savdınız, heder ettiniz. İktidarın rant ekonomisi de olarak ortaya koyduğu ihale, kiralama, satma, satın alma ve imar düzenlemeleriyle halkın değil, belli bir zümrenin zenginleşmesini sağladınız.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Yandaş, yandaş.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Yabancılara baktığınız zaman, özelleştirmede yabancılaşmanın önünü sonuna kadar açtınız ve bunun yanında, yabancılar Türkiye'ye geldiği zaman Türkiye'nin önceliklerine göre bir politika dâhilinde yatırım yapmaları yerine "Ne olursa olsun, nasılsa paraya ihtiyaç var." diyerek onların küresel oyunlarına uyum sağlayan bir yatırım tercihini ortaya koydunuz.

Bakın, yine, rakamları uluslararası kuruluşların ortaya koyduğu raporlardan söyleyeceğim. Dünya Bankasının "İş Yapma Kolaylığı" adı altında bir raporu var. Bu rapor dâhilinde, Türkiye, bu sene 4 sıra geriye giderek 55'inci sırada. Diğer taraftan, İşe Başlama Kolaylığı'nda 6 sıra geri gidiyor ve 96'ncı sıraya düşüyor.

En acısı ne biliyor musunuz? "Türkiye'ye güven var, yatırım gelecek, yatırıma ihtiyacımız var, bu ülke güvenilirlikte -biraz önce arkadaşlarım anlatıyor- bütün şartlara rağmen en iyi konumda." diyorsunuz; ben, size Dünya Bankasının Türkiye'de hukuki sorunların giderilmesindeki problemler nedeniyle 22 basamak geriye gidip 188 ülke içinde 124'üncü sıraya düştüğümüzü gösteren raporunu anlatmak isterim.

Diğer taraftan, Dünya Adalet Projesinin 2015 yılı Küresel Raporu çıktı. Burada da içler acısı bir durum var. Burada da ortaya çıkan rakam: 102 ülke içerisinde Türkiye, hukukun üstünlüğü açısından 80'inci sırada değerli arkadaşlarım. Bir ülkede güven olabilmesi için öncelikle hukukun üstünlüğünün kabul edilmesi gerekir. (CHP sıralarından alkışlar) Hukukun üstünlüğünün olmadığı bir ülkede güven olması mümkün değildir.

Şimdi, baktığınızda, yine Dünya Bankasının Türkiye'de bugünkü yaşanan riskler, Birleşmiş Milletlerin Türkiye'nin 2016'yla ilgili riskleri konusunda raporları var. "Kendi içinizdeki gerginliği çözün. Yaşanan mülteci sorunlarıyla ilgili iyi yönetim modelini ortaya koyun. Ortaya çıkmış olan ülke riski konumunda borçlarınızla, üretiminizle, ihracatınızla, tüm ekonomik faaliyetlerinizle ilgili yapısal reformları hızlandırın." diye uyarılar var. Ama, biz, şöyle bir baktığınızda, ekonomiyi nasıl idare ettik 2002-2015 yılları arasında? Burada ortaya çıkan bugünkü zafiyeti kendi kendine yaratan, borçlanmayı başarı gören, borçlanmayla dışarıdan gelecek olan para bolluğunda her kaynağı "Nereye giderse gitsin, gitsin ama risk durumlarında çıkarken bana ne yaşatır?" diye düşünmeden, hesap etmeden bir politika oluşturmamızla karşımıza çıktı.

Değerli arkadaşlar, yıllarca biz somun pehlivanı gibi döviz varlıklarımızla, döviz rezervimizle övündük. Ya, gelen, borçla gelen paraydı. Ben size bir rakam vereyim: 2002'de 100 dolarlık kısa vadeli borca karşılık -bakın bu çok tehlikelidir, işletmeci olanlar bilir, şirketlerde de cari orandır- 164 dolarlık bir rezerv vardı. Bugünkü rakam kaç biliyor musunuz? Ödenecek 100 dolarlık kısa vadeli borca karşı 82 dolarlık bir döviz rezerviniz var. Yani tehlike sinyalleri çın çın çın çınlıyor. Bunları, bir milletvekili "Türkiye'de risk var, bunları düzeltelim, bunlar için gerekeni yapalım." maksadıyla dile getirir. Sanmayın ki hepinizin korku ve suçlama teorisi gibi "Acaba kriz mi bekliyorlar?" Hayır. Ben ülkemin -biraz önce sizin arkadaşınız söyledi- zaferlerinin ekonomiyle taçlanacağı bir Türkiye olması için bu uyarıları yapıyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Diğer taraftan, baktığınızda, bir millî gelir rakamı çıkarttınız. Millî gelir, aslında baktığınızda, sizin hesaplarınıza göre TL bazında yüzde 400 arttı ama o dönemde artan enflasyon yüzde 210, kur artışı düşük, enflasyon yüksek; reelde sabit fiyatlarla baktığınızda aslında artan millî gelir yüzde 80. Herkesi dinledim, "Millî gelir 10 bin doların üzerinde çıktı." diyor. Ya, benim okuduğum rakamlar mı yanlış, Hazinenin veya Merkez Bankasının çıkardığı rakamlar mı yanlış? Biz 10 bin doların altına düştük arkadaşlar, bugün 9 bin dolarlar seviyesinde bir millî gelirdeyiz ve kurun bugünkü rakamıyla. Ama siz üzülmeyin, sizi yine 10 bin dolara getirecek bir yöntem buldu sağ olsun ekonomi idaresi; mayıs ayında yoksulluk ve millî gelir hesaplarını değiştiriyor TÜİK. Yani yine ortaya çıkıyor ve böylece sizin istediğiniz 10 bin doların üstüne çıkacak bir rakamla karşı karşıya kalacağız.

İki gün önce enflasyon açıklandı, enflasyon eksi çıktı. Ya, bu ülkede milletin cebinde harcayacak para mı kaldı? Şubat ayına baktığınızda düşen enflasyonun etkisi giyim eşyaları ve ayakkabıda. Siz esas çekirdek enflasyona bakın, yüzde 9,5 ve Türkiye, bugün, Rusya, Mısır ve onun arkasından baktığınızda Brezilya'dan sonra 4'üncü en yüksek enflasyonu yaşayan ülke.

Bırakın bu gerçekleri görmezden gelmeyi; doğruları doğru zamanda, doğru şekilde hep beraber paylaşalım ve konuşalım.

Bugün resmî, resmî olmayan senediyle, çekiyle, devletin verdiği garantisiyle Türkiye'nin toplam borcu, hane halkı ve diğerleriyle beraber, gayrisafi millî hasılanın 2 katı. Güven endeksinde dibe gittik; ilk yayınlandığı 2012'den sonra ilk defa 71,5 oldu. 100'ün altına düşerse tehlike. Nedir bu? Tüketicinin, üreticinin üretimini, istihdamını, beklentilerini, her şeyi ortaya koyan rakam. "1 Kasımda tek başına iktidar, istikrar getireceğiz." dediniz ve insanlar da buna inandı. O zaman bu rakam kaçtı biliyor musunuz? 104, hatta 104,7; dört ay, çok geçmedi, dört ayda en düşük seviyesine gelerek 71,5 oldu.

Şimdi, ekonomik açıdan baktığınızda -yine rakamlarla konuşalım- bu son on iki on üç yılda 650 milyar faiz ödemesi yaptınız. Bu faiz ödemesini yaptığınız dönemde toplam yatırımlar 328 milyar. O dönemde faiz dışı fazla var. Belki faiz dışı fazlanın ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Gelirle ortaya çıkan ve faiz ödemesinin de dışında kalan kaynak. Biz, faizleri öderken bu faiz dışı fazlayı yani halkın vergisini kullandık, 90 milyara yaklaşan özelleştirme gelirini de kullandık, üstüne yine 270 milyar küsuru hazineye görev vererek borçlandırdık ve böylece, bu ülkede, sürekli, hani "faiz lobisi" dediğiniz o mutlu azınlığa kaynak yaratıldı. Biz, çocuklar doğunca yakasına altın takarız. Siz de 2002'de 3 bin lira olan kişi başı borcu 8 bin liraya getirerek onu altın olarak yakasına takıyorsunuz.

Dış borçta, baktığımız zaman, gerçekten kısa vadenin riski çok yüksek. "Dış ticareti artırdık." diyorsunuz. Yüzde 290 ihracat artarken yüzde 300'ün üzerinde ithalat arttı. Dış ticaret açığında ilk 4 ülkedeyiz ve seksen yılda 44 milyar açık veren Türkiye Cumhuriyeti'ne on üç yılda 468 milyar cari açık yaşattınız.

Türkiye'nin uluslararası yatırım açığı 376 milyar dolar. 2002'de bu rakam kaç biliyor musunuz? 86 milyar. Yani, biz yatırım açığı içinde de olan bir ülkeyiz ki bu kadar zengin kaynaklar içerisinde Türkiye'ye kaynak getirince.

Peki, yatırımcı güvenini... Biraz önce yatırımcı güveniyle ilgili başlıkları dile getirmiştim. Yine, Yabancı Doğrudan Yatırım Güven Endeksi'ne baktığınızda Türkiye 25 ülke içinde 22'nci sırada yani en altlarda.

Daha anlatacağım çok şey var ama gelirle ilgili ve gelirin adil dağılımıyla ilgili başlıkları biraz önce anlattık. Ama vergi... Bir ülkede adaletin olması için verginin de adil dağıtılması lazım.

Size bir Temel hikâyesi anlatayım: Temel bir ekonomik toplantıya gidiyor; Amerikalı, Avrupalı, üçü beraberce vergi gelirlerinin dağılımını konuşuyorlar. Amerikalı diyor ki: "Biz çizgiyi çizeriz, geliri havaya atarız vergi gelirlerini, sola düşen halka, sağa düşen devlete kalır. Devlet harcamasını yapar." Avrupalı diyor ki: "Biz daire çizeriz, içine düşen devlete, dışında kalan halka hizmete." Temel'e sıra geliyor diyor ki: "Siz çok uğraşıyorsunuz. Biz vergi gelirlerini havaya atarız, havada kalan halka, yere düşenin hepsi devlet harcamalarına." (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Tamaylıgil.

SALİH CORA (Trabzon) - Sayın Başkan, "Temel" dedi. Sataşma var.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) - Salih, sana sataşmıyorum. "Türkiye'nin millî geliri 800 milyar lira." dedin, eğer kurla hesaplarsan 250 milyar dolara düşer. Onun için sana sataşmıyorum.

İyi çalışmalar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)