| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 02.03.2016 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ve Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini iletmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, Sayın Bakan, son yılların en sönük İçişleri bütçesini görüşüyoruz, ne iktidar sıralarında kimse var ne muhalefet, yani inşallah bu, iktidarın da muhalefetin de sizden umudunu kestiği anlamına gelmez.
BAŞKAN - Sayın Erdoğan, nazar değmesin, durun; güzel güzel gidiyoruz.
Buyurun.
MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Sözlerime başlarken, ülkemizin birliği ve dirliği için canını vermiş şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Gazilerimize şükranlarımı sunuyorum, onlara bundan sonraki hayatlarında huzur ve mutluluk diliyorum. Bu minvalde de şu anda devletimizin, milletimizin huzuru ve bekası için gece gündüz mücadele eden güvenlik güçlerimize de başarılar diliyorum, Allah, yâr ve yardımcıları olsun.
Millî birlik ve beraberliğimizin temel harcı olan, terörle mücadele konusunda ciddi birikimleri olan, ülkemizin birliği, dirliği konusunda, vatandaşlarımızın dertlerini dinleyip çözüme kavuşturma konusunda fedakârca görev yapan mülki idare amirlerine, meslektaşlarıma da selamlarımı ve saygılarımı sunuyorum, onlara da çalışmalarında başarılar diliyorum.
Mülki idare amirlerinin özlük hakları yıllardır konuşuluyor ancak Hükûmet, bu konuda bir adım atmaktan ısrarla kaçtı ve kaçmaya da devam ediyor. Şimdi, Sayın Bakandan meslektaşlarımızın talebi "Yıllardır biz maaşlarımızı taşrada beraber çalıştığımız hâkim, savcılarla mukayese ettik ve AKP, iktidara gelinceye kadar da mülki idare amirleri olarak biz, hâkim ve savcılardan daha fazla maaş aldık." diyorlar. Meslektaşlarımızın bu talepleri doğrultusunda hâkim ve savcılar ile meslektaşlarımız arasında bundan sonra maaş çekişmesinin yapılmasının anlamsız olduğunu düşünerek mülki idare amirlerinin maaşları ile hâkim ve savcıların maaşlarının eşitlenmesi için Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir kanun teklifi verdik. Bu teklifle ilgili olarak Sayın Bakandan ve AKP iktidarından destek istiyoruz, böylelikle onların da bu dertleri çözüme kavuşmuş olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz günlerde çıkarılan torba kanunla polislerin ek göstergeleri 3000'e çıkarıldı. Bununla polislerimizin emekli maaşları ne kadar arttı, AKP sıralarından bilen var mı bilmiyorum, ancak ben gene de bir hatırlatmak için söyleyeyim: Polislerimizin emekli maaşları bu düzenlemeyle 40-50 lira arasında arttı.
Gece gündüz toplumun huzuru için canla başla çalışan polislerimizin talebi neydi? Ek göstergelerinin 3600 yapılmasıydı. Eğer bu yapılsaydı, polislerimizin sıkıntıları, onları mutlu edecek bir şekilde çözüme kavuşmuş olacaktı. Bu konunun, Milliyetçi Hareketçi Partisinin seçim beyannamesinde yer aldığı gibi 3600 ek gösterge verilerek çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Yine, iç güvenlik paketiyle emniyet hizmetleri sınıfı içerisinde bütün amirler psikolojik baskı altına alındı. Her terfide yazılı ve sözlü sınav yapılacak, dolayısıyla her terfi döneminde, polis amirleri, kendilerinin devletin ve milletin polisi değil, iktidarın polisi olduğu konusunda iktidarı ikna etme çabası içine girecektir. Bu yapı, son derece sağlıksız bir yapıdır.
Ayrıca, iç güvenlik paketiyle getirilen kadro sınırlaması sebebiyle, birçok polis amiri, 1'inci sınıfa ayrılamadan zorunlu olarak emekli edilecektir bu yapı içerisinde. Ancak iç güvenlik paketiyle polis amirlerinin kendi iradeleri dışında emekli edilmesi kararına rağmen, onların emeklilikleriyle ilgili herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.
Torba kanunda yapılan, biraz önce bahsettiğim son düzenlemeyle, 1'inci sınıfa ayrılamayan, mesela Ankara emniyet müdür yardımcısı ve onun altındaki polis amirleri ile üniversite mezunu polis memurlarının emeklilikteki özlük hakları eşitlenmiştir. Bu durum, emniyetin içindeki hiyerarşiyi işlemez hâle getirir, yine bundan sonrası için de polis amirlerinin sorumluluktan kaçmasına sebep olur. Bu yapının süratle ele alınarak düzeltilmesi gerekmektedir.
Feryatlarını duymadığınız, görmezden geldiğiniz bir diğer meslek grubu da uzman jandarmalar ve uzman erbaşlardır.
Değerli arkadaşlar, bu kardeşlerimiz çok büyük sıkıntılar yaşamaktadırlar. Uzman jandarma olmak için lise mezunu olma şartı var ama bu arkadaşlar, ortaokul mezunu gibi kademe ve dereceyle mesleğe başlıyorlar, buna göre de emekli oluyorlar. Yani tahsilinin, durumunun altında, ortaokul mezunu gibi emekli edilen bu yiğit evlatlarımızın sorunlarının çözümü için ne bekliyorsunuz? Şu garabete bakar mısınız: Uzman jandarmalar meslek öncesi ve görevleri sırasında beş üniversite dahi bitirseler 11'in 1'inden göreve başlayacak 3'ün 8'inden emekli edileceklerdir. Hâlen uzman jandarmaların askerî eğitim süresi de fiilî hizmetten sayılmamaktadır, bu, adalet midir? Uzman jandarmalarımızın özlük hakları statülerine göre düzeltilmelidir.
Şimdi sizlere uzman erbaşlardan bahsetmek istiyorum. Muhtemelen buradaki birçok arkadaş için fazla bir anlam ifade etmeyebilir bu sorunlar ama inşallah, Sayın Bakan için bir anlamı olur.
Bakınız, bu arkadaşlar, sözleşmeli çalışan personel. Eli tetikte, dağlarda, şehirlerde vatan için hazır bekleyip şeref ve haysiyet yoksunlarıyla gece gündüz mücadele eden kardeşlerimiz bunlar. Neden görmezden geliniyor? Orduevlerinde üvey evlat muamelesi gören bu kardeşlerimizin feryadını sizlere iletiyorum, veballeri üzerinizedir.
Düşünebiliyor musunuz, doksan günden fazla hasta olsa bu arkadaşlarımız meslekten çıkarılıyorlar. Bu nedir? Yani bu insanlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin üvey evlatları mı? Bu insanlar, babalarının tarlasında elma toplamıyor, AKP'nin çözüm ortağı PKK'nın hainlikleriyle mücadele ediyorlar. Kimin için? Türk milleti için. Kimin için? Sorunları görmezden gelen, feryatlarını duymazdan gelenler için. Veballeri onların üzerinedir. Uzman erbaşlarımızın ve uzman jandarmalarımızın da özlük hakları derhâl düzeltilmelidir. Böyle bir düzenleme yapalım, buyurunuz, getiriniz, bütçe görüşmelerinden sonra Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de gerekli katkılarda ve desteklerde bulunalım.
Bildiğiniz gibi bölge sıkıntılı. Güvenlik güçlerimiz bölgeye giderken ailelerini götüremez hâle geldiler. Eskiden bölgeye giden güvenlik güçlerinin burada kalan ailelerine lojman desteği verilmekteydi. Şimdi çok daha ağır şartlar olmasına rağmen ve bu kardeşlerimizin maddi durumları ortadayken, orada âdeta gönüllü olarak hizmet ederlerken onların buradaki ailelerine sahip çıkmamak, lojman desteğinden veyahut konaklama desteğinden mahrum bırakmak kabul edilebilir bir durum değildir. Onlar, vatan bölünmesin diye ailelerin bölünmesine razı olurken onların emanetlerine sahip çıkmamak olacak iş değil. Bunu da burada dile getirmek istedim.
Bir diğer husus da bölgede geçici görevlendirilen güvenlik güçlerinin yaşadıkları sıkıntılar. Geçici olarak görevlendirilen güvenlik güçlerimizin iaşe ve barınma noktasında sıkıntıları var. Yani, bu kardeşlerimiz orada geçici olarak görevlendiriliyor ama ne zaman geri gelecekleri hususunda bir tarih vermek hepimiz için zor. Güvenlik güçlerimiz elbette her türlü şart altında hizmet edecek kalite ve tecrübeye sahiptir. Ancak, güvenlik güçlerimizin de insan olduğunu unutmayalım. Lütfen, bunların sorunlarını duyalım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünü niye kurduk, Yabancılar Kanunu'nu neden çıkardık? O günleri yeniden hatırlayalım. Türkiye'nin coğrafi konumu itibarıyla bölgede karşılaşabileceği ciddi göç dalgalarına karşı yeni bir yapıya ihtiyacımız olduğunu bilerek, düşünerek bunu çıkardık. Geçmişteki Irak tecrübemiz ve Suriye'de meydana gelen gelişmeler dikkate alınarak bu Yabancılar Kanunu'nu çıkardık, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünü kurduk. Ancak, uygulamada kanunu yaparken düşündüklerimizi gerçekleştiremedik. Suriye'den 3 milyon civarında mülteciyi kabul ettik. Gerek sınırlarımız içinde gerekse sınırlarımızın dışında yeteri kadar barınma kampını Birleşmiş Milletleri ve sivil kurumları da devreye sokarak zamanında kurmayı başaramadık. Tabii, bu 3 milyon mülteci sayısına da dikkatinizi çekmek istiyorum. Bugün sabah baktım, dünyada nüfusu 3 milyonun altında 106 tane ülke var arkadaşlar. Yani, kabul ettiğimiz mülteci sayılarını biraz da bu gözle düşünmenizi tavsiye ediyorum.
Dolayısıyla, bu kadar göç dalgasının olacağı belliyken ve yeni dalgaların da gelebileceği ortadayken elinizde yetki ve yeterli kurumlar olmasına rağmen bu mültecilerin Anadolu'nun dört bir tarafına dağılmasına göz yumdunuz. Yarın Suriye'de kamu düzeni sağlansa bile bu mültecilerin ne kadarını geriye gönderebileceğiz?
Diğer yandan, eline bir mülteci kimlik kartı verip salıverilen mültecilerin ne kadarını takip edebiliyorsunuz Sayın Bakanım? Ne kadarı, gerçekten size bildirilen adreslerde oturmaktalar, ne kadarı size bildirdikleri işlerle meşgul?
Bir diğer sorun da Suriyelilerin ülkemizde resmî veya gayriresmî olarak dernek yapılanması içine girdiği doğru mudur? Doğruysa, bu derneklerin finansörleri kimlerdir ve bu dernekler hangi amaçlarla kurulmuştur? Görünüşteki kuruluş amaçları ile gerçekteki kuruluş amaçları aynı mıdır, yoksa birilerinin bu dernekler üzerinden geleceğe matuf başka hesapları mı vardır? Bu derneklerle iletişime geçen başka ülkelerin ülkemizde açtığı ve sizin de tanıdığınız eğitim kurumları var mıdır? Tüm bunların cevabı yarınlarımız için önemlidir arkadaşlar çünkü bugün yaşadığımız canlı bomba olayları, uyuşturucu ticaretindeki artışlar, fuhuştaki artışlar bu soruların cevabının ne kadar önemli olduğunun bir başka göstergesidir.
Tabii, bu mülteci konusunu konuşurken, geri kabul anlaşmasını da zikretmeden geçmek olmaz. Geri kabul anlaşması çerçevesinde AB'yle sürdürülen pazarlıklar var, özellikle de Merkel'le.
Şimdi, dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var: 1990'larda Irak karıştı, oradan her geleni ülkemize aldık; üstüne, Suriye'den gelenleri aldık; şimdi de Avrupa'dan gelecek olanları alacağız. Gelecek olan mültecilerin, elbette, maddi bir külfeti olacak; elbette bu mültecilerin sosyal yapıya etkisi olacak ama benim dikkat çekmek istediğim esas husus ise güvenlik boyutu. Avrupa'dan ülkemize gelecek olan mültecilerin içinde terörist, terörist sempatizanı veya adli suçlu kaç kişi olacak? Veya bu gelenlerin arasında terörist var mı, yok mu, nasıl ayırt edilecek? Mevcut, gelenlerin içerisinde yer alan teröristlerin ülkemizi nasıl kan gölüne çevirdiğini hep birlikte gördük. İstihbaratımızın ne iş yaptığını daha önce sordum, yine soruyorum: Bu gelenlerin içinde diğer ülkelerin kaç tane istihbarat elemanı var? Her önüne gelene mülteci kimlik kartı vermekle mi mükellefiz biz?
Diğer bir husus da: Bu geri kabul anlaşması çerçevesinde ülkemize gönderilecek olanlar arasında, aranan, ülkemize giriş yasağı konan, terör faaliyetleri dolayısıyla yurt dışında olan kişilerin sahte kimliklerle ülkemize girişinin önüne nasıl geçeceksiniz?
Merak ediyorum, İstihbarat Teşkilatımız, Suriye'den gelen mülteciler konusunda yaptığı hatayı bir daha yapmamak üzere herhangi bir çalışma yaptı mı? Güvenlik güçlerimiz, yeni kriterler belirledi mi bu alımlar için? Bunu merakla bekliyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, şimdiden hatırlatıyoruz: Güvenlik ve istihbarat konusundaki zafiyetlerin giderilmesi için bir an önce önlemler alınmalıdır, yoksa yaşanacak her türlü eylemin ve kamu düzenini bozacak eylemin sorumluluğu ve vebali iktidarın boynundadır.
Sayın Cumhurbaşkanı, saraya giderken Başbakanlığı cebine koydu, götürdü. Sayın Davutoğlu da Başbakanlık koltuğuna gelirken Dışişleri Bakanlığını cebine koyup getirdi. Sayın Davutoğlu'nun bir tek derdi var, siyaseten sokağa çıkıp bağırmak istiyor, "Ben vatandaşlarımın Avrupa'da serbest dolaşım hakkını aldım." diye. Yoksa, Davutoğlu'nun bu gelecek mültecilerin Türkiye'ye ne kadar külfet getireceği konusunda bir derdi yok. Sayın Davutoğlu'nun bu mültecilerin Türkiye'ye yükleyeceği ekonomik külfetle de işi yok. Yani, sormak istiyorum, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde ortaya koyduğumuz bütün vaatlerin toplamı 79 milyardı, buna "çok" dediniz; şimdi siz bu kadar kaynağı nereden buluyorsunuz? Bu kaynağın yarın kimin -fakirin fukaranın- hakkından gittiğini de iyi düşünün.
Biz, AB dışında kaç ülkeyle geri kabul anlaşması yaptık? Bu çerçevede Türkiye'ye getirdiklerimizden ne kadarını geriye, kendi ülkelerine gönderebileceğiz, bunu da sormak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz da Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı üzerinde konuşmak istiyorum. 2014 Temmuzunda kamuoyunun "çözüm kanunu" olarak bildiği kanunu buradan çıkardık. Bebek katilinin "Bu görüşmeler sizi de yakar, bizi de yakar." sözünden sonra kendinizi de, teröristleri de koruyacak olan bir kanunu buradan alelacele çıkardınız. Bu kanundan önce MİT'in İmralı'yla yaptığı görüşmelerin tamamı, geçtiğimiz günlerde, Almanya'da kitap olarak basıldı. Bizim, tamamını görmesek de önemli bir kısmını görme imkânımız oldu. Önümüzdeki günlerde hem biz hem de kamuoyu bu görüşmelerin önemli bir kısmını öğrenmiş olacak. Bu kanun çıktıktan sonra, tabii ki bu görüşmelerin sekretaryası, MİT'ten alınarak Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına devredildi. Bundan sonraki görüşmelerin ne zaman yayınlanacağını bekliyoruz. Kamu Güvenliği Müsteşarlığının, sekretaryayı devraldıktan sonra terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi maksadıyla neler yaptığını zaman içerisinde hep birlikte göreceğiz.
Bu kanunla neler yapıldığını, Sayın Bakanın bu soruları cevaplamasını umut ediyoruz. Yoksa, bu kanun bazı hukuksuz eylemlerinize kılıf olarak mı çıkarıldı, sadece kendinizi kurtarmak için mi çıkarıldı? Bu konularda ciddi bir şey yapılmadıysa, çözüm süreci bu kadar güzel işlediyse, Sayın Müsteşarınız ve zatıaliniz, bugün bölgede olup biten olayları nasıl açıklayacak, merak ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta Sayın Bostancı olmak üzere kürsüye gelen AKP sözcülerinin, Milliyetçi Hareket Partisinin terörün nasıl bitirileceği konusundaki fikirlerini hâlâ anlayamadığı ya da anlamak istemediği görülmektedir. Biz diyoruz ki devletin birliğine, dirliğine kasteden, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü hedef alan, ezanı susturmak, bayrağı indirmek isteyen her kim varsa teröristtir ve bunlarla müzakere değil, mücadele edilir. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın yaşam hakkını kısıtlayan bu terör belasının ortadan kaldırılması gerekir. Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın görmek istediği devletin güvenlik şemsiyesinin temin edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Bölgede yaşayan vatandaşlarımızın her birinin kucaklanması gerektiğini söylüyoruz, bunun yerine PKK'yla kucaklaşılmasının yanlış olduğunu söylüyoruz. Bunda anlaşılmayacak ne var? Bizi ya anlamak istemiyorsunuz ya da anlamazdan geliyorsunuz.
Sayın Bostancı, bu kürsüye her çıktığında "Biz milleti kucaklayınca MHP rahatsız oluyor, terörle mücadele edince HDP rahatsız oluyor." diyor. "Çözüm" adlı ihanet süreci boyunca milletle mi kucaklaştınız yoksa PKK'yla mı kucaklaştınız? İmralı'da milletle mi kucaklaştınız yoksa bebek katiliyle mi kucaklaştınız? (MHP sıralarından alkışlar) Dolmabahçe'de milletle mi kucaklaştınız yoksa bir siyasi uzantıyla mı kucaklaştınız? Habur'da milletle mi kucaklaştınız, teröristlerle mi kucaklaştınız? Her şey bir yana, siz milletle Oslo'da, İmralı'da, Dolmabahçe'de veya Habur'da mı kucaklaşıyorsunuz? Milletle kucaklaşmak için gizli saklı mekânlara ne ihtiyaç var?
Ey Hükûmet, size sesleniyorum: Siz, bebek katili Abdullah Öcalan'ı muhatap aldınız. Askeri kışlasına, polisi karakoluna hapsettiniz. Alanı, PKK'nın şehir yapılanması KCK'ya teslim ettiniz, onun sözde öz yönetim güçlerine bıraktınız. Operasyon yetkisini valilere verdiniz. Askerin, polisin operasyon taleplerine onay vermediniz. Savcılar çalışmadı, hâkimler vermesi gereken hükmü vermedi. İnsanlarımızı, teröristlerin kurduğu mahkemeleri muhatap almaya kendi ellerinizle ittiniz. Öyle ki PKK geldi, şehrin ortasında vergi diye haraç topladı, sesiniz çıkmadı. Biz sesimizi çıkarttık, "morg bekçiliği" ile suçlandık. Yüksek sesle uyardık, "Yanlış yapıyorsunuz." dedik, 'kandan beslenenler' olarak suçlandık. Varsın olsun! Tarih kimin kandan beslendiğini, kimin morg bekçisi olduğunu tane tane yazacaktır, hem de kalın harflerle yazacaktır.
Gelelim bugüne. Bizim dediklerimiz yanlışsa, bugün başta Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli olmak üzere, Milliyetçi Hareket Partisinin bütün sözcülerinin ifade ettikleri yanlışsa, Oslo, -Kandil- Ankara arasındaki görüşmeler ülkemize ne kazandırmıştır? Olaylar, neden bugünkü noktaya gelmiştir? "Biz hata yaptık, bu hatamızdan dolayı Türk milletinden özür diliyoruz." diyeceğiniz yerde, hâlâ "Çözüm sürecini biz bitirmedik, biz kandırıldık." diyerek "çözüm" denen çözülme sürecini savunmak ne demektir?
Görüyoruz ki yine çözüm masalları anlatılmaya başlandı, yine çözüm masasından bahsedilmeye başlandı. Bazı arkadaşlar, PKK ağzıyla "Silahlar sussun da burada da, başka yerde de yine görüşülür." demeye başladı. Yazıktır! Günahtır! Allah aşkına, bu çözülme süreci boyunca döşenen bombaların, sizin görmezden gelmeniz sonucu şehirlere yerleşen cani teröristlerin şehit ettiği askerlerden hiç mi ders almadınız? GATA'yı dolduran gazilerimizden hiç mi ders almadınız? Tüm bunlar "çözüm" diye adlandırdığınız melanet çözüm sürecinin sonuçlarını görmeniz için yeterli değil mi? "Terörle müzakere değil mücadele edilmelidir." gerçeğini sırf Milliyetçi Hareket Partisi söyledi diye mi anlamak istemiyorsunuz? Ancak AKP iktidarı terörle mücadeleyi nereye kadar sürdürecek? Bu konuda da güvenlik güçlerimizin kafasında ciddi soru işaretleri var. Evet, Türk milletinin öz evladı kahraman güvenlik güçlerimiz, Hükûmete güvenemez hâle geldiyse aynaya bakın, belki hatalarınızla yüzleşirsiniz.
Sayın Bakan, her şeye rağmen terörle mücadeleyi destekliyoruz. Lakin son aylarda yapılan şey, terörle mücadele değil de şartlar olgunlaşsın diye, millet, ölümü görüp sıtmaya razı olsun diye yeni bir ihanet sürecinin zemini oluşsun diyeyse, biliniz ki her iki cihanda iki elimiz de iki yakanızda olacaktır!
Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)