GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:39
Tarih:16.02.2016

EROL DORA (Mardin) - 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 24'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; otuz yıllık düşük yoğunluklu savaştan sonra tecrübe etmeyi denediğimiz çözüm ve barış süreci ülkemizin tamamına rahat bir nefes aldırmıştı, bunu hiçbirimiz inkâr edemeyiz. Bu sürecin en önemli kazanımlarından birisi de sorunlarımızı birbirimize ifade ederek, diyalogla, müzakereyle çözebileceğimize dair umutların yeşermiş olmasıydı.

Bu bağlamda, geçtiğimiz haftalarda başlayan ve hâlen de devam eden aydınların, akademisyenlerin, sanatçıların, sporcuların barışa ses veren çabalarını hepimizin önemsemesi gerektiğine inanıyorum. Buna karşın akademisyenlerin cezalandırılmakla tehdit edilmesi, barış isteyen tüm kesimleri dehşete düşürmektedir. Onlarca akademisyen, kangren hâline gelmiş toplumsal bir meselemiz hakkında fikirlerini beyan ettikleri için gözaltına alınıyorlar, evlerine baskınlar düzenleniyor, üniversitelerden atılıyorlar, sporculara cezalar veriliyor, buna da hep birlikte karşı durmamız gerektiğine inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; akademisyenlerin toplumsal alana dair, ülke barışına dair, savaşlara ve ölümlere dair söz söylemeleri, bu konuda rol üstlenmeleri topluma örnek olan ve bizlerin de teşvik etmesi gereken bir tutumdur. Bir siyaset bilimci elbette toplumsal barışın tesisine dair siyasi yöntemler konusunda çalışmalar yapacak ve bu konudaki fikrini de toplumla paylaşabilecektir. Bir sosyolog elbette sosyal, toplumsal alanda yaşanan her türlü sorunla ilgili fikirlerini beyan edecektir. Bu, onun her şeyden önce aynı zamanda görevidir. Toplumsal bir meseleyle ilgili görüşlerini ifade etmesi için bir akademisyenin sosyal bilimci olmasına da gerek yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ulusal güvenlik ve güvenlikçi politikalar gerekçesiyle eleştirel düşünce sansürlenmekte ve cezalandırılmaktadır. Eleştirel tartışma ortamının "ihanet" olarak damgalanması, iktidara yöneltilen eleştirilerin "devletin bütünlüğünü bozma girişimi" biçiminde maniple edilmesi özgür düşünceye gözdağı verme girişimidir, bunu kabul etmemiz asla mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, en faşizan rejimlerde bile eşine az rastlanır yöntemlerle, Kürt kentlerine yönelik aylardır "sokağa çıkma yasağı" adı altında, hukuki temeli bulunmayan keyfî ablukalar uygulanmaktadır. Türkiye toplumu 100 bini aşkın nüfusa sahip Cizre ilçesinde neler olup bittiğini bilmemektedir, Parlamento bilmemektedir. Tam bir bilgi karartması yaşatılmaktadır. Sivil insanlar, yaralılar tüm çağrılarımıza ve girişimlerimize karşın "vahşet bodrumu" olarak nitelendirdiğimiz sığınaklarda vahşice ölüme gönderilmiştir. Cenazelerin otopsi süreçleri apar topar ve gizlice yapılmaktadır. Otopsilere avukatlar alınmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, yaşanan vahşet karşısında parti olarak tüm girişimlerimiz Hükûmet ve bağlı birimlerince engellenmiştir. Bölgenin seçilmişleri olarak kentlere girişimize izin verilmemiştir. İnsanlarımızın en temel hakkı olan yaşam hakkı en vahşi yöntemlerle ayaklar altına alınmıştır. İnsanlarımızın göz göre göre ölümüne razı olmamız beklenmektedir, toplum duyarsızlaştırılmak istenmektedir. Yurttaşlarımıza yönelik hak ihlallerinin dile getirilmesine bile tahammül edilmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geldiğimiz noktada, gerek Kürt halkının ve gerekse diğer halkların ve inançların "eşit yurttaşlık" temelinde kimlik haklarının yasal güvenceye alınması ertelenemez bir aciliyet arz etmektedir. Gerek Hükûmetin gerekse diğer siyasi partilerin, ülkede olup bitene kriminal pencereden bakmaktan bir an önce vazgeçip ortak vatanda eşit ve özgür yurttaşlığın bir an önce tesis edilebilmesi yönünde yapısal değişiklikler üzerinde yoğunlaşmaları gerektiğine inanmaktayız. Demokratik bir toplumsal yaşamın ön şartı eşit ve özgür yurttaşlıktır. Eşit ve özgür bir yurttaşlığı tesis edemediğimiz müddetçe gerçek bir barışı elde etmemizin de mümkün olmadığını belirtiyor, bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)