Konu: | Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 35 |
Tarih: | 29.01.2016 |
HDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Bugün Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçesi konuşuldu, görüşüldü Plan ve Bütçe Komisyonunda. Orada iktidar partisinden bir milletvekili arkadaşımız, bütçe görüşmeleri sırasında eleştirisel bir yaklaşımla, Eş Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ'ın "Sırtımızı PYD'ye dayadık, sırtımızı YPG'ye dayadık." şeklinde yaptığı bir konuşmadan alıntı yaparak eleştirdi. Komisyon toplantısında vakit olmadığı için orada cevap verememiştim, şimdi buradan bu konuyu da cevaplayarak bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Eş Başkanımız, doğrudur, Suruç'ta, Kobani özgürleşmesinin kutlandığı bir günde bir konuşma yaptı, yaptığı konuşmada "Biz sırtımızı YPG'ye dayadık." diye ifade etti. Zaten bu ifadeyi kullandıktan sonra -sizin de hatırlayacağınız gibi- özellikle başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Sayın Başbakanın da, bazı milletvekillerinin de yaptığı değerlendirmeler oldu. Değerlendirmeler eleştirisel düzeyin zaman zaman dışına çıktı, bir tehdit, şantaj, hedef göstermeye kadar dönüştü. Ama ne olursa olsun, biz Halkların Demokratik Partisi olarak şöyle düşünüyoruz: PYD, YPG ve YPJ bize göre bir terör örgütü değildir. Biz, YPG'yi, PYD'yi, YPJ'yi bir terör örgütü olarak görmüyoruz. Bunu görmeyen sadece biz değiliz. Örneğin Fransa, YPG'yi, PYD'yi en üst düzeyde yani Cumhurbaşkanlığı düzeyinde Elysees Sarayı'nda misafir etmiştir, konuk etmiştir. PYD Eş Başkanı Sayın Asya Abdullah, yine YPG komutanlarından bir kadın askerî kıyafetleriyle Fransa'ya gitmiş, Elysees Sarayı'nda Cumhurbaşkanlığı tarafından en üst düzeyde ağırlanmıştır.
Yine bugün PYD'yi, YPG'yi ABD terör örgütü olarak görmemektedir. İşte, en son, ABD'li bir yetkili Türkiye'ye geldiğinde, ısrarla Sayın Başbakan "Bizim için PYD ile PKK aynıdır, bizim için PYD, PKK, IŞİD aynıdır. O nedenle, biz, PYD'nin Cenevre'deki görüşmelerde yer almasını istemiyoruz, kabul etmiyoruz." demesine rağmen ABD "Biz, PKK'yi terör örgütü olarak görüyoruz ama PYD'yi, YPG'yi terör örgütü olarak görmüyoruz." demiştir. Yani sizin PYD'yi, YPG'yi terör örgütü olarak görme durumunuz, tanımlama durumunuz olabilir. Demek ki "terör" tanımı, "terörizm" tanımı herkes için ayrı ayrı, herkes için farklı farklı. Sizin terör örgütü olarak gördüğünüz bir yapılanmayı bir başkası terör örgütü olarak görmüyor. Dünyada da zaten bu konuyla ilgili yapılmış tam bir tanımlama yok. O nedenle, yani bizim yaptığımız bu konudaki değerlendirmelere böyle açıktan, cepheden ağır bir dille, eleştirisel bir dille saldırmak, YPG'nin, PYD'nin, YPJ'nin terörist bir örgüt olduğunu göstermez. Yani bu konuda çok çabalıyorsunuz, çok çalışıyorsunuz, böyle dört bir koldan bir çalışma yürütmeye çalışıyorsunuz ama buradan sonuç alamazsınız.
Şimdi ben şunu söylüyorum: Biz, PYD'ye, YPG'ye neden terör örgütü demiyoruz, neden terör örgütü olarak görmüyoruz? Bu çok önemlidir.
Bakın değerli arkadaşlar, 19 Temmuz 2012'de Suriye'deki iç savaşta, orada yaşayan Kürtler yani Rojava'da yaşayan Kürtler ne Esad'ın yanında yer aldılar ne de diğer güçlerin yanında yer aldılar, kendileri üçüncü bir yol, üçüncü bir çizgi izlediler ve özgürlük devrimlerini 19 Temmuz 2012'de ilan ettiler. Suriye'deki Kürtler kadar Esad'dan çekmiş, Esad rejiminden çekmiş başka bir halk topluluğu var mıdır orada?
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Şu anda berabersiniz ama.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Dilleri yasaklanan Kürtlerdir, kimlikleri verilmeyen Kürtlerdir; üniversiteye gidemeyenler, okuyamayanlar, eğitim görmeyenler Kürtlerdir. Kendilerine bu kadar büyük zulmü yapan, bu kadar büyük asimilasyon politikasını uygulayan Esad rejimiyle mi birlikte olacaklar? Beklenti nedir? Beklenti şuydu: PYD, YPG özgürlük devrimlerini ilan ettikten sonra Esad rejiminin burada ilan edilen özgürlük devrimine saldırmasıydı, beklenen oydu ama beklenen olmadı, öyle olmadı. Kim saldırdı? 2012'ye bir bakın. El Nusra, El Kaide çeteleri geldiler, Rojava'da Kürtlerin oradaki halklarla birlikte; Alevilerle, Süryanilerle, Keldanilerle, Araplarla birlikte ortak ilan ettikleri bu devrime saldırmaya başladılar. Bütün bunları yaparken de nereden güç aldılar biliyor musunuz? 2012 yılında -en az iki ayımı, üç ayımı Ceylânpınar'da geçirmiş bir kişi olarak söylüyorum- evet, bizim Ceylânpınar sınırından rahatlıkla gelip geçerek, onların gelip geçmesine imkân sağlandığı için lojistik desteklerini, her türlü desteklerini çok rahat alabildikleri, sağlayabildikleri için buradan aldıkları güçle Ceylânpınar sınırını, oradaki kapısını âdeta komşu kapısı gibi kullanarak orada, gittiler, Kürtlerin ilan ettikleri bu kendi kendilerini yönetmeyle ilgili devrimlerine saldırmaya başladılar, ortadan kaldırmaya çalıştılar yani oradaki Kürtlerin kazanımlarına göz diktiler. Niye böyle yaptılar sizce? Bunun bir nedeni olmalı, değil mi? IŞİD'in, El Kaide'nin orada ne işi var? Niye Kürtlerin ilan ettiği bu devrime, bu özgürlük devrimine bu kadar karşılar? Müslümanlığı temsil etmiyorlar mı, demiyorlar mı "Biz en katıksız Müslüman'ız."? Kendilerini İslamiyet'in temsilcisi olarak görüyorlar. Orada bir halk, ezilen, sömürülen bir halk; dilini konuşamıyor, kimliğini konuşamıyor, yaşam hakkı bile tanınmıyor; bir fırsat doğmuş, özgürlüklerini ilan etmişler ama bakın, gelin, orada bu halka saldırıyorlar. Bu halk ne yapsın? Kendi kendini savunmayacak mı?
7'den 70'e Rojava halkı örgütlendi, oradaki Kürtler diğer halklarla birlikte örgütlendi; işte, "YPG" dediğimiz, "YPJ" dediğimiz, çoğunluğu 18 yaşında, 20 yaşında, 25 yaşında gençlerden oluşan halk savunma birliklerini kurdular ve şu anda sayısı 75 bin. Evet, Rojava'daki halk savunma birliklerinin sayısı 75 bin ve 75 bin kişilik, artık, diyelim, küçük bir orduyla Kürtler kendilerini insanlık düşmanlarına karşı, IŞİD'e karşı koruyorlar, mücadele ediyorlar ve bu mücadele bütün dünya tarafından da onaylandı. 1 Kasım, Dünya Kobani Günü olarak ilan edildi. Özellikle Kobani'de 18 yaşında, 20 yaşındaki genç kızların kendilerini ölüme atarak, feda ederek IŞİD'e karşı mücadele edişlerini tüm dünya hayranlıkla izledi, özellikle kadının böyle bir mücadele içerisinde yer almasını. Öyle değil mi? Dünyada nerede böyle bir kadın var? O vahşi çetelere karşı elinde silahıyla toprağını koruyacak, kendini koruyacak; var mı böyle bir kadın tipi? Yok.
Şimdi, böylesine bir mücadeleyi yürüten bir halka, bu halkın örgütlü yapısına... PYD nedir? Bizim gibi bir partidir. Rojava'da kurulmuş, siyasal, demokratik amaçlarla çalışan bir partidir. IŞİD'in saldırısından sonra halk savunma birlikleri kurulmuştur, onun da adı YPG'dir
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) - Partinin ordusu olur mu?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Kürtler kendi kendilerini, oradaki halklar kendi kendilerini savunmak için bir örgüt kurmuşlardır. Nasıl onu terörist bir örgüt olarak tanımlayacağız? Öyle bir şey yok.
Şimdi, oradaki halkın kazanımları bizzat AKP Hükûmeti tarafından Cenevre'de yapılan görüşmelerle, PYD'nin görüşmelere alınmaması için çalışılarak ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu doğru bir şey değildir arkadaşlar. Suriye'deki Kürtler tıpkı Güney Kürdistan'daki Kürtler gibi, oradaki yönetim gibi Türkiye'nin dostudur. Zamanın birinde Türkiye, Güney Kürdistan yönetiminin orada federal bir yapı oluşmamasına karşın çok mücadele etti, oradaki liderlere karşı ağza alınmayacak her türlü hakaretleri yaptı ama bakın bugün Türkiye, ihracatının yüzde 30'unu Güney Kürdistan'a yapıyor. Habur Sınır Kapısı kapandığı zaman Kayseri'de ticaret duruyor, üretim duruyor. Habur Sınır Kapısı kapandığı zaman Konya'da ticaret duruyor, turizm duruyor, her şey duruyor çünkü bugün Türkiye'de orta sermaye; evet, Kayseri sermayesi, Konya sermayesi, İç Anadolu sermayesi, hepsi Güney Kürdistan'a yapılan ihracat üzerinde çalışıyor.
Bakın, hangi noktadan hangi noktaya geldik. Dünyadaki her gelişmeyi Türkiye, Türkiye Hükûmeti kontrol edemez. Siz isteseniz de istemeseniz de Suriye'de Cenevre görüşmelerinden sonra demokratik bir Suriye'nin kurulması için bir adım atılacak. Orada Kürtler siz isteseniz de istemeseniz de kendi kendilerini yönetecek bir statü elde edecekler; onu da "demokratik özerlik" olarak tanımlıyorlar, "öz yönetim" olarak tanımlıyorlar, Suriye'nin bütünlüğü içerisinde Suriye'de yaşayan bir halk olarak oradaki halklarla birlikte kendi kendilerini yönetmek istiyorlar. Cenevre görüşmelerinden çıkacak sonuç da budur, bu çıkacak, farklı bir şey çıkmayacak, ABD'nin de istediği bugün budur, Rusya'nın da, Çin'in de istediği budur, bu çıkacak. İşte, orada Kürtler kendi kendilerini yönetmek hakkına sahip olduktan sonra, Türkiye -hangi Hükûmet olursa olsun- oradaki özerk yapıyla ilişki kurmak durumunda kalacak. Nasıl bugün Kürt Federe Hükûmetiyle yakın ilişkilerimiz varsa, nasıl bugün Sayın Barzani Türkiye'ye gelip Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kendi bayrağını, Kürdistan bayrağını oraya dikerek, koyarak oturuyorsa, görüşüyorsa, diplomatik ziyaretler yapıyorsa çok değil bundan üç beş yıl sonra aynen Rojava'daki Kürtler de oradaki demokratik, özerk yönetim de aynı koşullarda Türkiye'ye gelecek, hepimiz bunu yaşayacağız, göreceğiz.
MURAT DEMİR (Kastamonu) - Ya, burası Suriye Parlamentosu mu?
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Vallahi ya, Suriye Parlamentosu mu burası? Ne anlatıyorsun ya?
MURAT DEMİR (Kastamonu) - Burası neresi?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Bir dakika...
Türkiye bugün yakılıp yıkılan Suriye'de en büyük, ekonomik anlamda pay sahibi olacak. Türkiye'deki bütün müteahhitler nasıl bugün Güney Kürdistan'a gidiyorlar, yarın oraya gidecekler. Türkiye, ihracatının yüzde 10'unu, 15'ini de oraya yapacak. O nedenle şimdi biz diyoruz ki Türkiye'nin çıkarları buradadır. Türkiye'nin çıkarları demokratik Suriye'nin oluşmasında, oluşacak demokratik Suriye'de de Kürtlerin kendi kendilerini yönetecek öz yönetimin desteklenmesindedir. Eğer böyle olursa...
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Beraber mi kuracaksınız?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Öyle değil, öyle değil; bunlar böyle yaşanacak görülecek. Geçmişten örnek verdim size yani işte, Kürt Federe Hükûmetini Irak Kürdistanı'na örnek verdim, burası da böyle olacak. O nedenle, böyle cepheden, çok karşı çıkmaya gerek yok.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Kimlerin güdümünde yapıyor acaba PYD bunları?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Hep birlikte demokratik Suriye'yi, oradaki Kürtlerin kazanımlarını Türkiye'nin demokratik geleceği açısından da ben desteklememiz gerektiğini düşünüyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Rusya'yla mı ortak yapıyor, Amerika'yla mı ortak yapıyor, İran'la mı ortak yapıyor, kim var arkanızda?
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - O nedenle Cenevre görüşmeleri bir kez daha ertelendi.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Sanmayın orada onlara yaşam hakkı tanıyacaklarını.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Biliyorsunuz, bugün Cenevre'deki görüşmeler yapılacaktı, yapılmadı.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Piyon olarak kullanacaklar sonra da bir kenara atacaklar, kukla yapacaklar sizi orada, devam edin.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Birleşmiş Milletler on beş gün veya daha sonraki bir tarihe ertelediler Cenevre görüşmelerini. Umuyoruz ve diliyoruz ki on beş gün, yirmi gün sonra yapılacak olan bu Cenevre görüşmelerinde şu anda PYD'nin de içinde olduğu demokratik Suriye Meclisi de orada temsiliyet düzeyinde yer alacaktır ve demokratik Suriye'nin şekillenmesinde demokratik Suriye Meclisinin de rolü olacaktır diyorum.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Esad'la kol kola gidersiniz artık. Zaten Esad'ın güçleriyle beraber katliamları yapıyorsunuz, her türlüsünü. Beraber kol kola gidersiniz, kol kola, şimdi gittiğiniz gibi.
NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)