| Konu: | Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 11.02.2016 |
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'nın 10'uncu maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, günümüz bilgi çağında uluslararası alanda rekabet edebilmenin en önemli koşulu bilgiye yatırım yapmaktır. "Bilgiye yatırım" denilince ilk akla gelen kavramlardan biri AR-GE'dir. Bir toplumun refah seviyesi ve bu seviyenin artması ülkenin gelişim potansiyeline, bilgiyi kullanma ve yayma yeteneğine bağlıdır. Ancak Türkiye'de AR-GE çalışmalarında merkeze konulan üniversitelerin durumuna baktığımızda, bilimsel faaliyetlerdeki niteliksizleşme, sistemin dayattığı rekabetle birbirine daha da yabancılaşmış hâle gelen çalışanlar, YÖK eliyle örülmüş ilişkilerin sonucu olarak akademik yükselmelerde artan adaletsizlikler biçiminde sıralanabilecek sorunlar yumağı artarak devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, yükseköğretim sisteminde nicel anlamda gözlenen ani ve hızlı değişiklikler üniversitelerin öğretim elemanı ve altyapı gereksinimleri karşılanmadan ve üniversiteden beklenen bilimsel faaliyet ve kalite hedeflerinin geri plana itildiği bir anlayışla gerçekleştirilmiştir. 2002'de toplam üniversite sayısı 76 iken, bugün 104 tane devlet, 71 tane vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 175 üniversite bulunmaktadır. Ancak artan nicelik karşısında üniversitelerin niteliklerinin sürekli düşüyor olması önemli bir çelişkidir.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerde denetim mekanizması önemli bir sorundur. YÖK, YDK, ÖSYM ve rektörler âdeta engelleyici birer denetleme mekanizması hâline gelmişlerdir. Nitelikli eğitim, eleştirel düşünce ve yaratıcı araştırmanın yolu standartlaştırma ve dışsal denetimden değil, demokratik katılım ve kamusal denetimden geçmektedir. Bu bağlamda, üniversiteler özerk yapılar olmalıdır. Akademik özerklik, üniversitenin kendi stratejik planları uyarınca diğerlerinden farklı olabilmesinin mümkünlüğüdür. Dolayısıyla, demokratik olan yöntem, eğitim programlarını, araştırma ve inceleme politikalarını, üniversitenin kendi demokratik kurulları ve bileşenleriyle tespit etmesidir.
Değerli milletvekilleri, araştırma görevlileri iş tanımlarındaki muğlaklıklar nedeniyle çoğu zaman angaryaya maruz kalmaktadır. Bunun yanında, akademik yükselmeler statükocu hiyerarşik bir düzene dönüşmüştür. Bunun en bariz örneği doçentlik unvanının alınması sürecidir. Üniversitelerarası Kurulun doçentlik başvuru ve jüri oluşturma sistemi sağlıklı işlememektedir. Yardımcı doçent, doçent ve profesör kadrolarında kişiye özgü uygulamalar yapılmakta ve haksızlıklar artmaktadır. Bunun yanında, AKP Hükûmetinin polisi üniversiteye yerleştirmesi, üniversite bileşenlerinin, ifade özgürlüğünden, akademik ve bilimsel özgürlüklere, örgütlenme hakkından yaşam hakkına kadar en temel hak ve özgürlükleri tehdit eden bir uygulamadır.
Değerli milletvekilleri, neoliberal iktisat politikaları, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de üniversiteleri serbest piyasanın etkisine almış ve üniversitenin, piyasanın ve küresel sermayenin ihtiyacı olan bilgi ve elemanların üretilmesi hedefine kilitlemiştir. Toplumsal sorunlara kulaklarını, gözlerini kapamış bir üniversite ve bilim insanı tipolojisi kabul edilemez. Üniversiteler ve bilim insanları, evrensel bilgi birikiminin toplumsal yarar bağlamında uygulanabilmesinde önemli bir role sahiptirler. Ancak, Türkiye'deki üniversiteler ve bilim insanları bu rolü oynayamaz duruma getirilmektedir. Geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız, akademisyenlerin başlattıkları barış duyarlılığına yönelik, iktidar tarafından desteklenen gözdağı verme, gözaltına alma, soruşturma açma, işine son verme biçimlerindeki çağ dışı linç kampanyaları bunun en yakın örneğidir.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerin toplumsal sorunlarla ilişkileri üniversite-sanayi iş birliğinin ötesine geçmeli ve kamu kesimi yanında yerel yönetimler, işçi sendikaları ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla diğer toplum katmanlarını da kapsayıcı bir nitelik kazanmalıdır. Türkiye'de de üniversiteler, insan, toplum ve doğa yararına yeniden kurgulanmalı, özerk yapılara dönüştürülmeli, dünya bilim ailesinin saygın bir üyesi hâline gelmelidirler.
Bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)