GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:48
Tarih:29.02.2016

HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşma konumuzun birinci maddesi Karayolları, yani Ulaştırma Bakanlığının Karayollarıyla ilgili bütçesi üzerinde partimizin görüşlerini iletmeye çalışacağım. Sayın Bakanın da burada olması önemli bir fırsat.

Değerli arkadaşlar, bu kara yolları meselesi neredeyse 1950'den beri tartışılıyor Türkiye'de. Yani Türkiye'de Demokrat Partiyle beraber yönetime gelen sağcı, milliyetçi, muhafazakâr iktidarların kara yollarına ağırlık vermesi, demir yollarını ihmal etmesi ilk günden beri tartışılıyor. Bu tabii, doğru mudur, yanlış mıdır? Buna "Doğrudur." diyen yok. Yani sanırım Sayın Bakan da dâhil kimse "Demir yollarını ihmal edelim sadece kara yolları üzerinde yoğunlaşalım." demiyor ama dememesine rağmen, 1950'den bugüne kadar altmış altı sene geçmesine rağmen bu politikanın ana ekseni de değişmiyor. Yani hızlı tren projeleri gündeme gelmiş olsa da, demir yollarında bazı iyileştirmeler olsa da ana eksende, Türkiye Cumhuriyeti'nin yol, ulaşım, nakliye politikası kara yolları üzerinden devam ediyor.

Tabii, bununla ilgili uzun uzadıya, Osmanlı Dönemi'nden bugüne kadar rakamlar vermek istemiyorum çünkü bu rakamlar defalarca burada konuşuldu, yani Osmanlı Dönemi'nde ne kadar demir yolu inşa edilmiş, Cumhuriyet Dönemi'nde ne kadar demir yolu inşa edilmiş, daha sonraki yıllarda, bu son iktidar döneminde de on iki-on üç yılda neler yapılmış, bunların rakamları var. Ben daha makro bir fotoğraftan bahsediyorum, polemiğe girmeden. Birinci eleştirdiğimiz nokta bu. Yani maalesef sürekli olarak bu yollarla ilgili propagandalar yapılıyor ama demir yolu meselesinde kara yollarında katettiğimiz mesafenin dörtte 1'ini, beşte 1'ini katedemiyoruz.

Gelelim şu an yapılan bu kara yollarına. Değerli arkadaşlar, bu kara yollarıyla ilgili de... Yine iktidarın en başarılı olduğunu söylediği mevzuların başında bu kara yolu ve duble yollar meselesi geliyor. Doğrudur, bütün eleştirilere rağmen, iktidarın belki de en fazla hizmet verdiği sektörler bu kara yolları, duble yollar ve sağlık olmuştur, yani vatandaşa intikal eden yönüyle söylüyoruz. İki tane.

Değerli arkadaşlarım, ama, burada, lütfen bu tespitimizden sonra bu eleştirileri de dikkate alın: Şu an Diyarbakır-Mardin yolu 5'inci seferdir yapılıyor, 5'inci sefer. Komple yollar sökülüyor. Benim babam da -rahmetli- çok eski bir Karayolcuydu, yani çocukluğum Diyarbakır Karayolları Bölge Müdürlüğünün bahçesinde geçti, iyi kötü yol nasıl yapılır, hangi seviyede olur, nasıl olur bilen bir kişiyim. 5'inci seferdir Diyarbakır-Mardin yolu bu son on beş yıllık zaman zarfında yapılıyor; sökülüyor, tekrar yapılıyor, sökülüyor, tekrar yapılıyor.

Yine, aynı şekilde Diyarbakır-Silvan yolu, bu sene hazırlanan bir projeyle, işte, beton asfalt yapılacak, ama inişler, çıkışlar, kurplar, virajlar, eğimler, bunların hepsi yeniden gözden geçiriliyor ve neredeyse yeniden yapılacak, tekrar yeniden yapılacak.

Bitlis-Diyarbakır yolu, Zeki Ergezen Bey'in bakanlık döneminde başladı, bugüne kadar hâlâ bitirilemedi, yapılan tünellerin birkaç tanesi çöktü, komple proje değiştirildi, farklı bir güzergâha alındı, yani o tünellerin geçtiği mesafeler arasında tüneller iptal edildi, bunlar da henüz bitirilemedi.

Şunu demek istiyoruz: Türkiye çok zengin bir ülke değil, bir işi 5 sefer yaparsanız o yaptığınız işin maliyeti işte 5 misline çıkıyor. "Vatandaş bunun farkında değil, vatandaş üzerinde yürüdüğü yola bakar, neticede bu iş oluyor ya, 1 liraya da yapılsa 5 liraya da yapılsa bir şey fark etmiyor." derseniz, vallahi o zaman da milletin parasına yazık. Yani biz eleştirilerimizi de yine polemiklerden uzak doğru düzgün bir zemine oturtmak mecburiyetinde hissediyoruz kendimizi.

Değerli arkadaşlar, buna en büyük örneklerden birisi de Karadeniz Sahil Yolu'dur. Karadeniz Sahil Yolu yapılırken, çevrecilerden mühendislere kadar, maliyet analizi yapanlara kadar herkes bir tarafından itiraz etti yani kimse "Karadeniz'e yol yapılmasın, 5, 6, 7, 8 vilayet yolsuz kalsın." demedi. Ama bakın, bugün geldiğimiz noktada, her yağmurda, her selde, her fırtınada, her baskında bu yolun bir parçasını kar, yel, sel alıp götürüyor. Yani neticede bu eleştirileri ciddiye almadığınız vakit bunun faturası size çıkıyor ama ekonomik olarak da zarar olarak da bütün millete çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, ciddi sorunları var bölgemizin de. Sayın Bakan iki hafta evvel bölgedeydi, kendisi de bizzat tespitlerde bulundu. Ben daha önce kendisini ziyaret etmiştim Diyarbakır'daki "batçık" dediğimiz, şehir içindeki kara yollarının alt ve üst geçitleriyle alakalı. O dönemdeki Karayolları Genel Müdürü negatif bir yaklaşım içerisindeydi. Sayın Bakandan rica ettik, bunların 6 tanesi bir yıl içinde bitti. Bakın, olan doğru şeyleri de söylüyoruz. Bizzat ben gittim, Sayın Bakanı ziyaret ettim, rica ettim, Karayolları Genel Müdürünün engellemesine ve ihale emrini vermemesine rağmen aynı yıl içerisinde 6'sı birden ihaleye çıktı ve aynı yıl içerisinde bitti. Sonradan da teşekkür ettik kendisine. Ancak, bugün Diyarbakır'ın çevre yolları mesela dört kısım hâlinde, bir çember hâlinde, Dicle'yi iki yerde geçiyor. Bunların birinci kısmı üç yıl evvel bitti ama ikinci kısmı üç yıldır bekliyor. 90 milyonluk bir harcama oldu, toprak kazıldı, çıkarıldı, üzerindeki bütün o diğer şeyler -bu- üç yıldır tahkikat, soruşturma, görevden alma, sürgün gibi meselelerle bekliyor. Geri kalan iki kısmın ihalesi ise bütün projeler bitmesine rağmen hâlâ yapılamadı.

Yine yeri gelmişken, Sayın Bakanı bulmuşken söyleyeyim, Diyarbakır'a güzel bir havaalanı yapıldı, havaalanı terminal binası yapıldı. Bu yapılırken de biz askerî havaalanının yanına yapıldığı için itiraz ettik, dedik ki: Bu jetlerin eğitim ve uçuşları aynı alanda olduğu için ne yapılırsa yapılsın bu yine eksik bir şey olacak. Diyarbakır ile Çınar arasında hazine arazisi yerler belirlendi, devletin 1/100.000'lik paftalarının üzerine işlendi ama sonra o iptal edildi, yine askerî havaalanının yanına güzel bir terminal binası yapıldı. Bakın, güzel diyorum. Ne olduysa oldu, güzel bir terminal binası oldu Diyarbakır'ın. Uluslararası uçuşlara açılacak diye bekleniliyor. Ben bazı milletvekili arkadaşlarla konuştum, bunun yanlış intikal ettiğini söylediler. Sayın Bakan tashih ederse memnun oluruz, değilse eleştiriyoruz. "Önümüzdeki yıllarda uluslararası uçuşlara başlanacak." denildi.

Sayın Bakan, biz bunları önümüzdeki günlerde bekliyoruz, yıllarda değil. Tekrar söylüyorum, eğer bir yanlış anlaşılma, yanlış ifade varsa Sayın Bakan buradan tarih verir, der ki: "Bir ay sonra, iki ay sonra bu Diyarbakır Havaalanı'ndan Avrupa'ya veya işte Orta Doğu'ya uluslararası uçuşlar başlayacak." Biz de bu tartışmayı burada noktalarız. Bizim önümüzdeki yıllara kadar bekleyecek bir zamanımız da yok, buna gerek de yok. Çünkü, bütün altyapısı hazır bunun, sadece iki dudak arasında bir emir bekliyor, tıpkı o yapılan 6 tane altgeçit gibi.

Yine aynı şekilde, Silvan, Çınar, Midyat, Viranşehir çevre yollarının projeleri bitmesine rağmen ihaleye bunlar çıkmıyor. Özellikle Silvan ve Midyat bütün teferruatıyla hazır, ihale emri verilebilecek seviyede şu an. Silvan geçişiyle ilgili çok ciddi sorunlar var, ben bizzat takip ettim bunları geçen yıllarda. Uzun uğraşılardan sonra bunların ihaleye çıkma seviyesine gelecek prosedürü bitti. Sayın Bakan yine bir talimat verirlerse, bu sene içinde Midyat ve Silvan çevre yolları çıkarsa... Bunların da bir tanesi İran yolu üzerinde -Diyarbakır'ı İran'a Bitlis, Van üzerinden bağlayan bir güzergâhta, her gün yüzlerce tırın geçtiği- öbürü de yine aynı şekilde Irak-Habur kapısını bağlayan bir güzergâh üzerinde.

Şanlıurfa-Habur otoyoluyla ilgili ciddi çalışmalarımız oldu ve bölgedeki AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarla beraber oldu, 24'üncü Dönemde. Batman Milletvekili Sayın Ziver Özdemir'le, Diyarbakır milletvekilleriyle, Urfa milletvekilleriyle defalarca bu konunun üzerinde durduk ama, yine, o dönemdeki Karayolları Genel Müdürü getirdi, şu an "İpek Yolu" dediğimiz Urfa-Habur yoluna bazı yerlerde 3 kilometre yaklaşan, ortalama 15-20 kilometrelik bir paralel bant içinde 2'nci bir proje yaptı. Sayın Bakandan bizzat ben rica ettim, teşekkür ederim, dedi ki: "Altan Bey'in, Ziver Bey'in, diğer arkadaşların doğrultusunda yeni bir fizibilite hazırlayın." Biz ortak olarak hazırlatmıştık, o haritalar hâlen elimizde. Sayın Bakanın talimatıyla 2'nci bir fizibilite hazırlandı ama, yine, bürokratlar bir şekilde öyle bir tablo önümüze koydular ki "Efendim, bunların dediği olmuyor. Bu, bizim yaptığımız daha doğrudur..."

5, 6, 7 kriter var bir otoyolun yapılmasında, yani, istimlak bedellerinden tutun, uzunluktan, maliyetten, kış kontrolünden akacak trafiğin sayısına kadar. Benim mesleğim bu. Ama Sayın Bakanın önüne öyle bir güzergâh koydular ki Urfa-Habur Otoyolu Dargeçit'in (Kerboran) oralara kadar uzatıldı ve neticede "Sayın Bakanım, 30 kilometre, 40 kilometre uzuyor bu yol." denildi ve tekrar eski projeye dönüldü. Ve zaten, şimdiki Şanlıurfa-Habur mevcut yolu neredeyse bir otoban seviyesinde, yani duble yol ile otoban arasında bir kaliteye ve genişliğe sahip.

Bunları tekrar kayıtlara geçsin diye söylüyoruz ki, yani olumlu olan yönleri de, olumsuz olan yönleri de tek tek anlatıyoruz ki burada gayemiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Bir netice elde edelim, yani memleketimize, ülkeye, bölgeye en faydalı iş neyse onu ortaya koyalım.

Mesela Ovit Tüneli; Türkiye'nin en büyük tüneli oluyor, çok büyük bir proje. Doğrudur, yanlıştır, eksiktir, çok para harcanıyor; hayırlı olsun. Ama Diyarbakır-Bingöl arasındaki yolda, Tapantepe mevkisinde bir tünel teklifi var, üç senedir Karayolları bürokrasisini aşamıyor. Ve çok kısa, yolu yaklaşık 7-8 kilometre kısaltacak, virajları kaldıracak bir tünel teklifi var bölgenin; bir türlü buradaki, Ankara'daki bürokrasiyi aşamıyor.

Değerli arkadaşlar, bir diğer mevzu da, işte, üçüncü boğaz köprüsü, Körfez geçişi gibi çok büyük yatırımlar. Biz bunları ülkeye bir katkı olarak görüyoruz ancak bu boğaz köprüleriyle ilgili ilk boğaz köprüsünden beri devam eden bir tartışma var Türkiye'de. O tartışma da şu: "Efendim, Türkiye'de solcular, çevreciler yatırıma karşı, boğaz köprüsüne karşı; işte, sağcılar, milliyetçiler, muhafazakârlar yatırımdan yana.

MUSA ÇAM (İzmir) - Binali Bey iftira atıyor bize, iftira atıyor Binali Bey.

ALTAN TAN (Devamla) - Ben bu meselenin de doğru anlaşılmadığı kanaatindeyim.

Bakın, değerli arkadaşlar, şehircilikle ilgili hesap kitaplar var. İstanbul'da yaşayan bir vatandaş devlete -yani bunları misal olsun diye diyorum- 4 liraya mal oluyorsa Anadolu'nun herhangi bir cazibe bölgesindeki vatandaş 1 liraya mal oluyor. Yani, bu ne demek? Siz İstanbul'a yıllık, misalen, 10 milyar dolar yatırım yapıyorsunuz veya 20 milyar dolar yatırım yapıyorsunuz, alt geçitler, üst geçitler, menfezler, köprüler, deniz altından geçişler... Ama İstanbul'u 15 milyon değil de Denizli'yi, Samsun'u, Bursa'yı, Mersin'i, Konya'yı, Diyarbakır'ı, Trabzon'u cazibe merkezi olarak planladığınız vakit, buralarda, Çanakkale'de ciddi yatırımlar, cazibe merkezleri yaptığınız vakit, İstanbul'da bir vatandaşın rahat edebilmesi için 4 lira harcamanız gerekirken bu cazibe merkezlerinde -bütün, işte, metrosuyla, tramvayıyla, havaalanıyla, üniversiteleriyle- 1 lira harcıyorsunuz. Bunları tartışalım, eğer böyle değilse çıksın bir arkadaş ya da teknokratlar "Bu adam çıktı, bir rakamlar veriyor ama nereden getirdi bu rakamları bilmiyoruz." desin, tartışalım bunları. Yani, bir Konya'nın nüfusu bu an -merkez nüfusu- 1 milyon 300 civarında, Antep'in 1,5 milyon civarında, Diyarbakır'ın 1 milyon 10 bin. Samsun var, Denizli var, Eskişehir var. Siz bunları ikişer milyonluk şehirler olarak planladığınız vakit İstanbul'a yaptığınız harcamanın dörtte 1'ini harcıyorsunuz.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Erzurum'u atladınız.

ALTAN TAN (Devamla) - Evet, Erzurum da bir bölgedir yani belli bir bölgenin merkezidir aynen Trabzon gibi.

MUSA ÇAM (İzmir) - Van.

ALTAN TAN (Devamla) - Van da öyledir.

Şimdi, bunları planladığınız vakit, o zaman işte üçüncü boğaz köprüsüne de gerek yok, deniz altından 3 sefer geçmeye, 5 sefer takla atmaya da gerek yok. Ama siz eğer İstanbul'a 25 milyon nüfus getirirseniz inanın dokuzuncu köprüyü de yapmak zorunda kalacaksınız. Bir müddet sonra Boğaz alttan akan bir kanalizasyon gibi üstü kapalı bir mekân hâline gelecek. Hani bunları böyle tartışalım. Ben, 24'üncü Dönemde "İstanbul'u kurtarma bakanlığı kurulsun." diye teklif verdim, güldüler bana, "İstanbul'u kurtarma bakanlığı" diye bir komik... Evet, bugün Türkiye'de en acil kurtarılması gereken yer İstanbul. 15 milyon nüfus, dünyanın neresinde olursa olsun, Tokyo'dan, Paris'ten, Londra'dan New York'a kadar yönetilemez, trafik sorunu çözülemez; oralarda da çözülmemiş, mümkün değil. Bunun yarısının boşaltılması lazım ama silah zoruyla kimseyi köyüne, şehrine gönderemezsiniz. Almanya bugün 85-90 milyon nüfusa sahiptir; en büyük şehri Berlin ve Hamburg 3 milyon, 4 milyon nüfusa sahiptir; Frankfurt'un nüfusu 780 bindir; Köln ve Düsseldorf 900'er bindir. Yani bunun planlaması yapılmıştır, toprağı bizim üçte 1'imiz kadardır, nüfusu bizden fazladır. Bunları planladığınız vakit ne Boğaz köprüsü tartışmaları kalır ne de denizin altından geçme tartışmaları kalır, üstünden geçme tartışmaları kalır.

Değerli arkadaşlar, bu bilgi ve teknoloji meselesinde de yani iletişim meselesinde de çok ciddi sorunlar yaşıyoruz. Yani, bir sefer, bu mevzulara, işte bir kara yoluna harcanan paranın üçte 1'i, dörtte 1'i, beşte 1'i harcanmıyor. Hâlbuki bütün dünya artık bugün iletişim, bilgi ve teknoloji üzerinde yoğunlaşıyor. Bunun bugün bizi ilgilendiren siyasi boyutunda ise -tekrar tekrar bakıyoruz- bugün, hâlâ, IMC, Samanyolu gibi televizyonlar uydudan çıkarılıyor, belli televizyon kanallarının lisansları iptal ediliyor, keyfî lisanslar veriliyor. Bu iletişim kanallarında Deli Dumrul misali bazen bir "tweet" atan tutuklanıyor, bazen de bütün dünya âleme küfredenler elini kolunu sallayarak geziyor yani burada da bir takip, bir düzen yok.

Değerli arkadaşlar, bu sivil havacılık meselesinde en önemli konulardan birisi de hava mânia hatları. Bizim Diyarbakır'ın da böyle bir sorunu vardı -hâlen de var- Ankara'nın da vardı. Türkiye'de 14 ilin havaalanı bu dertten muzdarip. Müteahhitler, belediyeler, Bakanlık ve Hava Kuvvetleri sürekli bir çatışma içerisinde. En son geçen yıl bu 14 ilin yeni hava mânia hatları yapıldı, tasdik edildi ve gönderildi. Ama, eskisi ile yenisi arasında öyle bir zaman farkı oldu ki -işte Diyarbakır'daki uygulamalar da dâhil- birçok firma aldığı ruhsatlarla bugün ciddi sorunlar yaşamakta ve eskiye göre de ciddi bir değişiklik olmadı. Mesela, ben Diyarbakır'ı tek tek inceledim -öbür bütün illeri inceleme fırsatım olmadı- yapım sürecinde de inceledim, sonra bitim sürecinde de baktım, yarım metre, 1 metrelik farklar var. Ama, o müddet zarfında öyle bir kamuoyu yaratıldı ki bu ister HDP'li, AKP'li, MHP'li, CHP'li olsun belediyeler -değişik belediyeler yönetiyor bu illeri- bugün mahkemelik olan ruhsatlar verdiler. "Ha, niye verdiler, vermeselerdi? Eskisini esas alsalardı yine bir sorun olmazdı." denilebilir ama işte bu aradaki dönem bütün bunları ortaya çıkardı ve bugün her belediye ciddi sorunlar yaşıyor. Bu kriterler nelerdir, ne kadarı değiştirilebilir, ne kadarı revize edilebilir? Bunlar da bu işi bilmeyen insanlar tarafından yerelde her gün tartışılıyor, kafa göz yarılıyor, davalar açılıyor, mahkemeler devreye giriyor ama maalesef işte olan oldu, yani neticede yeni bir mânia hattı tasdik edildi ve orada bekleniyor.

Değerli arkadaşlar, bizim arzumuz, ricamız Sayın Bakandan da her işin daha iyi olması, daha güzel olması noktasında. İyi olan her şeye destek vereceğiz, aklımızın yatmadığı, beğenmediğimiz, eksik şeyleri de usulü dairesinde eleştireceğiz.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)