| Konu: | Hükümlülerin Nakline Dair Sözleşmeye Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 29.01.2016 |
HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, evet, tutukluların nakliyle ilgili konuşmada şunu ifade edeyim: Gerçekten, Türkiye'de bütün il ve ilçeler cezaevleriyle doldu, düşünce özgürlüğünün olmadığı, insanların kendisini özgürce ifade etmediği ve düşüncelerini söylemekte serbest bir iradeye sahip olamayacağını ifade eden Türkiye'nin, ne yazık ki, cezaevlerinde de bir baskı unsuru hâline geldiğini ifade edebiliriz. Bugün cezaevi koşullarını ifade ettiğimizde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye'nin en fazla mahkûm edildiği, düşünce özgürlüğüdür. Bugün Türkiye'de düşüncesini özgürce ifade eden akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler, belediye eş başkanları, Meclis üyesi, kadın aktivistleri, gençlik tamamen düşüncesinden dolayı tutuklanıp cezaevlerine gönderilmektedir. Sadece cezaevlerine göndermekle yetinmeyen aynı zamanda yargılama sistemini... Diyarbakır'da olan yargılama sistemi, cezaevine girmesi gerektiği süreçlerde de ne yazık ki başka illere sürgün edilmektedir. O kadar keyfî uygulama var ki, hukukun, Anayasa'nın çiğnendiği o kadar durum tespiti yapabiliriz ki size keyfî uygulamalarla cezaevlerinde uygulanan tecrit, cezaevlerinde uygulanan işkence, cezaevlerinde özelde de kadın tutsaklara uygulanan çıplak aramadan tutalım... Gerçekten de kadın tutsaklar ve genel siyasi tutsaklara uygulanan ayrımcılıkları bir kez daha buradan ifade etmek istiyoruz.
Şu anda Türkiye'de yerel yönetimlerde seçilen belediye eş başkanları, basın açıklamasına katıldığı için ömür boyu hapse mahkûm ediliyor, o da yetmiyor, bir sürü cezalar ve sürgünlerle karşı karşıya kalıyor. Şu anda seçilmişlerin cezaevinde olması, Türkiye için bir ayıptır. Seçilmişlerin sürgün edilmesi, işkence görmesi, cezaevlerinde bekletilmesi ve yargılamasının bile ertelenmesi bir ayıptır. Evet, 2009'da siyasi soykırım operasyonuyla KCK tutuklamaları söz konusuydu, o zaman şu söylendi: "Ne yapalım, biz 1990'lı yıllar gibi katledelim mi, yoksa tutuklayalım mı? Tutuklayacağız tabii." 10 bin Kürt siyasetçisi cezaevine bırakıldı, sonradan hiç ifadeleri bile alınmadan cezaevlerinden tahliye edildi. Yargılamaya daha yeni başlandı, KCK ana davasında yargılamalar daha yeni bugün başladı. 2009 nerede, 2016 nerede? Türkiye'de hukuk sistemi çökmüş durumdadır. Bu kadar haksız ve hukuksuz uygulamalarla birlikte, bulunduğu aile ortamından başka bir ile nakledilmesi, bir sürgünü yaşatması, aslında AKP Hükûmetinin ileriye sürmüş olduğu aile bütünlüğünü ne kadar da düşündüğüne ait bir anlayışı ifade ediyor. Aile bütünlüğü içerisinde olmayı düşünen AKP Hükûmeti, siyasi tutuklulara sıra geldiğinde, Diyarbakır'da yargılanması gerekeni, cezaevinde kalması gerekeni başka bir ile sürgünle ne yazık ki aile bütünlüğünü ortadan kaldırmış oluyor.
Ben şunu ifade edeyim ki cezaevlerindeki 60 yaşında, 70 yaşında hasta tutsakların durumunun bir an önce iyileştirilmesine ilişkin bir taahhüt vardı ama bu taahhüt yerine getirilmedi. Adli tıp raporlarına rağmen, tahliye kararı olmasına rağmen, adli tıp raporuna göre cezaevlerinden tahliye edilenlere daha sonrasında tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. Oysaki sağlık sorunlarından dolayı cezaevinde kalmasının doğru olmadığı ve cezaevinde yaşamının tehlikede olduğu raporuna rağmen cezaevinden çıktıktan altı ay sonra karar değiştirildi ve tekrar cezaevine gönderilen hasta tutsaklar...
Ben isim vererek birkaç şey söyleyeceğim. Makbule Özbek, 65 yaşında; şeker, tansiyon, kalp, birçok hastalığı var. Basın açıklamasına katıldığı için tutuklanmış ve on yıl cezaevine bırakılmış. Biz daha önceki torba yasada da ifade ettik, bugün yine tekrar ifade ediyoruz: Cezası bir yılın altına düşmesine rağmen Makbule ana, hâlâ cezaevinde tutuluyor. Oysaki Ceza İnfaz Kanunu'na göre, açık cezaevine çıktıktan sonra normalde tahliye olması gerekiyor ama kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanması gerekirken, ne yazık ki her zaman olduğu gibi kadınlar bazı haklardan daha az yararlanmak zorunda bırakılıyor çünkü öyle bir imkân kadınlara sunulmuyor. Ne deniliyor? "Cezaevine girdin, orada yaşamını yitireceksin." Kaç hasta tutuklu şu ana kadar cezaevinde yaşamını yitirdi, bunları öğrenmek istiyoruz.
İkincisi: Cezaevlerine ilişkin şunu söyleyeceğim: Evet, cezaevindeki siyasi tutukluları ziyaret etmek isteyen grubumuzdan milletvekillerinin ne yazık ki cezaevlerine bile girişi engelleniyor. Oysa, bütün partilere eşit davranması gereken Hükûmetin, Adalet Bakanının cezaevine gitmek isteyen HDP'li milletvekillerine cezaevi kapıları kapatılıyor, böyle bir imkândan yararlanması sağlanmıyor. Avukat arkadaşlarımız daha rahat cezaevlerine girecekleri dönemlerde, şimdi milletvekili oldular ama cezaevlerine hiç kimseyi görmeye gidemiyorlar. Ama, hiçbir parti, bu ayrımcılığın niye yapıldığına dair bir soru sormadı. Yani, siz cezaevlerinde uyguladığınız ortamı, uyguladığınız tecridi bir kez daha sorgularsanız, bence bir empati kurarsanız, bu Meclis çok daha iyi çalışacaktır. Ama, şunu söyleyeyim ki: Cezaevlerindeki ayrımcı tutumunuz sizin bundan sonraki sürecinizi de daha net belirleyecektir.
Evet, daha önce de söyledik: Belediye eş başkanlarımız, basın açıklamasına katıldığı için tutuklandı. Belediyelerin demokratik özerklik projesinde öz yönetimin oluşturulması, yetkinin belediyelere verilmesi konusunda uluslararası sözleşmelere bile uymayan, çekince koyan bir devlet anlayışı söz konusu. "Özerklik" ve "yerinden yönetim" dediğimizde bu kelimelerin de neredeyse ortadan kaldırılacağı duruma gelmiş durumdayız.
Çok net söyleyeyim, bugün tartışıldı, tekrar ifade edeyim, bu parlamenter sistemin, bu Parlamentonun çalışmasına izin verilmemesinin aslında ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Parlamentonun tatil edilmesi ya da işlevini yerine getirmemesi aslında sorgulanması gereken bir durumdur.
Peki, düşünce özgürlüğü üzerinden ifade ediyorsak, parlamenter sistem, demokratik özerklik ya da başkanlık sistemini, neden hepsini birlikte eşit olarak tartışmıyoruz? Neden hepsini birlikte Türkiye'de, Türkiye kamuoyuyla birlikte ortak tartışamıyoruz? "Demokratik özerklik" dediğimizde "Dünyayı başınıza yıkarız." diyor Cumhurbaşkanı. Oysaki ben sormak istiyorum, bu dünyada demokratik özerklik modelleri çok fazla. O zaman dünyayı bir bütün yıkmak gerekiyor. Örnek vereceğim, sadece birkaç yerden örnek vereceğim. Aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanının daha önceki konuşmasından da örnek vermek istiyorum. Örneğin, kendisine sorulan bir soruda şu cevabı veriyor: "Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nde 27 etnik grup yaşamaktadır. Bu etnik grupların da varlıklarının tanınması gerekir." Bu durumda Kürtlerin de eyalet sistemiyle benzer bir sistemle yaşayabileceğini ifade ediyor.
Ben eyalet sisteminin, otonominin, demokratik özerkliğin, kanton sisteminin korkulmaması gereken bir şey olduğunu bir kez daha söyleyeyim. Bunlar bölünme, parçalanma düşüncesi değildir. Bunların tam da birlikte yaşamanın, birlikte demokratik bir siyasetin, tüm Türkiye için gerçekleştirilen bir sistem olduğunu ifade etmek istiyorum. Demokratik özerklik, sadece Kürtlerin istediği bir sistem değildir. Demokratik özerklikte herkesin kendisini, yerelini, ilinde, ilçesinde özgürce ifade etmesi ve özgürce nasıl yaşamak istediğine karar vermesidir. Bu, Karadeniz için de geçerli, Diyarbakır için de, Aydın için de, Ege için de, Hakkâri için de, İstanbul için de geçerlidir.
Özerk yapılı devletlerin örneklerini vermek istiyorum: Avustralya'da 9 eyalet mevcuttur, Avustralya 9 eyaletten oluşmaktadır. Azerbaycan Cumhuriyeti de -rayon adı verilen- 59 rayon bölgesinden oluşmaktadır, 11 şehri özerk bölgelerdir. Yine, Fransa'da il yerel yönetimleri ve belediyelerde özerk bölgeler ve özerk yerel yönetimler vardır. Gürcistan'da 2 özerk cumhuriyet vardır. İran da 30 eyalete ayrılmıştır. İspanya'da 17 özerk bölge vardır. Bunların hepsini tek tek isimleriyle söyleyebiliriz. İsviçre de yine aynı şekilde 26 eyaletten oluşmaktadır. İtalya da yine idari yapı ademimerkeziyetçi bir sistemin hâkim kıldığı bir yapıdır. Yine, aynı zamanda Kazakistan'da da idari yapıda 14 eyalet mevcuttur. Yine, Kırgızistan da 7 idari bölgeye ayrılmıştır. Yine, Özbekistan'da da aynı durum söz konusudur. Pakistan da yine aynı şekilde 5 eyaletten, 11 ilden meydana gelmektedir. Romanya da, yine, idari bölümler, eyaletler ve kentler, komünler biçiminde kendisini örgütlemiş ve yönetim şeklini oluşturmuştur.
Bunları daha fazla artırabiliriz. Gerçekten hiç kimsenin demokratik özerklikten, öz yönetimden, kendisini yönetmesinden korkmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu bir düşüncedir, tartışılır, siyaseten de, genel olarak da tartışılır ve bu, Anayasa çerçevesinde ele alınır. Bu, demokratik bir ülkenin olmazsa olmazlarından biridir. Eğer biz eşitlikçi, demokratik ve özgür bir ülkede yaşamak istiyorsak o zaman herkesin kendisini içinde hissedeceği bir anayasa çalışmasıyla bunları gerçekleştiririz. İşte uluslararası sözleşmelerde de bunlara riayet edilmesi gerekir.
Şimdi, uluslararası sözleşmelere riayet etmeyerek, AİHM kararlarını hiçe sayarak ya da AİHM'nin ağırlıklı olarak düşünce özgürlüğünden kaynaklı Türkiye'yi mahkûm etmesi karşısında sadece "Biz parasını öderiz, işin içinden çıkarız." demekle bu işin içinden kurtulamazsınız. Yani biz şurada "Hem demokratik özerkliğin, öz yönetimin, aynı zamanda yerellere, özelde de belediyelere yetkilerin verilmesi" derken sadece Diyarbakır'ı, Ankara'yı, İstanbul'u, Mardin'i veya Van'ı kastetmiyoruz. Tüm Türkiye'de yerel yönetimler de kendi özerk yapısını oluşturmalı, yerelin kaynaklarının yerel yönetimler üzerinden geliştirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
Biz bu sorunları çözmek istiyorsak yerel yöneticileri, belediye eş başkanlarını tutuklayarak çözemeyiz. Belediye eş başkanları düşünceleri uğruna, belki bugün düşündükleri şeyleri ifade ettikleri için cezaevindeler ama yarın onların da aynı KCK operasyonunda olduğu gibi, diğer operasyonlarda olduğu gibi suçsuz bir şekilde alındıklarının kanıtı ortaya çıkacaktır ve bunların hepsi de AİHM'de Türkiye'ye geri dönecektir.
Şimdi, bugün akademisyenler, gazeteciler, hukukçular gözaltına alınıp tutuklanıyorsa, sorgulanıyorsa, YÖK'ü göreve çağıran akademisyenlerin millî eğitimlerde ya da üniversitelerde, burada eğitim görmesi ya da bu akademisyenlerin burada seminere ya da panele katılması engelleniyorsa bu ülkede demokrasiden bahsedemezsiniz, özgürlüklerden bahsedemezsiniz. Eğer bir ülkede demokrasi ve özgürlüklerden bahsetmek istiyorsak o zaman herkesin özgürce kendisini ifade edeceği, düşüncesini ifade edeceği bir ortamın sağlanması gerekecektir.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Bölücülük hariç, bölücülük hariç.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Herkesin kendisini nasıl hissediyorsa, nasıl düşünüyorsa özgürce ifade etmesi gerekiyor. Eğer demokrasinin olmazsa olmazı diyorsak, o zaman demokrasiler de parmak kaldırmak değil, buradaki arkadaşların sadece ellerini kaldırmasıyla bir demokrasi gerçekleşemez. Burada eğer düşüncemizi özgürce ifade edip bu özgürce ifade edilen düşünceler üzerinden bir demokrasi geliştiremiyorsak, özgürlükleri geliştiremiyorsak, oluşturamıyorsak burada bir problem var demektir. Onun için bir kez daha ifade ediyoruz, biz, burada ve birçok yerde düşüncelerini ifade eden Kürt siyasetçiler ağırlıklı olmak üzere yargılanmasını, tutuklanmasını kınıyoruz, bunu Türkiye'nin bir ayıbı olarak görüyoruz ki zaten AİHM'de de birçok davada çok net olarak Türkiye'nin bu konuda mahkûm edildiğini biliyoruz. Bu, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesinin önündeki en büyük engellerden, nedenlerden biridir.
Biz uluslararası sözleşmelere imza atıyoruz ama uluslararası sözleşmelerde imza attıklarımızın, taahhüt ettiklerimizin de arkasında durmuyoruz. İstanbul Sözleşmesi, CEDAW Sözleşmesi, kadına yönelik şiddette, kadına yönelik ayrımcılıkta, eğitim ayrımcılığında bunların hangisine uymuşuz da, imzalamışız da bugün sözleşmeleri dile getiriyoruz?
Yine, demokratik özerklik çerçevesinde yerel yönetimlere inisiyatif verilmesine ilişkin, Hükûmet programında, uluslararası sözleşmelerde özerklik geçiyor diye... Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nda özerklik geçtiği için yerel yönetimler şartı olarak geçiyor. Yani biz, ifade ettiğimiz, literatürde geçen her şeyi kendimize göre yorumlamak yerine literatüre göre ve ifade özgürlüğüne göre değerlendirmek zorundayız.
Şimdi, bizler çok net şunu görmeliyiz: Türkiye'de Karadeniz'dekiler HES'lerin kendi zeytin bahçelerini, doğalarını katletmesine izin vermediklerini söylediler, HES yapılmasına izin verilmediğini ifade ettiler.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Karadeniz'de zeytin bahçesi yok, fındık bahçesi var.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Havva anayı hepimiz çok yakinen tanırız. Gezi direnişini biliriz. Biz, bu HES'lere Karadeniz'de nasıl karşı çıkılıyorsa, bugün aynı zamanda Hasankeyf için de...
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Karadeniz'de zeytin yok, zeytin.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bugün bizim çok net ifade ettiğimiz, bugün aynı zamanda Hasankeyf'in de...
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Hamsi var, kivi var.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Ben zeytinin nerede olduğunu biliyorum. Sizi Derik'e davet ediyorum. Esas zeytin, Türkiye'nin en önemli yerinde, Derik'te vardır. Gelirsiniz, Derik'te... Aydın'da bile yetişmeyen zeytin Derik'tedir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim, lütfen.
Sayın Demirel, Genel Kurula hitap edin lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Buyurun, sizi oraya davet edelim, dünyanın en ünlü zeytinidir, adı da hılhalidir. Yani eğer bunları bilmiyorsanız, biz burada bunları anlatmasını da biliriz.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Bunun Karadeniz'le bir ilgisi yok.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Derik'te bunları çok net görebilirsiniz. 9 çeşit zeytin vardır, en önemlisi de hılhalidir. Bunu Derik dışında başka yerde de bulamazsınız. Yani hangi ülkede, hangi ilçede, hangi ilde neyin yetiştiğini çok iyi biliyoruz. Aydın zeytini de Bergama zeytini de Derik zeytinine yetişemiyor. Ama ben şunu ifade edeyim ki...
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Bergama Karadeniz'de değil, değil.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bir dakika...
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Bergama Karadeniz'de değil.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Yani siz anlamak istemiyorsunuz, o yüzden söylüyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim, lütfen.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Havva ana Karadeniz'de HES'lere karşı çıktığı için...
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Karadeniz'de vatanseverler var. Karadeniz'de vatansever insanlar var.
ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - ...yine Aydın'da zeytin ağaçlarının sökülmesine izin verilmediği için, yine her yerde doğa tahribatı gerçekleştirdiğiniz için insanlar ekolojiye önem vererek, ekolojiye sahip çıkarak bunu gerçekleştiriyor. Ama ekolojik tahribatı ürettiğiniz ve gerçekleştirdiğiniz sürece ülkeyi kalkındıramayacaksınız diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)