Konu: | Sokağa çıkma yasaklarında kadınların mağduriyetine ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 41 |
Tarih: | 18.02.2016 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de dünkü saldırıda hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa dileyerek başlamak istiyorum.
Bugün burada sokağa çıkma yasaklarında kadınların maruz kaldığı ihlaller ve şiddet üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bugün itibarıyla ağustos ayından beri 7 kentte ve 20 ilçede uygulanan sokağa çıkma yasakları toplamda 394 günü bulmuş durumda. Adı sokağa çıkma yasağı ama gerçekte pencerenizi aralayamazsınız, balkona çıkamazsınız, sağlık hizmetine erişmeniz mümkün değil, elektrik yok, su yok, okul yok, ölüyseniz mezara gömülemezsiniz. Böyle bir uygulama altında.
1990'larda olduğu gibi bugün de var olan savaştan en çok kadınlar ve çocuklar etkilenmektedir. 7 Haziran sonrasından beri var olan savaş ortamında Kürt illerinde devletin kadınlara yönelik ihlalleri de artmış ve bugüne kadar 78 kadın hayatını kaybetmiştir.
Sokağa çıkma yasakları kadınlar için katliam demek, zorla yerinden edilme demek, taciz demek, şiddet demek, yargısız infaz demek, çocuğuna yetememek demek ve çocuğunun ve ailesinin ölümünü izlemek demektir.
Bu savaşta kadınların bedeni, yaşam alanları, sevdikleri doğrudan hedef alınmaktadır. 1990'lı yıllarda Türk ordusunun yakıp yıktığı köylerden göç ettirilen kadınlar bugün direnişleriyle ikinci bir göçü kabul etmediklerini ve asla topraklarını terk etmeyeceklerini net bir şekilde dile getirdiler. Devlet güçleri bu direnişi kırmak için kadınları sadece katletmedi, aynı zamanda gözaltında taciz etti; evsiz ve açlığa, susuzluğa mahkûm ederek en temel günlük ihtiyaçlarını bile karşılamalarını engelliyor.
Değerli milletvekilleri, bir buçuk ay önce Silopi'de katledilen 3 kadın siyasetçi; Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar Kürt kadın siyasetçilerine yönelik kıyımın simgesi hâline gelmiştir. Bu arkadaşlarımız çatışmada değil devlet güçlerince boşaltılan bir mahalleden çıkmaya çalışırken havan saldırısıyla yaralanmışlardır. Tüm müdahalelerimize ve girişimlerimize rağmen ve yaralı olmalarına rağmen müdahale edilmeyerek ölüme terk edildiler. Hukuki tanıma göre de bunun adı yargısız infazdır.
KJA ve MAZLUMDER'in yayınladığı raporlarda sokağa çıkma yasaklarını yaşamış kadınlarla ilgili görüşmeler yer alıyor. Bu görüşmelere göre uzun namlulu silahları bulunan kişiler sokakta karşılaştıkları kadınlara gönüllerince hakaret edebiliyor. Bu devletin polisi evlerini karargâha dönüştürdükleri kadınlara "Her şeyi yapabilirim, istersem size tecavüz ederim." deme cesaretini kendilerinde buluyor.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz!
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Doğrudan kadınlara yönelen bu hakaretler yasaklı mahallelerde paramiliter güçlerin duvarlara yazdığı cinsiyetçi ve ırkçı ifadelerle de sürekli tekrarlanıyor. Kadınlar o sokaklardan her geçtiğinde kendilerine yapılan bu hakaret ve küfürlere maruz kalıyor.
Kadınlar için psikolojik savaş niteliğinde olan ablukalardaki ihlallerden biri de sokakta bekletilen kadın cenazeleridir. yedi gün boyunca sokakta çürümeye terk edilen Taybet İnan'ın cenazesi maalesef bu vahşetin simge isimlerinden biri olmuştur.
Değerli milletvekilleri, ablukalarda öldürülmekten kurtulan kadınlar ölmekten beter bir yaşama mahkûm ediliyor. Evlerin, sokakların yıkılmasıyla barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanmaması kadınların gündelik yaşamını bütünüyle etkiliyor, onları savaşın en mağduru hâline getiriyor. Kadınlar saldırılara rağmen evlerinin bahçelerinde ekmek pişirmeye, hayvanlarını beslemeye devam ediyorlar. Yani kadınlar, ne olursa olsun üretmeye ve çocukları ile ailelerini ayakta tutmaya çalışıyorlar. Devletin güvenlik güçlerinin bu direnişe verdiği cevap ise öldürmek oluyor. Ablukalar başladığından beri Kürtlerin yaşam alanları olan mahallelere yönelik baskılar arttıkça yüzbinlerce insan göç etmek zorunda kaldı. Buna "zorla yerinden edilme" denir. Bölgede çalışan sivil toplum örgütleri aileleriyle evlerini ve yurtlarını bırakmak zorunda kalan kadınlarda travma sonrası stres bozuklukları ve depresyon gibi sorunlar yaşandığını ifade ediyor. Ve özellikle hamile kadınların hastane ve sağlık hizmetlerine erişememesi düşük risklerine ve hem anne hem de bebek için çok ciddi sonuçlara yol açmış olmaktadır. Bütün bu ağır ablukalar, insanlık onurunu ayaklar altına alan, başta yaşam hakkı olmak üzere akıl almaz hak ihlallerinin yaşandığı bir sürece dönüşmüştür ve ne yazık ki bütün bu yaşananlar Türkiye ve dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)