| Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, bölgede seyreden Türk bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013, 16/1/2014 ve 3/2/2015 tarihli 956, 984, 1008, 1031, 1054 ve 1082 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 10/2/2016 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/463) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 09.02.2016 |
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıklarında, Arap Denizi ve mücavir bölgede Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bir yıl süreyle daha görevlendirilmesi konusunda Meclise getirmiş olduğu tezkere konusunda Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu tezkere, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları, akabinde Avrupa Birliğinin görev gücü ve NATO'nun görev gücü çerçevesinde şekillenmiş bulunmakta ve Türkiye de buraya aktif bir şekilde katkı yapmaktadır. Dolayısıyla, grubumuz adına bu tezkereye biz onay vereceğiz.
Bununla birlikte, bu görev gücünün bulunduğu bölgeye baktığımız zaman, özellikle Kızıldeniz'in iki yakasında, bir tarafında Yemen, iç savaş yaşıyor, bir yıldır korkunç bir iç savaş yaşıyor, şu anda paramparça olmuş durumda; diğer tarafında ise Somali, yine keza, büyük bir terör tehdidi altında, El Kaide bağlantılı El Şebab terör örgütünün yoğun tehdidi altında. Yemen'de de keza, Hutilerle yeni cumhurbaşkanı arasındaki sürtüşme, akabinde El Kaide'nin o bölgeye hâkim olması, yeni bir Sünni bölgenin yaratılması, bu bölgede de çalkantılı bir siyasi durum ortaya çıkarmıştır. Bizim, bu bölgedeki ticaret akışının, doğudan batıya, batıdan doğuya giden ticaret akışının güvenliğini sağlamamız ve buraya destek olmamız, uluslararası toplumla birlikte hareket etmemiz tabii bir şey, dolayısıyla bu tezkereyi destekleyeceğiz.
Biliyorsunuz, eski dünyada, bu güzergâh, özellikle Kızıldeniz ve Babülmendeb Boğazı çok uzunca bir süre Baharat Yolu'nun ana güzergâhıydı, bugün de aynı kritik önemini korumaktadır.
Hükûmetin bu tezkeresine okey verirken dış politikayla ilgili başka konularda bizim ciddi kaygılarımız ve çekincelerimiz var. Müsaadenizle onları paylaşmak istiyorum.
Öncelikle Suriye eksenli konuşmak istiyorum. Türkiye, Suriye'de bugün Türkiye-Suriye denkleminin hem askerî olarak hem siyasi olarak dışına itilmek istenmekte ve önemli ölçüde itilmiş durumdadır. Obama yönetimi başa gelirken iki cephede yani Afganistan ve Irak'ta savaşı sonlandıracağını belirtmişti ve o dönem kendi iç kamuoyundan büyük bir destek almış ve seçimleri kazanmıştı. Bugün, Obama yönetiminin gitmesine, görevi bırakmasına yedi, sekiz aylık bir süre kaldı. Afganistan'daki askerî güç çekildi ama hâlâ devam ediyor çekişme, Irak'taysa IŞİD belası Irak'ı sardı. Üstüne üstlük Suriye'yle ilgili süreç, Suriye'deki iç savaş olanca hızıyla devam ediyor. Obama yönetiminin bu süreç içerisinde Suriye'deki savaşı sonlandırma konusunda işi sağlam tutacağını şahsen düşünmüyoruz. Seçim atmosferine girildi Amerika'da.
Dolayısıyla, bu savaşın başlamasında o dönemdeki Amerika'nın tutumu ile şu andaki Amerika'nın tutumu arasında ciddi bir fark ortaya çıkmış durumda. Amerika Birleşik Devletleri Suriye'deki iç savaş başlamadan önce Esad'ın koşulsuz olarak gönderilmesini istiyordu, Türkiye de aynı noktadaydı ve hatta Türkiye'ye -tırnak içerisinde- gaz veriyordu. Amerika Birleşik Devletleri ve Batı, Esad'ın birkaç haftada, daha sonra olmayınca birkaç ayda, olmayınca birkaç yılda gideceğini o zaman seslendiriyordu. Bugün 5'inci yılına giriyoruz ve Suriye'deki iç savaş olanca hızıyla devam ediyor. Peki, değişen ne oldu? Değişen, Amerika'nın Suriye politikasında kritik değişiklikler oldu bizi etkileyen. Biz Amerika ve Batı'yla Suriye politikasında ters düştük, iki konuda ters düştük: Bir, özellikle, IŞİD'in Suriye'ye yerleşmesi, IŞİD'in Irak'a yerleşmesinden sonra, Amerika için Esad'ın gönderilmesi birinci öncelik olmaktan çıktı. Evet, Esad'ın gönderilmesinden mutlu olurlar belki ama şu anda Esad'ın gönderilmesinden ziyade, IŞİD'in temizlenmesi öncelikli strateji oldu, Türkiye için ise hâlâ Esad'ın gönderilmesi birinci strateji; burada biz ters düştük.
İkinci ters düştüğümüz konu, bizim için, Türkiye için bütün gücümüzle lanse ettiğimiz PYD konusu. Hükûmet her defasında PYD'yle ilgili süreci anlatırken PYD'yi terör örgütü olarak belirtmekte ancak Amerika Birleşik Devletleri PYD'yi arazide kendisine destek veren en önemli kritik müttefik olarak görmekte. Bizim ikinci ters düştüğümüz nokta, Amerika'yla, PYD konusu. Dolayısıyla, başlangıçta, bizim Batı'yla olan ittifakımız, Suriye konusunda, bugün iki konudan dolayı ciddi darbe almıştır. Diğer taraftan, Suriye iç savaşı başladığında Esad köşeye sıkışmıştı, çok dar bir alanı kontrol ediyordu. Nüfus olarak her ne kadar önemli bir nüfussal bölge elinde olsa da toprak olarak daralmıştı, yüzde 30'u kontrol ediyordu. Bugün, Esad, özellikle, Rusya'nın 30 Ekimdeki bombardımana başlamasıyla birlikte çok büyük bir alan kazandı, Esad'ın toprakları yüzde 18 daha arttı ve Esad bugün, muhalifleri köşeye sıkıştırmıştır. Bugün, muhalifler darmadağın. Bugün, Rusya'nın bombardımanıyla arazide Esad'ın eli güçlenmiştir, yarın tekrar Cenevre masasına oturdukları zaman Esad ekibinin diplomatik olarak da eli güçlenmiştir.
Gelişim çizgisine baktığımız zaman, şu anda bizim gördüğümüz, Esad Suriye'nin nüfus olarak yüzde 75'ini kontrol ediyor, topraklarının ise çok büyük bir bölümünü kontrol ediyor, birkaç şehir dışında tamamen Esad'ın kontrolüne geçmiş durumda. Bölgede çok ciddi, radikal toprak değişiklikleri oldu kontrol açısından.
Bakınız, normalde biz, muhaliflerin, bizim desteklediğimiz, İstanbul'da yedirip içirdiğimiz, toplantılar düzenlettiğimiz, planlar yaptırdığımız muhaliflerin Şam'a yürümesini beklerdik ama muhalifler bugün Türkiye'ye kaçıyor, muhalifler Türkiye'ye kaçıyor. Diğer taraftan, Esad'ın çekilmesini ve muhtemelen birkaç ülkeye, örneğin, Rusya'ya sığınmasını beklerdik, Esad Şam'da daha sağlam oturuyor. Suriye üniter bir yapıydı, üniter yapı olarak kalacağını düşünüyorduk, sadece Esad'ın değişeceğini düşünüyorduk ve Esad dışındaki bütün Baas sisteminin kalacağını, kalmasa bile Suriye'nin üniter olarak devam edeceğini düşünüyorduk, bugün Suriye paramparça oldu. Yarın Esad bütün topraklarda kontrolü sağlasa bile Suriye birlikte kalamayacak, yeni dinamikler çıktı. Bizim, müzakere heyeti olarak Riyad eksenli Yüksek Müzakere Heyetini Cenevre'ye gönderdiğimizde gördük ki aralarında bir anlaşma bile yok doğru dürüst, yamalı bohça gibi, birinin söylediğini diğeri tasvip etmiyor, böyle bir muhalefetten bahsediyoruz biz. Bu muhalefetin Cenevre'de Esad'ın karşısında bir başarı elde etmeyeceği zaten gidişinden belliydi.
Şimdi ne oluyor? Rusya tekrar Halep ile Türkiye arasındaki koridoru kesti. Bir harita göstermek istiyorum size, bakınız, bu haritada Halep çevrelendi, Halep ile Afrin arasında -doğudan Ruslar vurarak Afrin'le birleştirdi- çok dar bir alan kaldı. Muhtemelen Halep düşüyor. Biliyorsunuz, Halep'in yarısı şu an itibarıyla Esad rejiminin, diğer yarısı muhaliflerin elindeydi. Halep'ten büyük bir göç var, bir kısmı kuzeye gidiyor, bir kısmı batıya gidiyor, Halep boşalıyor. Muhtemelen, böyle giderse, Rusya bombardımanı devam ederse Halep de düşüyor. Biz, Emevi Camisi'nde Cuma namazına giderken Suriye ordusu Türkiye sınırına dayandı, 3-5 kilometre kaldı.
Biz basında ne görüyoruz birkaç gündür? Diyorlar ki: "1 Mart tezkeresinde yapılan hatalar Suriye'de tekrarlanmayacak." Yani ne demek isteniyor? Suriye'ye bir müdahale imasında bulunuluyor. Peki, biz bu müdahaleyi yaptığımızı varsayalım ve Suriye'ye girdiğimizi varsayalım, Amerika bizi desteklemiyor, iki konuda da bizimle ters düşmüş. Batı'nın bütün önceliği mülteciler olmasa Suriye'nin yüzüne bile bakmayacak. Kime güvenerek biz bu harekâtı yapacağız? NATO Anlaşması'na göre, kendi topraklarımıza dönük bir saldırı olması hâlinde NATO bizi koruyabilir. Peki, biz dışarıya çıktığımız zaman, orada bir çatışmaya maruz kaldığımız zaman NATO'nun gelip bizi koruyacağını mı zannediyoruz?
Avrupa Birliğinin Türkiye'yi mülteci kampına dönüştürme politikasına bir an önce son vermeliyiz. Çok aşağılık bir dil kullanıyorlar. 3 milyar euro para veriyorlar diye bütün burayı mülteci kampına çeviriyorlar. Kavimler Göçü mü bu ülke? Onun için, gerekirse bu parayı iade etmek lazım, başlarına çalmak lazım ve bunu iade edip almamak lazım çünkü biz bağımsızlıktan gelen bir ülkeyiz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Biz 3 milyar euroyla kendi vicdanımızı, haysiyetimizi, duruşumuzu satmamalıyız. Kaldı ki bu parayı bize doğrudan da vermiyorlar. Bunu, Birleşmiş Milletler kanalıyla vermek istiyorlar, başka ajanslar kanalıyla vermek istiyorlar, "cash" olarak getirip Türkiye'ye vermiyorlar. Dolayısıyla, bizim bu konuda da doğru dürüst bir politika takip etmemiz lazım. Mültecilere indirgemememiz lazım bizim AB'yle ilişkilerimizi. Sanki mültecilere iyi bakmazsak AB politikamızda ciddi bir sekte olacakmış gibi, zaten sekte var. Biz mültecileri niye bir daha ön şart yapmak istiyoruz, yeterince ön şart varken?
Bir başka konuya değinmek istiyorum. Amerika'yla, Batı'yla sadece Suriye konusunda ters düşmüyoruz, Irak konusunda da ters düşüyoruz. Nereden anlıyoruz? Başika'dan anlıyoruz. Biz Başika'ya asker gönderirken Amerika Birleşik Devletleri'nin tutumunu görmedik mi? Amerika Birleşik Devletleri Irak'a bizim müdahil olmamızı istemiyordu ve dolayısıyla orada bocaladık çünkü politika açısından küresel bir politika oluşturulurken dünyadaki genel gidişat, eksen de takip edilir, tek başına hareket edilmemesi gerekiyor. Bu konuda maalesef biz yeterince gündemi okuyamadık ve Amerika'nın tepkisini de değerlendiremedik.
Şimdi, Amerika seçime gidiyor. Amerika'nın Suriye'de bir çözüm yapıp seçime gideceğini düşünüyor muyuz? Suriye kaos içerisinde kalabilir. Peki, elde ne var? Elde kalan tek diplomatik çözüm var, o da zayıf, cılız. Bu diplomatik çözümü çalıştıracak kim? Amerika ve Rusya, büyük ülkeler, Batı ve bizler ama bu diplomatik çözümün şu anda şartları da ortadan kaldırılıyor arazideki gelişmelerle. Ve öyle bir noktaya getiriliyor ki Esad oturduğu zaman daha güçlü bir şekilde oturacak ve muhalifler daha cılız bir şekilde oturacak ve dolayısıyla bazı şartlar diğer tarafın koşulları dinlenmeden bertaraf edilerek dikte edilmeye çalışılacak. Dolayısıyla, bu konuda da, bizim, diplomatik çözüm konusunda da işi sağlama almamız gerekiyor.
Diğer bir konu Rusya'yla ilişkiler. Biz normalde Rusya'yla bu uçak düşürme hadisesinden sonra Suriye'de çok büyük bir alan kaybettik. Bugün Suriye'de uçak uçuramıyoruz. Niye uçuramıyoruz? Çünkü bir kaza hâlinde Rusya'yla karşı karşıya geleceğimizden korkuyoruz ve bu durumda bizim desteklenmeyeceğimiz hissi hâkim, Türkiye'nin yalnız kalacağı hissi hâkim. Nereden anlıyoruz? Suriye'deki mevcut durumdan anlıyoruz. Türkiye desteklenmeyecek, zaten desteklenmiyor. Desteklense bu zamana kadar, dört buçuk yıl bu savaş sürerken siz uluslararası toplumdan, Amerika'dan, Avrupa Birliğinden doğru dürüst bir adım atıldığını gördünüz mü? Peki, ne oluyor? Hükûmet yalnız, bütün yumurtaları Suudi Arabistan ve Katar'ın sepetine koymuş. Biz Suudi Arabistan ve Katar'la Suriye'de yeni bir sistem oturtmaya çalışıyoruz. Suudi Arabistan ve Katar kimleri destekliyor, hangi grupları destekliyor? Bu 17 kişilik Yüksek Müzakere Heyetini destekleyen, onun arkasında 116 kişi vardı; söyleyeyim birkaç tanesi: Ahrar El Şam. Kimdir Ahrar El Şam? Tekfiri, Selefi, Suriye'de İslam devleti kurmak isteyen silahlı bir grup. Ceyş el İslam kim? O da aynı şekilde, Suriye'de İslam devleti kurmak isteyen, silah zoruyla kurmak isteyen bir oluşum, bir terör örgütü esasen. Bakınız, "silahlı muhalif" deniyor. Ama, sonuçta yapı itibarıyla bu insanlar Suriye'ye mi demokrasi getirecek? Suudi Arabistan'ın kendi içinde demokrasisi mi var ki bunu Suriye'ye getirsin? Suriye, bizim, Osmanlı zamanındaki en önemli, Şam, ön önemli vilayetlerimizdi. Şam halkı küstü, Halep halkı küstü, bizim Humus'taki, Hama'daki halk küstü Türkiye'ye. Çünkü Türkiye burada askerî müdahaleye ve zorla bir rejim değişikliğine öncülük etti ve küstürdük bütün Orta Doğu halklarını.
Biz 1 Mart tezkeresine onay vermediğiniz için Irak'ta güçlüydük. Irak halkı bizi 1 Mart tezkeresini burada, Mecliste gömdüğümüz için destekliyordu. (CHP sıralarından alkışlar) Ama şimdi yeni tezkerelerden bahsediyoruz. Kime karşı yapıyoruz biz bunu? Müslüman bir halka karşı, yönetimi zalimmiş diye. Kimler ölecek orada? Bizim bu tür maceralardan uzak durmamız gerekiyor. Kesinlikle askerî çözümle bu işin halledilmeyeceğini artık anlamamız gerekiyor. Hiç kimse samimi değil, Türkiye böyle bir kaygan ortamda Orta Doğu'ya, Şam'a, başka yerlere asker gönderdiği zaman geri çıkışı olmayan bir maceranın içerisine girecek. Biz bu tür bir şeye kesinlikle karşı olacağız.
Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'nin tezlerini destekledi mi? Biz "uçuşa yasak bölge" dedik, destekledi mi? "güvenlikli bölge" dedik, destekledi mi? Onu desteklemeyen askerî müdahaleyi mi destekleyecek? Amerika Birleşik Devletleri bu konuda, Suriye konusunda maalesef bizimle doğru dürüst bir politika takip etmedi; biz bunu biliyoruz. Ama artık bunun da ifşa edilmesi gerekiyor. Giden bir yönetim, yeni gelecek başka bir yönetim ve muhtemelen Suriye dosyası onun elinde olacak.
Bizim dış politikadaki bu yalnızlığımızın kırılması lazım; onun için yeni bir dil, yeni bir lisan, yeni bir anlayış gerekiyor. Aynı düzenle sürekli başarı kazanıyoruz hikâyeleriyle bu işin gitmeyeceği belli. Suriye politikası çöktü; artık itiraf etme zamanı, gerçekle yüzleşme zamanı, buradan bir çıkış bulma zamanı. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'nin sınırına, Halep düştüğü zaman 600 bin kişinin geleceği söyleniyor. Başlı başına bu bile bir başarısızlık. Nerede konaklayacak bunlar? Türkiye'nin 3 milyon Suriyelisi var, neredeyse 1 milyon Iraklısı var. 10 milyar dolar para harcamışız biz. Kimseyi de memnun edemiyoruz. Ne yapacağız böyle? O zaman bütün sınırlarımızı açalım, dünyanın neresinde bir zulüm oluyorsa buna merhamet abidesi olarak Türkiye'nin mi hep şey yapması gerekiyor, hiçbir politikamız yok mu başka bizim sınır kapısı açma dışında?
Dolayısıyla, bu konuda gerçekçi olalım, birbirimizi kandırmayalım, bu ülke bizim, burası bizim vatanımız. Bu gelen insanların ne olduğu bile belli değil, hiçbir arama tarama yok. Kim bunlar? Nerede kalacaklar bunlar? Yarın, bunların terörist olmadığını kim iddia edebilir? (CHP sıralarından alkışlar) Güvenlik soruşturması mı yaptınız bunlara? Basit bir mahalleden diğer bir mahalleye giderken ikametgâh alıyorsunuz, başka şeyler alıyorsunuz. Bunlar elini kolunu sallayarak sahil kentlerine geldiler. Biz âdeta Kavimler Göçünü yaşıyoruz bu ülkede, her taraf Suriyeli kaynıyor ve bir çözüm var mı? Yok. Cenevre'deki görüşmelerde Türkiye masadan esasen dışlandı.
Şimdi, Uluslararası Suriye Destek Grubunun toplantısı olacak. En azından bir konu gündeme getirilebilir; o da, bizim canımızı direkt yakan, Suriye'de barış olduktan sonra Türkiye'deki Suriyelilerin geri dönüşüne ilişkin bir de yazım gerekiyor, bir plan gerekiyor. Bu konuyla ilgili hiçbir yazım yok. Sanki ilelebet Türkiye'de kalacaklarmış gibi bunlar takdim ediliyor. Bizim kaynaklarımız sınırlı. Biz kendi vatandaşımıza vermediğimiz ücretleri, kendi vatandaşımızdan esirgediğimiz kaynakları bu kadar hoyratça bütün Suriyelilere sorumsuz bir şekilde veremeyiz. Dolayısıyla, bu konuda sağlam durmalıyız biz ve mutlaka ve mutlaka uluslararası toplumla artık toparlanmalı ve birlikte hareket etmeliyiz.
Rusya Suriye'yi işgal etmiştir. Tartus'da, Latakia'da bunların limanları var, üsleri var, Şam'da, Humus'ta, Hama'da askerî birlikleri var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Rusya, Suriye hava sahasının çok büyük bir bölümünü kontrol ediyor. Neden bunu yapıyor? Çünkü şundan yapıyor: Bir stratejisi var, Türkiye'ye bir öfkesi var, dinmeyen bir öfkesi var. Şunu demek istiyor: Ben bütün muhalifleri yok edeceğim ama sizi, Esad rejimini IŞİD'le ve El Nusra'yla tercihe bırakacağım kimi tercih ediyorsunuz diye. Uluslararası topluma dikte etmek istediği bu ve büyük bir oyun oynanıyor burada.
BAŞKAN - Sayın Yılmaz, süreniz dolmuştur.
Teşekkür ediyoruz.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) - Bizim bu konuda mutlaka ve mutlaka dış politikayı tamamen gözden geçirmemiz gerekiyor. Bir parti anlayışıyla ben bu konuşmayı yapmıyorum, bunu bir vatandaş, bir yurtsever olarak yapıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)