GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde meydana gelen yaşam hakkı ihlalleri konusunda gerekli tedbirleri almadığı ve sokağa çıkma yasaklarıyla sorunların derinleşmesine zemin hazırladığı iddiasıyla İçişleri Bakanı Efkan Ala hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/2) ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:42
Tarih:23.02.2016

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin İçişleri Bakanı hakkında vermiş olduğu gensoru önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye dünyada itibarlı bir ülke, saygın bir ülke olma iddiasını sürdürüyor elbette, hep beraber bunu yapmaya gayret ediyoruz. Bunları yaparken dünyanın bütün ülkelerinde kabul görmüş etik davranışların hayata geçirilmesi gerekir. Örneğin, eğer Mısır'da, 2012 yılında bir trenin okul otobüsüne çarpması sonucu 47 kişi öldüğünde Ulaştırma Bakanı istifa ediyorsa, o, Mısır'ın siyasi etik bakımından ne kadar zengin olduğunu gösterir. Yine, Gürcistan'da hapishanede mahkûmlara işkence edildiği görüntülere düşmüş ve İçişleri Bakanı istifa etmişse, bu, Gürcistan'ın siyasi etik açısından Türkiye'den çok daha ileri olduğunu gösterir. Yine, Honduras'ta, 2008 yılında alkollüyken polisi dövme görüntüleri İnternet'e sızınca Dışişleri Bakanı istifa etmişse Honduras'ın da Türkiye'den çok daha farklı bir siyasi etik anlayışına sahip olduğu anlaşılır. Hele hele, 2007 yılında, Amerika Birleşik Devletleri'nde savcıları görevden alma işine karıştığı için eleştirilince Adalet Bakanı istifa etmişse Türkiye'nin gözünü oraya çevirmesi gerekir. Kosova'da 2007 yılında protesto gösterilerinde 3 kişi ölüp 80 kişi yaralanınca İçişleri Bakanı istifa etmişse işte bizim de Türkiye olarak tam da bu işlerin neresindeyiz diye düşünmemiz gerekir ve sadece bu nedenlerden dolayı şu andaki İçişleri Bakanı bu gensoru önergesinin görüşülmesini hak etmiş bir İçişleri Bakanıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben on gün kadar önce doğu ve güneydoğu illerini gezen bir arkadaşınızım. Diyarbakır, Sur, Mardin gibi bölgelerde arkadaşlarımızla beraber incelemelerde bulunduk ve orada yaşadığımız, gördüğümüz tabloya baktığımızda Türkiye'nin gerçekten çok olağanüstü bir sürecin içerisinden nasıl ağır travmalarla geçtiğini, o travmaların bugün Meclise de nasıl yansıdığını büyük bir üzüntüyle gördük.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sokağa çıkma yasakları diye konuştuğumuz zaman, öncelikli olarak bu Hükûmetin, iktidar partisinin ikircikli tavırlarını bir masaya yatırmamız gerekiyor. Bugün konuştuğumuz sorun, iktidar partisinin yol açtığı bir sorundur. Yani, sokağa çıkma yasakları hukuksuz olduğu gibi, ondan önce Türkiye'de terörü önlemek adına başvurulan yöntemler de hukuksuzluktu. Yani, iktidar partisinin her aşamada hukuksuz yürüttüğü süreçler sonucunda Türkiye böyle ağır travmaları yaşayan bir ülke hâline maalesef dönüşmüştür.

Şimdi, iktidar partisi beş ay kadar önce -Sayın Bakan da görsün- "Olağanüstü hâl kalktı. Köyümde özgürce yaşıyorum." diye her yeri "billboard"larla doldurmuştu. Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki olağanüstü hâl AKP iktidara geldiği zaman 2002'de kalktı ama süresi dolduğu için kalktı ve iktidar partisi bunu -haklı olarak, belki kendi dönemlerinde olağanüstü hâl ilan edilmedi diye- bir demokratik manifesto gibi herkese anlatmaya çalıştı. Ne olmuş? Olağanüstü hâl kalkmış, köyünde özgürce dolaşıyormuş. Kim dolaşıyor? Doğu ve güneydoğudaki arkadaşlarımız, yurttaşlarımız.

Şimdi, bu tabloya bakıldığı zaman, değerli arkadaşlarım, seksen güne varan sokağa çıkma yasaklarını hukuksal olarak bir irdeleyeceğiz, bunun yol açtığı sonuçları irdeleyeceğiz ve Türkiye'yi nerelere getirdiğini bir inceleyeceğiz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sol, sosyal demokrat anlayışımızla, hukukun evrenselliğine, insan haklarına olan saygımızla Türkiye'de Kürt sorununun Türkiye Büyük Millet Meclisinde, meşru ortamlarda çözülmesini savunan bir partiyiz. Terörün her türlüsüne karşıyız, PKK terörüne de, IŞİD terörüne de, DHKP-C terörüne de, hepsine aynı oranda karşıyız. Terör kimden gelirse gelsin karşısında durmaya ve mücadele etmeye kararlıyız. Cumhuriyet Halk Partisi terörün Türkiye'de insanların özgürlük alanlarını yok ettiğini biliyor. Terörden yola çıkarak Türkiye'de insan hakları kurulamaz, demokrasi kurulamaz, kimsenin hakkı savunulamaz. Hendekler, barikatlar, bunlar Türkiye'nin gündeminden çıkması gereken konulardır. Ama, insan hakları... Evet, Cumhuriyet Halk Partisi insan haklarında var. Temel hak ve özgürlükler... Dünyanın en ileri ülkesinde ne kadar varsa Cumhuriyet Halk Partisi de onları savunuyor. Biz bu anlayışla bakıyoruz ve şimdi sokağa çıkma yasaklarına baktığımızda, tam seksen güne yaklaşan sokağa çıkma yasaklarını irdelediğimizde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, sayın milletvekilleri, geçmişe ait sokağa çıkma yasaklarına baktığımızda böylesi bir tablo asla yok. 6-7 Eylül 1955 yılına dönüyoruz. O zaman azınlıklara yapılan saldırılarda -biliyorsunuz, pek çok Rum kesiminden yurttaşımızın dükkânlarına, evlerine saldırı olmuştu- İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan ediliyor, Meclisten geçmek kaydıyla, 1955 yılında birkaç gün süren bir sokağa çıkma yasağı var. Sonra, 15-16 Haziran işçi eylemleri sonrası, yine Meclisten geçmek kaydıyla, bir günlük bir sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor 17 Haziran 1970 tarihinde. 12 Eylüle dönüyoruz: Darbe... Her türlü demokrasinin, temel hakların, özgürlüklerin üzerine şal örtüldüğü, kimsenin sesini çıkartamadığı 12 Eylülde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sabah 05.00'ten ertesi gün sabah 08.00'e kadar tam yirmi yedi saat değerli arkadaşlarım, 12 Eylüldeki sokağa çıkma yasağı. Daha sonra geceleri 24.00'ten 05.00'e konuluyor, bir müddet devam ediyor. Türkiye'de en uzun sokağa çıkma yasağı 29 Eylül 1980 tarihinde Malatya'da bir patlama meydana geliyor ve tam otuz üç saat olmak kaydıyla sadece Malatya ilinde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor ama bütün bunların hepsi Meclisten geçmek kaydıyla oluyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Hükûmetin tablosuna baktığımızda -burada az önce ifade edildi, ben de ifade etmek istiyorum- Anayasa'mız var bizim, yasalarımız var. Anayasa'mız temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının çok önemli olaylar olması hâlinde yine meşruiyet sınırları içerisinde olabileceğini, bunun da iki yolu olduğunu ifade ediyor: Birisi olağanüstü hâl ilanı, birisi sıkıyönetim. Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulunu toplantıya çağıracaktır eğer olağanüstü hâl ve sıkıyönetim ilan ediyorsa, oradan karar alınacak, Resmî Gazete'de yayımlandığı gün Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisine gelirse ve buradan geçerse ancak olağanüstü hâl ve sıkıyönetimi ilan edebilirsiniz. Bu hâllerde ancak olağanüstü hâl ve sıkıyönetimde sokağa çıkma yasakları vardır değerli arkadaşlarım.

Şimdi, valiler bir yetki kullanıyor, Sayın Bakan açmış önlerini, "Bu yetkileri kullanın." diyor. Ne hakla? Şimdi, hukuk devletiysek, hukukun üstünlüğünü savunuyorsak bunu tartışmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Hukuksuz bir şekilde sokağa çıkma yasaklarının sürdürebilir bir yanı yoktur, Anayasa'mıza aykırıdır, hukuk sistemimize aykırıdır. Eğer ilan edeceksen, eğer cesaretiniz varsa getirirsiniz olağanüstü hâli, sıkıyönetimi... Beş ay önce "Olağanüstü hâl kalktı." diye övünürsen onu getiremezsin. Ama şimdi biz ne yapıyoruz? Anayasa'yı ihlal var, yasalarımızı ihlal var ve bir kanıksama durumu, bir umursamazlık durumu, yasalarımızın çiğnenmesi durumu var.

Peki, öbür yanda terör. Terör elbette engellenecektir ama meşru zeminlerde değerli arkadaşlarım. Terörle mücadeleden de vazgeçmeyeceğiz, hukuktan da vazgeçmeyeceğiz. Bu nasıl yürüyecek? İşte, bu ikisi beraber yürürse zaten devlet, devlet olur. Eğer devlet hukukun dışına çıkarsa zaten devletin adına "devlet denmez, buna "aşiret devleti" denir. Ama, Türkiye Cumhuriyeti'ni eğer biz demokratik bir ülke yapma iddiasındaysak hem terörle mücadelemizi sürdürmek durumundayız şu anda hem de hukuktan ayrılmamak durumundayız. Bu elbette çok önemli bir konu ve zor bir konu. Peki, bu Hükûmet bunu başarabilir mi, hele Sayın Efkan Ala bunu başarabilir mi? Kesinlikle mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Efkan Ala, özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının Türkiye'de gölgelenmesine ve kapatılmasına dönük bütün senaryoların içerisinde yer almış baş bir aktördür hiç tartışmasız. Emniyette, hâkimliklerde yapılan bütün operasyonlarda, Türkiye'de valilere verilen bütün antidemokratik talimatların altında Efkan Ala damgası vardır. Efkan Ala kendisine bağlı olan MİT'le en iyi yaptıkları işi yapıyorlar; muhalefet partisi milletvekillerini fişlemeye, onlar hakkında istihbarat toplamaya, bir açıklarını yakalamaya çalışıyorlar. Eğer gerçekten görevlerini yapsalardı, çözüm süreci diye adlandırdıkları süreçte, doğu ve güneydoğuda, bugün silah cephanesi hâline gelen doğu ve güneydoğuda bunlara izin veren bir anlayış içerisinde olamazlardı.

Şimdi, ben, doğu ve güneydoğuyu gezdim; bizim kahraman askerlerimiz, polislerimiz şehit oluyorlar. Ne uğruna? Hükûmetin çözüm süreci diye yürüttüğü süreçte göz yumduğu ve silah cephanesi hâline dönüştürdüğü doğu ve güneydoğuda gencecik askerlerimiz, polislerimiz şehit oluyor. Peki, askerlerimiz şehit olurken bakanlarımız ne yapıyor, bakan çocukları ne yapıyor? Örneğin, Sayın İçişleri Bakanı burada cevaplandırırsa sevinirim: Hükûmet üyeleri arasından askerliğini para vererek yani bedelli olarak yapan bakan var mıdır? Ben biliyorum. Bakanların çocuklarından askerliklerini bedelli olarak yapanlar var mıdır? Vardır, hepsinin listesi elimizde. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Suç mu? Yapabilir. Yasalar engelliyor mu?

LEVENT GÖK (Devamla) - Suç değildir elbette ama siz ölen o gariban çocukları, yoksul çocukları, polislerimizi, askerlerimizi oraya sürdüğünüz anda, bunu ben de siyaseten sizlere sorarım. Hangi bakan bedelli olarak askerlik yapmıştır? Hangi bakan çocukları askerliklerini bedelli olarak yapmıştır? Garibanlar cepheye, bizimkiler İtalya'ya, başka bir yere. Var mı böyle yağma? Sıkıysa siz de gidin, sıkıysa siz de gidin. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu, sığınak yapılmasını ben söylemiyorum ki Recep Tayyip Erdoğan söylüyor, diyor ki: "Çözüm sürecinde, tabii, valilerimize verdiğimiz talimatlar gereği terör örgütlerinin üzerine operasyon yapılmıyordu." Hepinizin alkışladığı Cumhurbaşkanı söylüyor bunu, ben söylemiyorum, kalkın gidin ondan sorun hesabınızı.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Silahsızlara yapılmıyor, silahlılara yapılıyor.

LEVENT GÖK (Devamla) - Peki, eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne diyor? "Biz aldanmadık, her şeyden haberimiz vardı, 78 milyonun hatırına gözümüzü yumduk."

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Sayın Başkan, PKK CHP'ye birlik çağrısı yapmış, haberiniz var mı?

LEVENT GÖK (Devamla) - "Silahlarıyla her gün köylerde geçiyorlardı, askerlerimize el sallıyorlardı, asker de onlara hiçbir şey yapamıyor." diyor. İşte bugün doğu ve güneydoğuda askerlerimiz, polislerimiz ölüyorsa bundan dolayı ölüyor.

Yine, değerli arkadaşlarım, Diyarbakır eski Emniyet Müdür Yardımcısı diyor ki: "Bizim istihbarat birimlerinin hendeklerin kazıldığından, silahların depolandığından haberi vardır." Şimdi, siz bunları sorgulamayacak mısınız? Bunun hesabını biz mi vereceğiz, kim verecek? O gencecik çocuklar niye ölüyor? Ben her gün şehit cenazelerine gidiyorum, o annelerin, babaların feryatlarına tanık oluyorum. Bunlar sizi hiç mi ilgilendirmiyor?

Şimdi, çözüm süreci diye başladınız. Uyardık sizi, sakın yapmayın, veremeyeceğiniz angajmanlara girmeyin dedik. Bunun meşru muhatabı Türkiye'dir, Türkiye Büyük Millet Meclisidir dedik. Buna inanmadınız ve gelmediniz.

Şimdi, Öcalan ne diyor biliyor musunuz? 2013 yılında, değerli milletvekilleri, Diyarbakır meydanında 2013 Nevruz'unda ve 2015 Nevruz'unda Abdullah Öcalan'ın bildirisi okundu. Öcalan diyor ki: "Nevruz Bildirisi'ni AKP'yle beraber yazdık." Buyurun bakalım, çıkın işin içinden.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - O diyor diye doğru mu olur ya!

LEVENT GÖK (Devamla) - O da ayrı bir yanlış, şimdi, hukuktan ayrılmak da ayrı bir yanlış.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Terör örgütünün başının sözüne inanıyorsunuz ya! Ayıp.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bunlar ortada dolaşıyor, ortada dolaşıyor, senin haberin yok.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Ayıp.

LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, sadece sokağa çıkma yasakları doğu ve güneydoğuda mı uygulanıyor? Başka yerlerde de var. Doğu ve güneydoğu ekonomik yönden çökmüş durumda. Doğu ve güneydoğuda 300 bin insan göç etti. Sur'un tamamına yakını neredeyse yerlerinden oldu. Sur'un en önemli tarihî eserleri yok edildi; Kurşunlu Camisi gibi, Sur Dragos Kilisesi gibi, Çardaklı Hamamı gibi. Bir yandan insanlar göç ediyor, bir yandan ekonomimiz çöküyor. Artık Sur eski Sur olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Şu anda operasyonlar bitse, Sur'u yeniden inşa etmeye kalksalar Sur'un zaten eski ruhunu kazandırmak mümkün değildir ve Sur'un şu anda yeniden canlanması için en az beş yıla gerek vardır. Kimdir bunun sorumlusu? Bir sorumlu yok mudur bu işte? Ankara'da patlayan o bombada, 28 kişinin öldüğü bombada -Ankara'nın en güvenli yerinde ölen 28 kişinin, bugün ölen 1 kişiyle 29'a çıktı- İçişleri Bakanının hiç mi sorumluluğu yoktur?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Ne yapsın İçişleri Bakanı, ne yapsın! Yedi düvele karşı savaşıyoruz.

LEVENT GÖK (Devamla) - Kimsenin mi yoktur? Başbakanın sorumluluğu yok mudur? Ne konuşuyorsunuz siz! Türkiye'yi bir kan gölüne döndürüyorsunuz. Çok dikkatli olmak durumundayız.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Bunları hep bildiğiniz hâlde böyle konuşuyorsunuz!

LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdi, güneydoğuda ve doğuda sokağa çıkma yasakları var. Peki, Artvin'de ne var? Artvin Cerattepe'de ne oluyor? Hükûmete yakın bir iş adamına bir bakır madeni tahsis ediliyor. O bakır madenine iş adamının adamları girsin diye, iş makineleri girsin diye Artvin'e giriş çıkışlar yasaklanıyor değerli arkadaşlarım. Yani, sokağa çıkma yasağı artık nitelik değiştirdi. Artvin gibi hiçbir sorunu, hiçbir asayiş sorunu olmayan bir yerde İçişleri Bakanının -ki ben de kendisinden rica etmiştim lütfen yardımcı olun diye- Valiye verdiği talimatlarla tam 25 bin Artvinli -açık cezaevine dönüşmüş durumda- orada yaşıyorlar, TOMA'ların, gazların pençesinde boğuşuyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Sayın Baykal'ın dediklerini söyleyin.

LEVENT GÖK (Devamla) - İnsanlar Artvin'i terk etmek istiyor, çıkamıyor; Artvin'e girmek isteyenler giremiyorlar. Nedir bu? Cengiz İnşaata bakır madenini vereceksiniz. Verecekseniz de ne olacak? Yani, burada hangi rant var da, hangi siyasetçiyi ilgilendiriyor da, hangi bürokratı ilgilendiriyor da, bu kadar topunuzla tüfeğinizle, TOMA'nızla Artvin'i sardınız? Yazıktır! Yazıktır!

Bir sözüm de Faruk Çelik'e. Tam 2002 yılında Faruk Çelik Cerattepe'de bu bakır madeni çıkartılmaya başlanacağı zaman çıktı şuradan konuştu, dedi ki: "Ülkenin enerji kaynaklarına kavuşması normaldir ama insanın huzuru ve mutluluğunu bozmayın." Kim söylüyor bunu? Tarım Bakanınız Faruk Çelik söylüyor. Diyor ki: "Tabiat bilinçsizce yok edilmemelidir." Yine Faruk Çelik devam ediyor: "Yüzde 60 eğimli, heyelanlı bir bölge olan Artvin ilimizde bu maden çalışmaları heyelanları daha da artıracaktır. Yöre halkının huzurunu bozmayın." Nerede şimdi Faruk Çelik? Tarım Bakanını burada cesaretle çıkmaya ve öz eleştirisini yapmaya davet ediyorum. Artvin halkının günlerdir uğradığı bu ağır travmanın sorumlusu kim? Bu travmanın sorumlusu elbette Hükûmet ve iktidar. Artvin'e giriş çıkışlar yasak ama Cengiz İnşaatın makinelerine, iş adamlarına, hepsine kol kanat germişler.

Değerli arkadaşlarım, Ankara'da, Suruç patlaması olduğu günden beri gelişen süreçte iktidarı izliyoruz, tam bir akıl tutulması yaşıyorlar, tam bir akıl tutulması. Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı 2 bakanla gidiyor, Başbakan tek başına gidiyor; sonradan, ertesi gün algıyı düzeltmek için alıyor yanına bakanlarını karanfil bırakmaya gidiyor. Başbakanınızı yalnız bırakıyorsunuz, Başbakanınızı yalnız bırakıyorsunuz.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Sana ne!

LEVENT GÖK (Devamla) - Sorumlu olan kişiler sorumluluklarının gereğini yerine getirmiyorlar.

Bakın, şimdi, Efkan Ala geçmişte çok konunun muhatabı olmuştur. Bilgi Teknolojileri Başkanına bir gazetecinin sesinin kapatılması talimatını veriyor, Başkan da diyor ki: "Bana mahkeme kararı lütfen gönderin." Efkan Ala'nın demecini okuyorum: "Ya Kardeşim, biz yasa yapan yeriz; hangi yasaysa gerekiyorsa bulur, çıkarır, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız." diyor, "Savcıdan korkmayın, size koskoca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum." Kim söylüyor bunu? İçişleri Bakanı Efkan Ala. Hani hukuk? Nerede?

Başka ne diyor Efkan Ala? Bilal Erdoğan'ın evine polisler gittiği zaman talimat veriyor, "Yaklaşanı vurun." diyor. Kim söylüyor bunu? İçişleri Bakanı Efkan Ala söylüyor. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar!)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Doğru söylüyor, doğru.

LEVENT GÖK (Devamla) - Efkan Ala başka daha ne söylüyor? Efkan Ala bu kürsüye çıkıyor, diyor ki: "Ben Anayasa'yı tanımıyorum, Anayasa'yı tanımıyorum." Siz Anayasa'yı tanımıyorsanız biz de sizi tanımıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Efkan Ala çıkmış Ankara patlamasından sonra, 28 kişi ölmüş, "tweet" atıyor, "Lanetliyorum, ülkemize yapılmış bir saldırı, kınıyorum." Biz de sizi kınıyoruz Sayın Bakan, sizin göreviniz kınamak değil, sizin göreviniz bu olayları önlemek, başından beri önlemek, "İnsanlar ölmesin." demek. Bunları yapabiliyor musun? Yapamıyorsun. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, işte böyle bir tablo içerisinde, ülkemizin yönetilemediği bir tabloda herkesin artık umursamaz hâle geldiğini ben görüyorum bu ölümler karşısında. Ölümler oluyor, insanlar umursamaz hâle geliyorlar. Bakanlar, istifaları ne kelime; "tweet"lerle işi götürmeye çalışıyor. Kınıyormuş, lanetliyormuş! Böyle bir tablo olmaz, böyle bir tabloda ne bakanlık yapılır, ne de görev yapılır.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Aynı gün hepsi yakalandı, ondan bahsetsene.

LEVENT GÖK (Devamla) - Sayın Bakan, sizin atmanız gereken "tweet" şuydu: "Sevgili Türk milleti, ben görevimi yapamadım, onurlu bir şekilde istifa ediyorum." demeniz gerekirdi. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Senin Genel Başkanın niye istifa etmiyor, her seçimde yenildi, senin Genel Başkanın da istifa etsin.

LEVENT GÖK (Devamla) - Herkesin gerekçesi ne olursa olsun Cumhuriyet Halk Partisi insan haklarına saygılı, terörün tam karşısında olarak Suruç katliamının hesabını sormak için bu gensoruya "evet" oyu verecektir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Millet bunun hesabını soracak sizden.

İSMAİL AYDIN (Bursa) - HDP'ye oy ver, HDP'ye.

LEVENT GÖK (Devamla) - Ankara katliamının hesabını sormak için bu gensoruya "evet" oyu verecektir. 102 kişinin öldüğü, Gardaki patlamanın hesabını sormak için bu gensoruya "evet" oyu verecektir.

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Teröre destek verme, terörün yanında olma!

LEVENT GÖK (Devamla) - Bu "evet"ler, İçişleri Bakanının Türkiye'yi yönetemediği tablosunu göstermek içindir. Bu "evet"ler, Türkiye'yi demokrasiyle, insan haklarıyla, temel hak ve hürriyetlerle tanıştırmak içindir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Sayın Kılıçdaroğlu niye istifa etmiyor?

LEVENT GÖK (Devamla) - Bu "evet"ler, yasa dışı davranan, Anayasa'yı tanımayan İçişleri Bakanına Anayasa'yı hatırlatmak içindir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)