GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 8'inci tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:53
Tarih:05.03.2016

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığımızın bütçesi hususunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri Bakanlığımız, devletimizin belkemiği, benim de on dokuz yılımın geçtiği bir yer. Dolayısıyla, oradaki, dünyanın dört bir köşesinde çalışan dışişleri mensuplarımıza saygılar gönderiyorum ve başarılar diliyorum.

Dış politikamızla ilgili bugün bir analiz yapmak gerekiyor. Neredeyiz? Özellikle son dönemde yaşanan gelişmeler bizi ciddi olarak kaygılandırıyor. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra en ağır dönemi yaşıyoruz. Bölgemiz ateş çemberi. Güney sınırımızda olan gelişmeler, ulusal güvenliğimizi doğrudan etkiler hâle geldi, iç bünyemizi etkiliyor. Artık bu noktada iç ve dış güvenliğimiz örtüşür hâle geldi ve bizi ciddi olarak kaygılandırıyor.

Türkiye, dünyada ve bölgesinde yalnız kalmıştır bugün. "Komşularıyla sıfır sorun politikası", maalesef her komşuyla sorun yaratma politikasına dönüşmüş durumda. Bütün kırmızı çizgilerimiz tek tek aşınıyor. On yıl önce Kerkük, bizim kırmızı çizgimizdi, Kerkük'le ilgili söylemlerde hep kırmızı çizgimiz gündemdeydi. Bugün Kerkük'le ilgili kırmızı çizgi konusunu ağzına alan var mı? Unutuldu, unutturuldu.

Sonra ne oldu? Daha iki ay önce PYD'nin Fırat'ın batısına geçmesi kırmızı çizgi ilan edildi. Akabinde yine PYD'nin Afrin'in doğusuna geçmesi kırmızı çizgi ilan edildi. Ne oldu? PYD, Tişrin Barajı'nı almak suretiyle Fırat'ın batısına geçmiş oldu. Minak Hava Üssü'nü ve Tel Rıfat'ı almak suretiyle de Afrin'in doğusuna kırmızı çizgileri çiğneyerek geçti. Dolayısıyla, kırmızı çizgiler unutturuldu. 911 kilometrelik Suriye sınırımızın 650 kilometreden fazlasını PYD kontrol ediyor. Ayrıca, PYD'nin koridor oluşturması yine kırmızı çizgi ilan edildi, bugün PYD, hızlı bir şeklide koridoru oluşturuyor ve hatta en son öğrendiğimize göre, Birleşmiş Milletlere bir de bu konuda başvuruda bulunmuş, federal bir sistem istiyor.

Orta Doğu'da bazı söylemler geliştirildi: "Akil ülke", "merkezî ülke", "oyun kurucu ülke" bu boyalı sözler, stratejik derinliğimiz olarak yutturuldu ama bugün Türkiye'nin stratejik derinliği, bir obüs topunun 40 kilometre derinliğinden daha fazla değildir. Stratejik derinlik bu. (CHP sıralarından alkışlar)

Suriye'de iki düşman vardı, bir tanesi Esad, diğeri PYD. Bugün kazanan kim? Esad ve PYD. İflas etti Suriye politikamız. Suriye politikamız sadece, doğrudan bizi ilgilendirmekle kalmıyor, bizim üçüncü taraflarla ilişkilerimizi de zehirledi. Rusya'yla Suriye nedeniyle ilişkilerimiz bozuldu, Amerika'yla sırf Suriye nedeniyle biz ilişkilerimizde ters düşme noktasına geldik.

Dış politikada bu kadar yanlışın yapılmasının sebebi neydi?

Bir: Millî gücün üstünde, hayalî hedefler peşinde koşuldu.

İki: Reel politika ile hayalcilik arasında bir bağ tutturulamadı.

Bölgesel ve küresel güç dengeleriyle onlar gözetilerek bir siyaset yapılamadı. Başkalarının oyun planı, sanki bizim oyun planımızmış gibi takdim edildi ve buna alet olundu.

İç politikadaki lisan ve tercihler dış politikada kullanılır hâle geldi.

Sünni korumacılık geliştirildi. Türkiye Cumhuriyeti devleti laik bir devlet. Sünni korumacılık anlayışıyla hareket edildi ve Orta Doğu'daki mezhep konusuna taraf olundu.

Bir başka konu: "Arap baharı" fantezisine uyulup rejim değişikliklerine kalkışıldı. Biz tarihimizde ilk defa Müslüman bir dünyaya el kaldırır hâle geldik. Bizim tarihimizde hiçbir zaman, sırf yöneticileri zalim diye Müslüman bir dünyaya el kaldırılmamıştır. Bizim tarihimiz, bunlarla ilgili bedellerle geçmiştir. Alparslan'ın, Kılıç Arslan'ın, Sultan Baybars'ın, Selahaddin Eyyubi'nin, devletimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün mücadelesi ve savaşı, Müslümanlara karşı değil, onlara parmak sallayanlara karşı olmuştur. (CHP sıralarından alkışlar)

Vicdani bir dış politikadan bahsediyoruz ve insani bir dış politika. Ne demek vicdani ve insani dış politika? Bakınız, Suriye'de yürek yakan insan trajedileri yaşanıyor, insanlığın bittiği sahnelere şahit oluyoruz. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar -onlarca kilometre- kanlı, terliklerle, yalın ayaklarla yollara düşmüş durumda, bombalardan kaçıyorlar. "Umuda yolculuk" adı altında canlarını kurtarmak için derme çatma botlarla bugün Ege'de batan gariban mülteciler değil, insanlığın onuru da batıyor o denizde.

Size acı, trajik bir öykü anlatmak istiyorum: "Botumuz su alıyordu. Ayağa kalkınca alabora olduk. Çocuklarım ellerimin arasından kaydı. Bota tutunmaya çalıştık. Botun havası gittikçe söndü. Gecenin karanlığında herkes kayboldu. O nedenle, sesimi çocuklarıma ve eşime duyuramıyordum. Herkes çığlık çığlığaydı. Işıklara bakarak karaya doğru yüzmeye çalıştım. Karaya çıktığımızda eşimi ve çocuklarımı bulamadım. Korktum, kaçtıklarını sandım. Bodrum'a geldim. Sonra acı haberi aldım. Aylan'ımın ve Galip'imin cesetleri karaya vurmuştu."

Suriyeli çocuklar, bir ekmek parası için dilenen çocuklar, ırzını koruyabilmek için intihar eden kadınlar, gözlerinin feri gitmiş yaşlılar yollara düştü. Bu zulüm, Suriye'de rejim değişikliği yapılmak istendiği için oldu. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim Esad'ı gönderme fetişizmimiz bunlara sebep oldu. Biz sonuçları konuşuyoruz, insanlık trajedisini konuşuyoruz. "Kardeşim Esad"ı "katil Esad" noktasına getiren strateji baştan aşağı yanlıştı. Bizim kardeş halk ve komşu olarak görevimiz "Burada bir katil var." diye burada rejim değişikliğine kalkışıp orayı uluslararası işgale açmak değil, orayı ehlîleştirmek, orayla birlikte hareket etmek ve gerekirse onu bizim sağlamamızdı.

"Ülkeye demokrasi getireceğiz." diye, "Ülkede rejim değişikliği yapacağız." diye... Olan, gerçekten, Suriye'de bir yıkımdır. Suriye, bugün paramparça olmuştur. Suriyeli insanlar, bugün, sokaklarda dilenci hâline gelmiştir.

Bakınız, demokrasilerde en önemli konu, devletin, devlet yetkililerinin sorumluluk üstlenmesidir. Bu konuyla ilgili "Esad, üç günde gidecektir, on günde gidecektir, bir yılda gidecektir, iki yılda gidecektir." diyenler, bu yalanı söyleyenler, bugün, hakikaten, bir sorumluluk hissedip bu görevden ayrılmayı düşünmüyorlar mı?

Türkiye, dış politikada zayıfladıkça zayıflıyor. Irak'la, Merkezî Hükûmetle ilişkilerimiz gitti. Suriye'de denklem dışı kaldık. Libya'da Büyükelçiliğimizi kapattık, Tunus'a taşıdık. Yemen'de Büyükelçiliğimizi kapattık, Suudi Arabistan'a taşıdık. Rusya'yla ilişkilerimiz, Soğuk Savaş sonrası en gergin döneme girdi. Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkilerimiz gerildi, ters düştük. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz; göçmenler olmasa Avrupa Birliği sürecimiz akla bile gelmiyor. Ege'de 16 adacığımız ve kayalık, bugün Yunanistan'ın işgali altındadır ve buna ses çıkartılmıyor. Bugün devlet ricali, Latin Amerika ve Afrika'yı dolaşıyor. Her gidilen yerde sorun çıkınca, inanın, korkuyoruz, acaba buraları da mı kaybedeceğiz diye.

Bizden "Latin Amerika'da şu kadar büyükelçilik açtık, Afrika'da bu kadar büyükelçilik açtık." diye övünmemiz isteniyor. Biz bununla övünüyoruz, gurur duyuyoruz. Devletimizin güçlü olması, dünyanın her bir köşesinde olması bizi mutlandırır ama en yakın coğrafyamızdaki büyükelçiliklerimiz kapanıyor, bunlara ne diyeceğiz?

Türkiye, Suriye konusunda, Suriye'deki savaş başlamadan önce terörizme karşı mücadele eden bir ülkeydi, terörizmden çeken bir ülkeydi, ona karşı en güçlü sesi duyuran ülkeydi. Bugün, maalesef, bu konuda Türkiye'nin üzerine gölge düşmüştür. Bu, ilk defa oluyor, Suriye konusuyla birlikte oluyor.

Rejim değişiklikleri... Biz, bölgede demokrasinin olmasını elbette isteriz, demokrasinin gelmesini elbette isteriz ama demokrasi, F16'ların, savaş makinelerinin saldırmasıyla, bunların attığı füzelerle olamaz; demokrasi, yerel sahiplenmeyle gelebilir, ancak bu bölgenin gerçeklerinin anlaşılmasıyla bu konuda bir kanal açılabilir. Bu konularda, maalesef, başarısız olduk.

Orta Doğu'da bizim iki şeyi bilmemiz gerekiyordu. Orta Doğu'nun kodlarını anlarken iki temel parametre önemlidir. Bir tanesi, İsrail'in güvenliğidir; ikincisi de Amerika'nın çıkarları. Bizim, bunları bilmeden, Orta Doğu'da balıklama bir konuya atladığımız zaman bu iki amaca hizmet ettiğimizi bilmemiz gerekiyordu. Bugün Suriye'nin ufalanması kime hizmet ediyor? Türkiye'ye mi hizmet ediyor bu? Bu kadar ufalanma, küçülme, bu kadar terör örgütlerinin buraya hâkim olması kimin işine geliyor? Bizim işimize mi geliyor bu?

Şimdi, Suriye'de bölünme sahneleri, bölünme senaryoları konuşuluyor; Suriye'nin artık eski Suriye olmayacağı görülüyor. Suriye'de en iyiden en kötüye doğru bir senaryo çizdiğimiz zaman 3 tane senaryo çıkıyor. Birincisi, aynen Kuzey Irak'ta Bölgesel Kürt Yönetimi'nde olduğu gibi, bölgelerin olduğu bir Suriye; ikincisi, federal bir Suriye; üçüncüsü, eğer bütün bu süreç çökerse paramparça olmuş, parçalara bölünmüş bir Suriye. Üniter bir Suriye artık olmayacak. Üniter bir Suriye'nin olmasını hayal edenler yanılmıştır. Suriye bugün bölünüyor, Suriye parçalanıyor. Uluslararası aktörler, bu konuda planlar yapıyorlar, B planı hazırlıyorlar, A planının işe yaramayacağını, Cenevre sürecinin çökeceğini, savaşın artacağını hesaplıyorlar. Bu konuda, olan da bize olacak çünkü bölünen, bizim coğrafyamız; bölünen, bizim kardeş halklarımız; bölünen, Türkiye'nin yanı başındaki ülkeler ve tehdit hisseden, Türkiye'dir, başka bir ülke değil. Biz Arjantin değiliz.

Türkiye, maalesef, savaş uçağı uçuramıyor Suriye'de çünkü denklem dışında kaldı. Her gün Rusya'nın tehdidiyle uğraşıyoruz biz. Ben, buradan söylüyorum: Bizim yürekli olmamız lazım. Biz, bir Letonya, Estonya, Litvanya değiliz, biz, Polonya da değiliz, biz, hiçbir zaman Ukrayna da değiliz. Rusya'nın bize yönelik tehdidini iki ayağımızın altına alıp buradan hınçla ezdiğimizi ilan etmeliyiz. Rusya, bizi hiçbir zaman tehdit edemez. Rusya, kim oluyor da bizi tehdit ediyor? Bir kere, tehdit var diye bu bölgede biz savaş uçağı uçuramıyoruz.

MURAT DEMİR (Kastamonu) - Başka ülkede yaşıyoruz zaten!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Uçak düşürdük, daha ne yapalım? Uçak düşürdük, ona rağmen mi ne yapacağız Rusya'ya?

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Uçak düşürüldüğü zaman Rusya'nın ihlaline karşı çıktı Cumhuriyet Halk Partisi. Bizim millî güvenlik konusunda, ulusal çıkarlarımız konusunda bir farkımız yok. Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkeyi kuran, sorumluluğu üstlenen bir parti. Siz, doğruyu yaptıkça biz sizin hep arkanızda oluruz. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT DEMİR (Kastamonu) - Çok belli zaten, çok belli!

HASAN TURAN (İstanbul) - Diplomatik hassasiyetleriniz devam ettiği için tebrik ediyoruz!

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Lütfen, sözümü kesmeyin, ben sizi hep sabırla dinledim.

İsrail, Mısır ve Rusya'yla ilişkilerin tabii ki normalleşmesini isteriz ancak bu konuyla ilgili ne yapılacağı henüz ortada değil. Latin Amerika, Afrika, Uzak Doğu ülkeleriyle ilişkilerimizin geliştirilmesinden elbette mutlu oluruz. Bu konularda da getirilecek her somut açılımı biz tamamen destekleriz.

Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında, Türkiye, sözü kulak ardı edilen değil, dinlenen bir ülke olacaktır; yalnızlık değil, dostluğu aranan bir ülke olacaktır; kavgacı değil, barış ve güvenliği arayan bir ülke olacaktır; istenmeyen değil, iş birliği aranan bir ülke olacaktır; çatışmalar üreten değil, çatışmaları çözen bir ülke olacaktır. Bu vesileyle, biz, Hükûmetin doğru bir politikasını eleştirme durumunda değiliz ama içine düştüğümüz durum, artık bizim millî hassasiyetlerimizin tavan yaptığı bir durumdur. Bu konuda Hükûmetin lütfen daha sorumlu davranmasını istiyoruz. Hükûmetin bu konuda, Türkiye'nin güvenliği konusunda, Suriye'deki bu fetişizm konusunda, Esad konusunda daha fazla diretmemesini istiyoruz. Esad zaten gidecek ama aslolan, Suriye'nin bölünmesi mi, birlikte kalması mı; biz buna odaklanmalıyız. Amerika gibi bir ülke bile bugün Suriye konusunda tutum değiştirirken, Suriye konusunda bir adım geri atarken, bizim inatlaşma politikamız, ego politikamız, Türkiye'yi bitme noktasına getiriyor bölgede.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar).