GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:37
Tarih:10.02.2016

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin 1 Mart tezkeresinin tutanaklarının açıklanmasına ilişkin önerisi hakkında grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, 1 Mart tezkeresinden bu yana yaklaşık on iki yıl gibi bir zaman geçti. Elbette biz de 1 Mart tezkeresi sürecinde neler görüşüldü, hangi siyasi parti hangi kaygılarla ret veya olumlu oy verdi, o dönemdeki koşullar neydi, neler tutanaklara geçti, kim ne söyledi, açıklanmasını ve kamuoyunun bilmesi gerektiğini biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, 2003 yılına gittiğimizde, Irak'ın tekçi, üniter, tek mezhep ve tek kimlik üzerine inşa olmuş Baas milliyetçiliği 1990'lı yıllara gelindiğinde yaklaşık 1,5 milyonu aşkın Şii'yi ve Halepçe dâhil olmak üzere sadece 1986 ile 1988 arası 186 bin Kürt'ü katletmişti. Bununla yetinmeyen faşist zihniyetli, tekçi, ırkçı Arap milliyetçiliğine dayanan Baas rejimi Kuveyt'i işgal etmişti ve akabinde Birinci Körfez Savaşı'nı ve daha sonraki gelişmeleri hepiniz biliyorsunuz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Irak'ta Şiiler, Sünniler ve Kürtler bir realite, bir gerçeklik. Az önce ifade ettiğim gibi, tekçi anlayışa dayalı Baas iktidarının yaptığı katliamların, inkârcı ve tekçi anlayışının doğal sonucu olarak Irak parçalanacaktı; iç savaş çıkacaktı veya Amerika müdahale edecekti. Nitekim Amerika da 2003 yılında Irak'a müdahale kararı aldı.

Şimdi, o tarihe döndüğümüzde bu yüce Mecliste 1 Mart tezkeresi reddedildi. Neydi o günkü kaygılar bir hatırlayalım, niye reddedildi? Bu Meclis, Saddam Hüseyin'in kara kaşına kara gözüne mi hayrandı? Değildi. Peki, neydi redde götüren kaygı? Değerli arkadaşlar, iki temel faktör vardı: Biri, Amerika Birleşik Devletleri'nin İskenderun'dan Hakkâri'ye kadar bütün sınır hattında 65 bin askerini ve hava kuvvetlerini konuşlandıracağı, dolayısıyla bunun Türkiye'nin bağımsızlığını tehlikeye düşüreceğiydi. İkinci önemli şey, Amerika Birleşik Devletleri'nin bu tezkerenin geçmesi hâlinde Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına yardım edeceğiydi. Tamamen bu kaygıyla, bu anlayışla, bu "Kürt devleti oluşmasın." refleksiyle yetmiş, seksen yıldır Türkiye'de devam eden, nerede olursa olsun, Türkiye'nin sınırları dışında dahi olsa Kürt kimliğine tahammülsüzlüğün bir ifadesiydi ve bu şekilde reddedildi. Bu nedenledir ki o dönemde AKP'den, MHP'den, CHP'den, özellikle bu kaygı üzerinden, milliyetçi, ulusalcı kaygılarla reddedildi.

Peki, o günden bugüne ne oldu Irak'a ilişkin politika? Kırmızı çizgilerle, Kürtlerin orada bir statü, bir hak elde etmesine ısrarla karşı çıkan, o dönemden bugüne aynı çizgiyi devam ettiren AKP Hükûmeti, sonraki yıllarda, Irak'ta oluşan Kürdistan federal bölgesini, tam bir iş birliğiyle, bir ekonomik pazar alanı veya işte, en yakın müttefik olarak görmeye başladı.

Şimdi, aynı senaryo, aynı anlayış maalesef on iki yıl sonra, şimdi de Suriye'nin kuzeyindeki Kürt hareketinin, Kürt halkının elde ettiği statüye yöneliktir. Şu anda da "1 Marttan ders çıkardık, 1 Marttaki hataya düşmeyeceğiz." diyen Sayın Cumhurbaşkanının aslında altını çizmek istediği şey: "Biz 1 Mart tezkeresini reddederek Kuzey Irak'ta bir Kürt oluşumuna sebebiyet verdik ama biz Suriye'de bir Kürt oluşumuna, bir Kürt statüsüne izin vermeyeceğiz, öyle bir hataya düşmeyeceğiz."

Değerli arkadaşlar, Orta Doğu'nun gerçekleri, Orta Doğu'daki demografik yapı, sosyokültürel yapı, politikaları nasıl belirlersek belirleyelim, dış politikaları bu realiteler üzerine inşa etmediğimiz takdirde -daha önceki konuşmalarımızda da ifade ettiğimiz gibi- ancak iflasla, ancak Arap çöllerine dönmekle biter. Şimdi, şu gerçeği Hükûmet hâlâ görmemektedir: Orta Doğu'ya, Osmanlı hinterlandına Türkiye'nin açılabilmesinin, Türkiye'nin dış siyasette güç elde edebilmesinin tek yolu var, o da Kürtlerle ittifak yapmaktır. Nasıl ki bugün Irak'ta var olabilmek için, Bağdat'taki Merkezî Hükûmete karşı Irak'ta varlığını, politikasını devam ettirebilmek için Kuzey Irak'taki Kürdistan federal devletiyle, bölgesiyle iş birliği yapmak zorundaysa, o olmaksızın Irak'ta bir güç olamayacaksa, İran'a karşı Irak'ta tek bir söz geçiremeyecekse aynı şey Suriye için de geçerlidir. Suriye'de de, Kürtlerle ittifak yapmaması, Kürtlerle eşitlik, hak, hukuk ve statülerinin tanınması üzerine bir dış politika inşa edememesi durumunda Türkiye, tıpkı şu anda varmış olduğumuz durum gibi, denklem dışında kalacaktır ve nitekim, Suriye'deki Kürtlerle düşmanlık üzerine, inkâr üzerine ve kırmızı çizgiler üzerine inşa edilen dış politikada Türkiye, gerek Rusya gerek ABD gerek İran ve diğer bölge ülkeleri karşısında denklem dışı kalmış durumdadır. Ve bu yanlış dış politikayla, maalesef, AKP Hükûmeti, Suudi Arabistan Krallığı, Kuveyt Emirliği, Birleşik Arap Emirliği gibi aslında demokratik olmayan, dünyada çok da prestiji olmayan ülkelerin iş birlikçisi, onlardan medet umar bir konuma düşmüş bulunmaktadır.

Değerli dostlar, Suriye'nin kuzeyinde Kürtler sadece tekçi bir yapıyla, tek bir kimlikle değil, çoğulcu din anlayışı, kültürel farklılıklar, farklı etnisitelerden oluşan ve her bir halkın kendi aidiyetiyle, kendi kültürü ve benliğiyle var olduğu, gönüllü ve eşitliğe dayalı bir beraberlikle inşa edilmiş ve kendi aralarında imzalamış oldukları toplumsal sözleşmeyle de bu çoğulcu yapıyı güvence altına almış bir statü, bir yapı elde etmişlerdir. Bu gerçeği, bu durumu tespit etmeden, bunu kabul etmeden, salt hamasi söylemlerle, inkârla, retle Suriye'de ve doğal olarak Orta Doğu'da Türkiye'nin bir dış politika geliştirmesi, bir güç olması düşünülemez. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinde belirttiği üzere, 2003 yılı 1 Mart tezkeresinde görüşülen konuların ve arka planının nelerden ibaret olduğu, hangi saik ve gerekçelerle bu tezkerenin geçirilmediği veya bu dönemde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlayayım.

BAŞKAN - Size de bir dakika verelim bu defaya mahsus olmak üzere. Sayın Koç'la birlikte başladık, diğer konuşmacılara da aynı uygulamayı yapalım. Ek bir dakika süre veriyorum size, buyurun.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Peki.

Değerli arkadaşlar, biz de bu tutanakların açıklanmasını ve yüce Mecliste, o dönemin şartları içerisinde, hangi partinin, hangi milletvekilinin ve hatta Parlamento dışından görüşlerin, bilgilerin ortaya çıkmasını ve kamuoyunun da doğal olarak on yıllık zamanı tamamlayan bu kapalı Meclis görüşmelerindeki görüşleri bilmesinin doğal hakkı olduğunu düşünüyoruz.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)