GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:37
Tarih:10.02.2016

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; keşke ülkede bu son günlerde, özellikle 7 Hazirandan sonra -esasen 1984'ten beri süregelen- bu acı yaşanmasa da biz bu polemikleri ve bu konuşmaları yapmasak. Benim burada yapacağım on dakikalık konuşma çok, eminim, ne iktidar partisi grubunu ne HDP grubunu ne de MHP grubunu memnun etmeyecek. Bu da aslında -bu sorun da otuz yıldır sürdüğüne göre. bizim çok haklı olduğumuzu, doğru bir noktada olduğumuzu; son zamanlarda çok can yakıcı bir hâle gelmesinin sebebinin de bizim başından beri getirdiğimiz doğru öneri ve önermelere uyulmadığının maalesef bir sonucu.

Ben az 10 defa söylediğim bir şeyi 11'inci defa burada söylemek istiyorum: Hiçbir hak talebi teröriste masumiyet, terörizme meşruiyet sağlamaz. Önce bunun altını çizmemiz lazım. Bütün şehitlerimize, bugün haberini aldığımız 6 şehidimiz dâhil, Allah'tan rahmet diliyorum. Ancak, bununla beraber hiçbir güvenlik kaygısı da temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak olmaz; ne o, ne o. Bu iki mantıkla da sorun çözülmez, sorun büyür. Türkiye bu hâle niye geldi? Türkiye'nin bir bölgesinde hiç kimsenin tasvip etmeyeceği, kabul edemeyeceği, bütün vicdanları sızlatan bu olaylar niye yaşanıyor? Ben demin yerimden söz aldığımda da bunu söyledim ve bu işi çözecek tek kuvvetin, tek mercinin bu iş üzerinden siyaset yapması; siyaset devşirmeye, seçime yönelik oy hesapları, saray hesapları, başkanlık hesapları, oy konsolidasyonlarına yönelik hamleleri Türkiye'ye yakışan hâller değildir, bu Meclisi oluşturan partilere yakışan bir durum değildir. Devlet, elbette terörle mücadele edecek. Bunu yaparken bütün partilerin "ama..."sız "fakat..."sız teröre karşı net bir duruş sergilemeleri de bir zorunluluk ama bununla beraber bu coğrafyanın 1984'te "üç beş çapulcu" diye nitelendirilerek başlayan ve bin yıllık kardeşliğimizi yok etme noktasına getiren bir Kürt sorunu vardır, inkâr edilemez. Bu sorunun da mutlaka ama mutlaka çözülmesi lazım. Devleti idare edenlerin bölgedeki ahalinin tümünü "potansiyel PKK'lı" diye algılaması bu sorunu büyütmekten başka hiçbir işe yaramaz, bu yanlıştır. Arada kalmış insanların hâline şüphesiz, HDP milletvekillerinin gösterdiği kadar refleks göstermesek de en az onlar kadar üzülüyor ve acıyoruz.

Masumiyet, her şeyin üstünde, belki de kutsal olarak çok saygıdeğer bulunması gereken, öyle algılanması ve herkesin korumak için üzerine titremesi gereken bir durumdur. Kimsenin buna hakkı olduğunu düşünmüyorum. Elbette, iki şeyi Türkiye karıştırdığı için, özellikle bu Hükûmet -gene yok- karıştırdığı için bu hâle geldi Türkiye. Terör örgütü başka bir şey, Kürt halkı başka bir şey. Eğer bunun ayırdında olabilseydi Türkiye, Türkiye Büyük Millet Meclisi; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmete "Bir dakika kardeşim, bu işi burası çözer; senin keyfine göre, senin gece gördüğün rüyaya göre Kürt politikası belirlenmez." diyebilseydi, bugün bu yaşadıklarımızı inanıyorum ki yaşamamış olurduk, en azından minimize edilmiş olurdu.

Bulunduğumuz coğrafyayla ilgili yeni değil, yüz yıl değil, yüzlerce yıldır bu coğrafya üzerinde kirli emelleri olan başka güçlerin olduğu bir vakıa, bir gerçek ama bu coğrafyada bu coğrafyayla ilgili kirli emellere kim, ne zaman, nerede, ne kadar, nasıl alet oldu? Bu sorunun cevabını bulmak bu Meclisin namus borcudur. Meclis, kanun yapma fabrikası değildir; Meclis, yürütme organının parmak kaldırıp indirme makinası değildir. Bunu bir hakaret diye söylemiyorum, bunlar işin doğasında biraz var. Elbette, çoğunluk partisi Hükûmetten gelen tekliflere daha müspet olacak, buna bir itiraz yok ama bu kürsüde hepinizin ettiği bir yemin var. Bu yemine sadakat hepimizin öncelikli konusu olmalı. Burada, hepimizin siyasi gelecek kaygıları, siyasi ikbal beklentileri çok insani ve normaldir ama bu kadar insani ve normal olan bir şey daha vardır: Vatan sevgisi, millet sevgisi, insan sevgisi, hukuka saygı, hukukun üstünlüğüne saygı. Bu konuda yüreklerin suskun olduğunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde üzüntüyle görüyorum.

Birkaç soru sormak istiyorum Meclise: 2002'ye, hatta 2004'e kadar 1999'daki ateşkes çerçevesinde sıfır terör vardı, dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye'nin yönetimini devraldığında sıfırdı terör. PKK'nın kronolojik gelişimine bakın, yanlış bilmiyorsam, 1974'te filan kurulmuş olması lazım. Hangi dönemde çok büyüdü? İnsan kaynağı olarak, lojistik güç olarak, potansiyel olarak, halk desteği olarak PKK hangi dönemde büyüdü? Bana cevap vermeyin ama ne olur bu akşam bu sorunun cevabını bir düşünün. Terör örgütü diye nitelendirdiğiniz... Halkın oyuyla seçilmiş milletvekillilerini teröristlerle kucaklaştığı için Meclisten atmaya kalktınız. Ama PKK'nın lideriyle kim masaya oturdu? Kim oturdu? Bu sorunun cevabını da bu akşam bir düşünün. (CHP sıralarından alkışlar)

Şehirlere, kasabalara silah, bomba, mühimmat, insan kaynağı depolanırken Türkiye'yi kim yönetiyordu? Türkiye'nin Başbakanı kimdi? Ben bir gün söyledim, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu." dedim. Aynen öyle oldu. "Çözüm sürecinde yığınak yapıldı." dendi; silah, cephane, bomba, nitrat, C4, aklınıza ne gelirse... Peki, o günün Başbakanının bunda kusuru yok mu? O silahlarla, o bombalarla, o patlatılan bombalarla ölen polisin, askerin kanında bu ülkeyi o gün yöneten Başbakanın hiç vebali yok mu? Bu soruların cevaplarını bu akşam bir düşünün isterseniz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - CHP'nin?

ENGİN ALTAY (Devamla) - "Tek devlet", "Tek vatan", "Tek millet" kolay öyle meydanlarda söylemek. Bölgede vergi dairesi kurulurken, asker alma dairesi kurulurken, bölgede mahkeme kurulurken o dönemde Türkiye'nin sorumlusu kimdi? Yürütmenin başı kimdi? Bunun da cevabını bir düşünün.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Engin Bey, bugün ne diyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Sizi kastetmiyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Bugün ne diyorsunuz? Bugün ne diyorsunuz?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu hendekler buranın ürünüdür, bu sıraların ürünüdür bu hendekler. Bunu da bence bir düşünün.

Bu sürede sizi uyaran olmadı mı? Oldu. "Çözüm süreci", "millî birlik ve kardeşlik" diye başlattığınız sürecin haftasında "Gizli ajandanız olmasın." dedi Cumhuriyet Halk Partisi, "Samimi olun." dedi.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Bugün ne diyorsun, bugün?

ENGİN ALTAY (Devamla) - "Meclise bilgi verin." dedi, "Altından kalkamayacağınız bir taahhütte bulunmayın." dedi. Size yol gösteren de oldu ama siz size gösterilen yola kulağınızı tıkadınız. Size gösterilen, size karşı verilen sese yüreğinizi kapattınız ve şuraya geldik, aha burada söylüyorum, burada söylüyorum: Oslo, İmralı ve Dolmabahçe tutanakları açıklanmadan bu Mecliste, gerekirse kapalı oturum yapmak kaydıyla, bu sorun bitmeyecek. Ne söylediğimi bilerek söylüyorum. Bu tutanaklar açıklanacak; Oslo, İmralı, Dolmabahçe tutanakları açıklanacak. Türkiye Büyük Millet Meclisine bu işin hesabı verilecek. Neye evet dendi, neye hayır dendi bu milletin vekilleriysek hep beraber bunu bilmek bizim en doğal hakkımız, en insani hakkımız, en ahlaki hakkımız, en vicdani hakkımız. (CHP sıralarından alkışlar) Bunun da altını çizmek istiyorum.

Biz dedik ki, CHP'nin çözümü 3'tü, şimdi 4 oldu: Oslo, İmralı, Dolmabahçe tutanakları açıklanacak, bir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir toplumsal barış ve mutabakat komisyonu kurulacak. Bir ortak akıl heyeti oluşturulacak. Ve Türkiye modeli bir gerçekleri araştırma komisyonu, kurulu -neyse- kurulacak. Özetle: Bu kan akmasın, bundan sonra akan her damla kandan Türkiye Büyük Millet Meclisi birinci elden sorumludur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)