GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:40
Tarih:17.02.2016

TALİP KÜÇÜKCAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP'nin genel görüşme açılmasına ilişkin önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım AK PARTİ Grubu adına. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın konuşmacının tamamen hayal ürünü olan bazı iddialarına burada değinmek zorundayım. Bunlardan birincisi AK PARTİ'nin mezhepçi politikalar izlediği iddiasıdır ki tamamen temelsiz bir iddiadır bu. Hatırlayalım, Arap uyanışı başladığında Türkiye bu uyanışa destek vermişti. Çünkü bu uyanışın temel amacı demokratik arayış idi, eşitlik arayışı idi ve bu dönemde ortaya çıkan tartışmalarda AK PARTİ'nin liderliği şu gerçeği gördü değerli kardeşlerimiz, arkadaşlarımız: Burada dinî ve mezhepsel bir fay hattı var. Bu, her an harekete geçebilir. O zaman bizim yapmamız gereken şey, bu bölgede normal şartlar altında bir araya gelemeyen mezhepleri, dinleri, kiliseleri, hepsini bir araya getirelim ve bunlarla konuşalım. Orta Doğu'nun geleceğinde inanç grupları, etnik yapılar önemlidir. Bu nedenle ne yapıldı biliyor musunuz? Daha diğer partilerimiz, Türkiye'nin entelektüelleri, aydınları mezhep konusuna girmeden 2002 yılının Eylül ayında -bakın hangi ülkelerden- Irak, İran, Suriye, Ürdün, Umman, Lübnan, hatta Vatikan, Bahreyn ve Kuveyt'ten Şiiler, Sünniler, Nusayriler, Kıptiler, Evanjelik Lutheran Kilisesinin liderleri, Latin Patrikhanesi, Merkit Başpsikoposluğu, Maruniler, Asuriler Türkiye'ye davet edildi ve bunlara şimdiki Cumhurbaşkanımız o zamanki Başbakanımız Sayın Erdoğan, şimdiki Başbakanımız o zamanki Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu hitap ettiler ve şu uyarılarda hep bulundular: "Biz, binlerce yıldır kadim medeniyetler olarak buradayız. İnançlarımızı, etnik kökenlerimizi, mezheplerimizi sakın ha sakın siyasete karıştırmayalım." Biz bu uyarıyı yıllar önce yaptık, yıl 2002; 2016'ya geldik, bazıları Türkiye'nin mezhepçilik politikası izlediğini söylüyorlar. Buna kargalar bile güler sayın milletvekilleri, kargalar. 2002'de sizin partileriniz, sizin milletvekillerinizin aklından bile geçmezken bu konuları biz oturduk ve bu bölgede kendi ülkelerinde aynı masaya oturamayan insanları bir araya oturttuk ve kendileri söylediler: "Biz, kendi ülkemizde aynı masaya oturamazken Türkiye bizi aynı masaya oturttu; teşekkürler Türkiye." ifadesini de kullandılar. Bunu açık ve net bir şekilde ifade edelim. Dolayısıyla, Türkiye'nin Sünni hattın liderliğini yaptığını ifade etmesi tamamen yanlıştır, doğru değildir.

İkincisi; sayın konuşmacının benden önce kullandığı bir yeni retorik var, yeni siyasi söylemi; Kürt düşmanlığı söylemi. Bir kere şunu ifade edelim, özellikle AK PARTİ açısından, bizim Hükûmetimiz açısından: Bakın, bizim 316 milletvekilimiz var, belki sizden daha fazla Kürt kökenli milletvekili bizim içimizde. Kürt düşmanı olan bir partinin içinde, Kürt düşmanı olan bir Hükûmetin içinde Kürt kökenli milletvekili ne arasın? Bu birincisi...

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Bakanlarımız var.

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Bakanlarımız da var.

İkincisi, sayın konuşmacı dedi ki: "Doksan yıldır bir inkâr politikası var." Evet, uluslaşma döneminde ya da ulus devlet inşası döneminde Türkiye'de bir homojenleştirme politikası izlenmiştir. Biz de temelden buna karşı çıkmışızdır. Bu dönemde dışlanmış bütün kimliklerin hep savunucusu olduk; muhafazakârların, zaman zaman sekülerlerin, zaman zaman Kürtlerin, Alevilerin, hepsinin savunucusu olduk. Dersim'i hatırlayın, Dersim'le ilgili olarak Türkiye Cumhuriyeti'nde tek bir lider çıkabildi ve dedi ki: "Devletimiz burada hata yapmıştı." ve o lider aynı zamanda ne dedi Diyarbakır'a gittiğinde "Artık, Türkiye'de inkâr dönemi bitmiştir." İşte, işte arkadaşlar, işte sevgili milletvekilleri, kim Kürt'ün düşmanı kim dostu bunları düşünerek görelim.

Bakın, Kürtlerin düşmanı kim biliyor musunuz? Kürtlerin düşmanı, benim kanaatimce, binlerce yıldır beraber yaşadığı topluluklardan Kürtleri ayırmaya çalışanlardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türklerle, Araplarla, Türkmenlerle, İranlılarla bu kadim medeniyetin mensupları olarak biz yüzlerce, binlerce yıldır yaşıyoruz ve sosyolojik olarak iç içe geçtik. Şimdi, bazıları ezber diyecek ama bu doğrudur, et ile kemiktir bu, sosyolojik olarak insanlar iç içe geçti; evlendi, komşu oldu, tarihdaş oldu ve kültürdaş oldu, bunların siyasal olarak ayrılması mümkün değil. Ama şimdi bir "siyasal statü" adı altında bu birlikteliğe darbe vurulmaya çalışılıyor. Biz buna kökten karşıyız, AK PARTİ olarak da Hükûmet olarak da bunu ifade etmekte yarar görüyorum.

Sevgili kardeşlerim, sevgili arkadaşlar; bakın, Kürtlerin düşmanı kimdir biliyor musunuz, bunu açık ve net ifade edelim buradan, 7 Hazirandan sonraki gelişmelere kısaca bir bakalım, orada Kürtlerin düşmanı kimdir göreceğiz. 19 Haziranda -tırnak içinde- halkımıza silahlanma çağrısı yapan kim? Kürtlerin düşmanını orada arayın. 11 Temmuzda çatışmasızlığın sona erdiğini ilan eden kim? Kürtlerin düşmanını orada arayın varsa. 15 Temmuzda "Yeni süreç devrimci halk sürecidir." diyenler kim? Kürtlerin düşmanını orada arayın. 20 Temmuzda silahlanma çağrısı yapan kim açıkça? Kürtlerin düşmanını orada arayın eğer arayacaksanız ve 22 Temmuzda Ceylânpınar'da uykuda 2 polisi şehit eden kim, kim? Bu soruların cevabını hiç sordunuz mu kendi kendinize?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Kim? Biz de soruyoruz. Ceylânpınar'ı niye reddettiniz?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Failleri buldunuz mu?

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Kürtlerin düşmanı varsa orada arayın, AK PARTİ içerisinde asla ve asla Kürtlerin düşmanını aramayın.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Araştırma önergesini niye reddettiniz?

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Ayrıca şunu da ifade edelim bu bağlamda: 23 Temmuzda "Ateşkes dahi söz konusu olamaz. Mevcut durum topyekûn savaştır." diyen, savaş ilan eden kim? Oraya bir bakın, bunları bir sorgulayın. "Sadece, Kürt düşmanlığı vardır, bütün bu coğrafyadaki problemlerin kaynağı Kürt düşmanlığıdır." diye hayali bir düşmanlık üretip onun peşine takılmayın. Gerçeklerin üzerinde bir duralım. Cizre'de, Sur'da ne oluyor, onu bir soralım. Devleti suçlamakla, mevcut iktidarı suçlamakla bir yere gidilmeyeceğini siz de biliyorsunuz. Tarihsel birikimleri sadece bir partiye yüklemenin de anlamsız olduğunu sizler biliyorsunuz. Şunu da gayet iyi biliyorsunuz: Oraya giden ambulansları, oraya giden doktorları, oraya giden sağlık memurlarını kurşunlayanları da biliyorsunuz. "Hasta vardır" diye o hastaya koşan doktoru, sağlık memurlarını rehin alanların, kaçıranların kim olduğunu da biliyorsunuz. Eğer Kürtlerin düşmanı varsa o düşmanları orada arayın, AK PARTİ içerisinde değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ asla böyle bir düşmanlığa izin vermemiştir ve bundan sonra da vermeyecektir.

Şimdi, şunu da ifade etmekte yarar görüyorum: Kürtlere statüyle ilgili konu, özellikle Türkiye dışındaki konu gündeme geldiğinde, Suriye konusu gündeme geldiğinde dün de bu kürsüden açık ve net bir şekilde ifade ettik, Sayın Cumhurbaşkanı dün tekrar ifade etti. Suriye'de toplumsal dinamikler harekete geçtiğinde oradaki otoriter rejime, oradaki Baas rejimine karşı ayaklandığında Türkiye bir pozisyon belirledi, dedi ki: "Otoriter rejimlere karşı, baskıcı rejimlere karşı toplumsal talepler varsa bunları iktidarlar karşılamalıdır." Bakın, o dönemde şimdi buradaki bazı arkadaşların, bazı entelektüellerin, bazı siyasilerin onayladığı Rusya var ya, başka güçler var ya arkalarına takıldıkları, o dönemde bu toplumsal talepler karşısında sessiz, suskun kaldılar iki hafta, üç hafta boyunca. Niye? Çünkü ne olacağını bilemiyorlardı ama toplumsal dalga öyle büyük geldi ki, demokratikleşme talebi, onlar da dediler ki en sonunda "Peki, peki, biz de bu trenin arkasına atlayalım, bu vagona atlayalım." dediler ve desteklemeye başladılar, ta ki Mısır'daki olayların ne kadar derin bir bölgesel değişime, statükoyu değiştireceğini gördüler, o zaman durdurmaya karar verdiler bu işi. Şimdi, biz diyoruz ki: Bakın, o dönem AK PARTİ'nin pozizyonu neydi, Hükûmetimizin pozisyonu? Eğer "statü" diyorsanız, statü vatandaşlıktadır. İşte biz onun için Türkiye'de hiçbir zaman etnik temelli, mezhepsel temelli, dinî temelli, bölgesel temelli bir vatandaşlık anlayışını kabul etmedik. Bu çatı altında herkes, Türkler, Kürtler, Aleviler, Sünniler, bunları gündeme getirmeden yani bu anlamda -tırnak içinde söylüyorum- bir kimlik politikası yapmadan eşit olarak görüyoruz zaten. O nedenle AK PARTİ'yi en iyi okuyanlar vatandaşlarımızdır. Bizim, üç il hariç bütün illerden milletvekilimiz var yani Türkiye'nin her yeri turuncu. Bunun bir sebebi hikmeti var. Çünkü, AK PARTİ Türkiye'nin siyasetini, sosyolojisini ve toplumsal taleplerini en iyi ve en doğru okuyan parti. Eğer bu parti içerisinde Türkiye'deki bir gruba karşı düşmanlık olsaydı Türkiye'nin siyasi demografisi çok daha farklı olurdu ama ne yazık ki siyasi realiteden kopuk birtakım tutumlar, davranışlar bizi doğru bir yere götürmez, bunu ifade etmekte yarar görüyorum.

O nedenle, bizim siyasi partilerden beklentimiz iktidarıyla, muhalefetiyle şudur: Şiddetle aramıza mutlaka mesafe koymalıyız. Cizre'de olan, Sur'da olan devletin, kamunun gücünü oraya sokmamaya çalışanlar, bunlara karşı bir laf etmiyorlar. Bakın, Kürtlere düşmanlık varsa orada arayın, orada; o sokakları yaşanmaz hâle getirenlerde arayın. Hendekler kazan, evlerin altından çukurlar kazan, oradaki normal vatandaşın okula, hastaneye erişimini engelleyen devlet değil, oradaki teröristlerdir, oradaki şiddet örgütüdür.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Ne zaman yapmışlar?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ne zaman oldu bunlar, ne zaman? Kim yaptı? Siz ne yapıyordunuz o zaman?

TALİP KÜÇÜKCAN (Devamla) - Kürtlerin düşmanını orada arayın arayacaksanız, AK PARTİ sıralarında değil. AK PARTİ bu konuyla ilgili açık ve net duruşunu daha önce de gösterdi, bundan sonra da göstermeye çalışacaktır. Türkler, Kürtler, Araplar, Aleviler, Sünniler, hepsi bizim için eşit vatandaştır, nokta. Bunun ötesinde bir lafa gerek yok, diğeri lafügüzaf.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)