GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:39
Tarih:16.02.2016

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, bugün, Suriye'yle ilgili Hükûmetin politikalarına ilişkin Hükûmet adına yirmi dakikalık bir konuşma süresi varken Sayın Savunma Bakanının on dakikalık konuşmasından sonra, gönül isterdi ki Dışişleri Bakanı da kalan on dakikalık süre içinde Suriye'ye ilişkin ve genel olarak da Orta Doğu politikalarına ilişkin Meclisi bilgilendirmiş olsaydı ama maalesef, Dışişleri Bakanı bu konuda bir bilgilendirme yapmadı, sadece Savunma Bakanı işin savunma boyutuna, bir bakıma işin askerî boyutuna vurgu yaptı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Suriye dolayısıyla Orta Doğu'ya ilişkin Türkiye'nin kısa vadeli değil, belki önümüzdeki otuz yıllık, elli yıllık süreç boyunca nasıl bir politika izleyeceğine ilişkin, maalesef, ne Hükûmetin ne de ilgili bakanlığın Meclise vermiş olduğu bir bilgilendirme yok. Zaten, geçmişte de öyleydi; üç, dört yıl öncesine kadar Suriye'yle neredeyse stratejik iş birliği, Suriye neredeyse Orta Doğu'daki en yakın müttefikimiz iken, Hükûmetin bugün diktatör olarak ilan ettiği Beşar Esad Sayın Cumhurbaşkanıyla aile boyu tatil yaparken üç yıl sonra tamamen zıddına, tersine bir politikayla şimdi "Suriye düşman ülke, Suriye Hükûmeti düşman hükûmet" şeklinde bir politika oluştu. Gerçekten, Türkiye'nin Orta Doğu'ya yönelik politikası ne yani nasıl bir politika? Orta Doğu'da müttefikler kimler? Düşman dinamikler kimler? Orta Doğu'da Skyes-Picot Anlaşması'nın 100'üncü yıl dönümünde, özellikle iktidar partisi belki sevinerek Skyes-Picot'un miadını tamamladığını ve çözüldüğünü söylüyor. E, doğrudur, zaten, Skyes-Picot Anlaşması bundan yüz yıl önce, âdeta Japon yapıştırıcısıyla farklı inançları, farklı mezhepleri, kimlikleri zoraki bir dayatmayla birbirlerine yapıştırıp işte, bildiğimiz Sünni yapay bir Suriye devletini oluşturdu ama neydi bu devletin temel paradigması? Arap milliyetçiliğine dayalı Baas ideolojisi. Bu ideoloji yüz yıl sonra, zorla, baskıyla, şiddetle devam ettirilmesinin sonucu olarak bugün karşılaştığımız gerçeklikle yüz yüze kalacaktı ve parçalanacaktı, nitekim parçalanıyor. Nedir bu? Tarihsel, doğal dinamiklerine dönüyor aslında Suriye. Suriye'de Kürtler var, bu bir gerçeklik, Sünni Araplar var ve Şii Araplar var; bir azınlığın tahakkümüne veya tek bir etnisitenin tahakkümüne dayalı bir iktidar olamayacağına göre parçalanacaktı. Dolayasıyla, Türkiye'nin şu anda Suriye'de dayandığı hiçbir dinamik yok; mevcut Baas iktidarı düşman, Kürtler düşman, geriye kala kala elde işte IŞİD kaldı, El Nusra kaldı, bunlar da çözülüyor dolayısıyla Orta Doğu'daki politikası iflas etmiş durumda.

Yapılması gereken şey şu: Orta Doğu ve dolayısıyla Suriye'de taşlar yerli yerine otururken, yüz yıl önceki Sykes-Picot'la yapay oluşturulan yapılar çözülürken Türkiye'nin kısa vadeli değil, Kürt düşmanlığı üzerinden, YPG, YPJ veya PYD düşmanlığı üzerinden değil, önümüzdeki elli yıl, belki yüz yıl Orta Doğu'da nasıl ittifaklar gerçekleştireceğine, nasıl bir diplomasi yürüteceğine, dost ve müttefik güçlerin kimler olacağına karar vermesi lazım ve politikayı buna göre belirlemesi lazım. Yarın ne olacaktır? Muhtemelen, IŞİD, El Nusra gibi çeteler tasfiye edilince salt Kürtler orada bir statü elde etmesin diye belki de Hükûmet, düşman ilan ettiği Beşar Esad'la gidip sarmaş dolaş olacak, böyle bir durumda Rusya'yla sarmaş dolaş ya da İran'la olacak ya da doğru olan şeyi yapması gerekiyor; şimdiden, tıpkı Irak'taki gibi Suriye Kürtleriyle ittifaka dayalı, eşitliğe dayalı, onların statüsünün tanınmasına dayalı bir dostluk politikası geliştirmesi lazım, böyle bir dış politika geliştirmesi lazım diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)