| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 02.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir Kültür eski Bakanı olarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesiyle ilgili değerlendirmelerime, AKP iktidarının bana göre temel bir yanlışının altını çizerek başlamak istiyorum.
Kültür ve turizm, kapsam ve işlevleri açısından ayrı ayrı önem taşıyan iki alandır. Kimi özellikleriyle iç içe geçmiş olması, bu iki alanın bir çatı altında toplanması ve yönetilmesini gerekli kılmaz. Nitekim, kültür ve turizmin aynı bakanlığın bünyesine alınması, yaşamsal özen gösterilmesi gereken kültür ve sanat alanının turizmin gölgesinde kalmasına neden olmuştur. Ülkemiz açısından turizm, hiç kuşkusuz ciddi bir ekonomik potansiyeldir. Ancak unutulmamalıdır ki kültür ve sanat da bir ülkenin varlığındaki tüm olguların temel taşıdır. Üstelik geçmiş uygarlıkların kültürel varlıklarını ve yaşadığımız doğayı korumak, çağdaş insanlığın vazgeçilmez görevidir.
Kültürel gelişim olmadan, ne sosyal ne demokratik ne de ekonomik gelişme olur. Yaşam standardı yüksek olan ülkelere bakıldığında bu gerçeklik hemen görülebilmektedir. Kaldı ki dış politikada AKP'ce yapılan temel yanlışlar turizm sektörünü ciddi bir krizle karşı karşıya bırakmıştır. Bu kriz, aynı çatı altındaki kültür ve sanat âlemini de yakından etkileyecektir.
AKP'nin kültür konusuna yaklaşımının ana ekseni, kültürel gelişimin önünü açmak, kültürel değerleri ileri götürmek değil, "Bir kez yıkandığın nehirde bir daha yıkanamazsınız." diyen Herakleitos'e inat, geçmişi yeniden yaşamaktır. Oysa aslolan, geçmişte yaşamak değil, geçmişin değerlerini çağdaş yorumlarla daha ileriye taşımaktır.
Bizim kültürümüzün temelinde Yunus Emre'nin sevgisi, Mevlâna'nın hoşgörüsü, Pir Sultan'ın mücadelesi ve Hacı Bektaş'ın akılcılığı vardır. Bugün bile, evini müze yapmamız gereken Yaşar Kemal'in halk kahramanı İnce Memed, Mem û Zin'le birlikte anılıyor, Aziz Nesin'in Zübükleri de aramızda dolaşıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
İnsana değer veren, sanata ve sanatçıya saygı duyan bu felsefe, bizi saygın ve güçlü bir ülke yapmıştı. Ama şimdi aynı şeyleri söylemek zor.
Son on üç yıla baktığımızda, acıları, sevinçleri birlikte yaşayan, dayanışmayı, paylaşmayı şiar edinen bir toplum, yanındakine güvenemeyen, değişik ırk, dil, din, mezhep, hatta farklı cinsiyetten olana düşmanca yaklaşan, giderek nefret ve kin söylemini artıran bir hâle geldi.
Sayın milletvekilleri, "kültür" kavramı, bir toplumun ürettiği etik, sosyal, siyasal, sanatsal, dinî tüm değerlerin toplamını kapsar, insana dair niteliklerin saygınlığını sağlar ve bu yönüyle toplumu bir arada tutar. Eğer bu değerlerin bir kısmını yok sayar, tek bir boyuta indirmeye çalışırsak diğerlerini dışlamış oluruz. Bu da toplumu kutuplaştırır, ayrıştırır. Örneğin yurttaşlarımız, terör saldırılarında yitirdiğimiz şehitlerimiz, Ankara'nın kalbinde, garında, Uludere'de, Suruç'ta, Diyarbakır'da bombayla parçalanan ve de Soma'da, Ermenek madeninde rant uğruna ölen binlerce insanımız yerine neden Suudi Arabistan Kralı için yas tutulduğunu bir türlü anlamıyor.Ülkesiyle ilgili olmayan birinin kendi değerlerinin önüne geçmesini kabul etmiyor, sorumlularına kızıyor; bu ayrımcılığın hesabını sormak istiyor, soramıyor. Haklarını kullanamayan, özgürlükleri elinden alınmış toplum giderek özüne yabancılaşıyor. Bilinmeli ki ülkenin yaşam biçimi değişiyor, gerileşiyor.
Yurttaşlarımız, şimdi, ölüm korkusu, bölünme travması ve aileden başlayarak tüm kurumsal ahlak ve değerlerin yok olmasıyla karşı karşıya.
Sayın milletvekilleri, bu nedenle, AKP'ce uygulanan kültür politikası kültür tanımı dışındadır, insan odaklı değildir. Hükûmet sanat ve sanatçıyı yok sayan bir anlayışın kalıcı olmasını istemektedir. Çağdaşlık, "Osmanlıcılık" adı altında dinî motiflerle süslenerek köreltilmeye çalışılmaktadır. Bale, opera, tiyatro gibi sahne sanatlarının varlığına karşı duran, gençlerin ufkunu açacak, çağın gereklerini kuracak, estetik ve plastik zekâyı geliştiren bir düzen istenmemektedir. Oysa, sanat, kini ve nefreti yok eder, sevgi ve güzelliği öğretir yani hedeflenen kindar gençliğin önünü keser. Hâl böyle olunca, Devlet Tiyatroları, Opera ve Bale ile tüm sanat kurumları müthiş bir baskı altında.
Kurumsal sansür görülmemiş bir şekilde artmıştır. Kurumlar sahnelenecek eserlerden görev alacak sanatçılara kadar tek elden kontrol ediliyor. Öyle ki dünyaca ünlü eserlerin sözleri bile "Bize uymaz." denilerek değiştiriliyor. Sanatçıların özlük hakları kısıtlanıyor. Sanatçılar ve sanat kurumlarında çalışanlar yarınlarından korkuyorlar. Her an bu kurumların kapatılacağı tehdidi el altından yayılıyor.
Yardım yapılırken özel sanat kurumlarının arasında siyasi ayrım yapılıyor. Sanatçılar, sanat kurumları, sanatçı sendikaları "Siz kimsiniz?" diye aşağılanıyor. TV'lerde yayınlanan dizilerde senaryolar, oyuncular değiştiriliyor. AKP döneminde sıkıyönetimi aratacak şekilde tiyatro oyunu, film, sergi, kitap ve gazete yasaklanıyor, toplatılıyor, hapse atılıyor.
"Anadolu uygarlıklarının mirası değil, bize İslam'ın eserleri yeter." diyen bir söylem sinsice Bakanlığa yerleştiriliyor. Öyle ki "Restore ediyoruz." diye antik varlığın duvarlarını sıvayan, Aspendos'un koltuklarını beyaz mermerlerle kaplayarak hamama çeviren, "ucube" diyerek heykel yıkan, sanatın içine tüküren bir zihniyete kucak açılıyor. Hatırlatalım, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi yıllardır sanata değil, güvenlik güçlerinin konuşlanmasına hizmet ediyor. Talimatla sit alanları birer birer villalara çevriliyor.
Değerli milletvekilleri, oysa sanat avangarttır. Düşüncenin özgürleşmesine, edebiyatın güçlenmesine, yaratının çoğalmasına ve böylece toplumun gelişmesine öncülük eder. Kendisini ifade etmekten korkmayan bir toplum yaratır. Farklı olanların yaşam biçimleri zengin kültürün temelidir.
İnsanlar tanımadan karşısındakini sevemez, tanıdıktan sonra da birbirlerinden kopmaz. Ana dilini kullanan, eğitimini ana dilde alan, kültürel gelişmesinin önündeki engelleri kaldıran, dünyadaki gelişim ve değişimi takip eden insan özgürleşir. Türk'ün, Kürt'ün, Arap'ın, Laz'ın ya da Boşnak'ın bir arada yaşaması, kültürel değerlerinin özgürleşmesi ve karşılıklı olarak kabul edilmesiyle bu barış sağlanır. Özgür birey, örgütlü toplumda eşit yurttaş olur.
Sanatın gücüne dayanan kültürel gelişme toplumlarda önce ve önce barışı sağlar. Yüzyıllardır caminin, cemevinin, kilisenin, havranın yan yana geldiği, farklı etnik kökenlerin, değerlerin birbirleriyle kaynaştığı bir ülkede etnik ve mezhepsel farklılıklar giderek keskinleşiyor. Neden? Tek bir adamın kaprisi yüzünden.
Kültüre yapılan baskı topluma yapılan zulümdür. Zulme göz yumanlar zalime biat ederler. Zalimin olduğu yerde kültür de sanat da kültüre bakan bakanlık da olmaz. Bu nedenle CHP olarak Bakanlık bütçesine ret oyu vereceğimizi bildirir, saygılar sunarız. (CHP sıralarından alkışlar)