GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:49
Tarih:01.03.2016

CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Türkiye Adalet Akademisi hakkında görüşlerimi belirteceğim.

Özellikle iktidar partisinin temsilcileri buraya geldiler, Adalet Akademisinin 125 bin metrekare açık alanı, 30 bin metrekare kapalı alanı filan gibi böyle birtakım fiziki verilere ilişkin şeyler söylediler ama Adalet Akademisi niye kurulmuş? Adalet Akademisinin kuruluş sebebi; bilimsel, idari, mali konularda hâkimlere, savcılara, avukatlara, noterlere eğitim vermek üzere, tüzel kişiliğe sahip özerk bir kurum olarak kurulmuş; bu, 4'üncü maddede yazıyor. Ne yapacak bunlar? Eğitim verecek, adayları orada yetiştirecek. Peki, bu Adalet Akademisi bu amaca bugünkü yapısıyla hizmet edebilir mi, eder mi? Biliyor musunuz değerli arkadaşlarım Adalet Akademisinin yapısını? Sayın Bakanım çok iyi biliyor, 2002'den beri burada milletvekili.

Şimdi, Adalet Akademisinin başkanını Bakanlar Kurulu, Adalet Bakanının önereceği 3 kişi arasından seçiyor. Doğrudan Bakanlar Kurulu atıyor. Kimi atamış? Yılmaz Akçil'i. Kim bu Yılmaz Akçil? Yanılıyorsam Bakan cevap versin, Yılmaz Akçil'in kardeşi Mustafa Akçil Koza İpek Grubuna atanan kayyumlardan birisi; 3 tane şirketi vermişler, 30 bin lira maaş alıyor yani bizim aldığımız maaşların çok çok üstünde, vatandaşlarımız da bunu bilsin. Yılmaz Akçil'in kardeşini kayyum atamışlar, 30 bin lira maaş veriyorlarmış, yanılıyorsam söylesin.

Peki, bir de başkan yardımcıları var, bunları kim seçiyor? Başkan yardımcılarını da doğrudan Bakan seçiyor. Şimdi oldu 4 kişi. Bu Adalet Akademisinin Genel Kurulu toplam 31 kişiden oluşuyor; içinde Bakan var, müsteşar var, genel müdürler var, o var, bu var. Bunların 22'si doğrudan Bakanla ilintili, sadece 9'u yüksek yargıdan gelen kurul üyelerinden, Noterler Birliğinden gelen, Barolar Birliğinden gelen üyelerden oluşuyor yani iktidarın net bir ağırlığı var. Bu en üst düzeydeki yetkili organın içerisinden de bir yönetim ve denetim kurulu seçiliyor yani bunu yöneten ve denetleyen kuruldakilerin de yine 22'si Bakanın, Bakanlar Kurulunun seçtiği heyetin içerisinden seçiliyor. Bir de hâkim ve savcılarımızın ilk işe alımında bir mülakat kurulumuz var. Bu mülakat kurulumuzun da 2 üyesini bu kurum veriyor, Türkiye Adalet Akademisi veriyor. 5'i de teftiş kurulu başkanı, müsteşar, ceza işleri müdürü, hukuk işleri müdürü ve personel genel müdüründen oluşuyor.

Bu yapının yaptığı bir mülakattan vicdanına göre karar verebilecek, tarafsız, bağımsız bir hâkimi seçmek mümkün müdür değerli arkadaşlarım sizce? Özellikle iktidar partisinin mensuplarına ve Sayın Bakanıma burada sormak istiyorum, mümkün müdür? Daha önceden cemaatin arka bahçesi olmuştu yargı, şimdi de iktidar partisinin arka bahçesi oldu.

Ben burada bir parantez açmak istiyorum. Şimdi, Sayın Bakan iyi hatırlayacaktır; cumhuriyet savcısı Menderes Arıcan var. Bu Menderes Arıcan dediğimiz arkadaş, adalet.org sitesinde zaman zaman eleştiriler yapıyor ama hukuki eleştiriler. Bu arkadaşımızın kızı 9 bin kişinin girdiği sınavda 71'inci olmuş, 90 puan almış. 1.300 kişi alınıyor, maalesef bu arkadaşımız mülakatta eleniyor. Mülakatta elendiği gibi, mülakatta elendiği yetmiyor... Babası tabii eleştiriyor, hem bunu eleştiriyor hem de bir şeyi daha eleştiriyor, onu da hemen burada söyleyeyim, Sayın Bakan onu da bilecektir: Şimdi, müdürler aldılar adliyeye, yazı işleri müdürleri, kâtiplerin arasından. Bu aldıkları müdürde de yazılı sınavdaki geçer notu 70'den 60'a indirdiler. Örnek olsun, mülakat kurullarında, 1'inci olan 160 kişi bu mülakatı geçemedi. Yazılı sınavda 60 puan alıp mülakatı geçen yüzlerce şahıs var. Yine, toplamda 2.500 kişi 85'in üzerinde not almasına rağmen bu mülakatı geçerek müdür olamadı. Bu arkadaşımız, Savcı Menderes Bey, bu hususu da eleştiriyor ve "Adalet Bakanı istifa etmelidir." diyor, "Böyle bir adaletsizliği gelsin, benim kızımın yüzüne, gözüne bakarak izah etsin." diyor, "Hakkı yendi." diyor. Ne oluyor? Çanakkale'den -bir yanıltma var orada- Malatya'ya sürgün yiyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu parantezi açtıktan sonra... Yani, adaletsizlik, Adalet Bakanlığının temeline oturmuş. Şimdi, Adalet Akademisi nasıl bir öğrenci yetiştirmeli? Yani bir polis gibi, efendim, asker gibi yetiştiremezsiniz Adalet Akademisinde hâkimleri. Şimdi, hâkim, savcı adayları yirmi dört saat gözetim altında, yatılı okuyorlar orada, yirmi dört saat yatılı okuyorlar. Aynı George Orwell'in "1984" romanında olduğu gibi, aynı. Gözetim, denetleme, düşüncelerine kadar giriyorlar. Hangi gazeteleri okuyorlar, denetim altında; hangi İnternet sitelerine giriyorlar, hangi dergileri okuyorlar, efendim, nasıl giyiniyorlar, dini vecibelerini yerine getiriyorlar mı, namaz kılıyorlar mı, oruç tutuyorlar mı, alkol alıyorlar mı, bunların hepsi denetim altında. Tam bir totaliter sistem. Sanki asker yetiştiriyorsun, polis yetiştiriyorsun. Hiyerarşik bir yapı kurmuşlar. Peki, yargıçları daha mesleğe başlamadan memur noktasına getiren böyle bir yapıdan nasıl bir adalet bekleyeceğiz biz arkadaşlar, nasıl tarafsız karar bekleyeceğiz, nasıl bağımsız karar bekleyeceğiz? Nerede bağımsız yargı? (CHP sıralarından alkışlar) Nerede bağımsız yargı? Bu yargıdan, bu sistemden, tarafsız kalabilecek, bağımsız karar verebilecek bir yargıç bekleyebilir miyiz? Buradan adalet çıkmaz; buradan çıksa çıksa Adalet ve Kalkınma Partisinin isminde olup da aslında olmayan "adalet" çıkar. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, tabii, biraz hızlı geçtim. Ben de Cumhurbaşkanı hakkında konuşmak istiyorum. Şimdi, konuşmazsak yanlış anlaşılır "Niye konuşmadı?" diye. Eleştireceğiz Cumhurbaşkanını. Bakın, niye eleştireceğiz arkadaşlar, dinleyin. Bakın, şimdi, Cumhurbaşkanı eskisi gibi değil. Bakın, 104'üncü madde demiş: "Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir." Peki, Sayın Cumhurbaşkanımız bunları yapıyor mu? Bakın, ne demiş: "Anayasa Mahkemesi bu şekilde karar vermiş olabilir. Vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım ama kabul etmek durumunda değilim. Verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum." Çok güzel demiş, çok güzel söylemiş, çok beğendim ben(!) Ben, aslında, bizim milletvekillerimize diyorum ki: Arkadaşlar, bu Cumhurbaşkanını fazla ciddiye almayın. Bakın, ceza infaz savcısı olsaydı ben ciddiye alırdım; o tahliye kararını yırtardı, "Ben tahliye etmiyorum." derdi, biterdi iş. Silivri Cezaevi Müdürü olsaydı ben yine ciddiye alırdım, gerçekten ciddiye alırdım. Ama ben Sayın Cumhurbaşkanını ciddiye almıyorum, hiçbir yetkisi yok; bu kararı istediği kadar tanımasın, bunun bir anlamı yok, "yok" hükmünde, "yok" hükmünde hukuken arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, Cumhurbaşkanı saygı görmek istiyorsa -bakın, Cumhurbaşkanı hepimizin Cumhurbaşkanı- saygıdeğer davranmak zorundadır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Anayasal kurumları tanımak zorundadır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)