Konu: | Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 35 |
Tarih: | 29.01.2016 |
HDP GRUBU ADINA TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, ülkemizin bu kadar can yakıcı bir sorunu varken şirin gözükmek adına yaptığımız uluslararası sözleşmeler, bizi ne kadar daha parlak bir duruma sokar, doğrusu tartışılır. Ve konuşacağım konuya geçmeden önce, bu, günlerdir konuştuğumuz ambulans konusunda son olarak şunu belirtmek istiyorum ben, en azından kendi adıma söyleyeyim: Bizler günlerdir HDP Grubu olarak sizlerin vicdanına ve insani olarak bakış açılarınıza seslenmeye çalışıyoruz. Ama, bir gerçeklik var ki şunu bilmemiz lazım: Şu an bulunduğumuz Parlamento insani ve vicdani boyutundan ziyade hukuk devleti olmanın verdiği bir sonuçla bir araya gelmiş bir Parlamentodur. Dolayısıyla, yasama ve denetim faaliyetlerinin en uygun şekilde yapılmasının takibinin sağlanması gerekmektedir ve yasama faaliyetlerinde bizler çıkardığımız yasalarla birlikte yaşama hakkının korunmasını savunurken bu korunmadığı takdirde, bu anlamda, yine, Parlamentonun denetim faaliyetini göstermesi gerekir. Aslında bizim temel olarak bu Parlamentodan beklentimiz budur. Yani, bu devletin, hukuk devletinin gerekliliği olan hukukun uygulanması, uygulanmadığı takdirde niye uygulanmadığının sorgulanması ve çözüme kavuşturulmasıdır. Ve bizler HDP Grubu olarak ya da diğer muhalefet partileri olarak çıkıp burada eleştirilerimizi, itirazlarımızı dile getiriyoruz. Ve sizlerin yaklaşımı da sanki Türkiye'de her şey güllük gülistanlık, hiçbir eksiklik yok da bizler öylesine eleştiriyoruz başka bir durum yokmuş gibi. Keşke öyle bir durum olsaydı da bizler bu mevcut bütün durumlara itiraz etmeseydik. Yaşam hakkından tutun ifade özgürlüklerine, basın özgürlüğüne bütün özgürlükler ne yazık ki şu an bertaraf durumdadır, neye el atsak elimizde kalıyor. Bunun da neticesi olarak şu an karşı karşıya bulunduğumuz korkunç bir savaş gerçekliği var ne yazık ki. Evet, bunu kabul etmeyebilirsiniz, "Savaş değildir." diyebilirsiniz ancak hiç kimse, hiçbir şahıs, hiçbir parti binlerce askeriyle, tankıyla, topuyla bir kentin bombalanmasını başka bir şekilde açıklayamaz, bunu görmemiz gerekir.
Nasıl bu duruma geldiğimize bakarsak, aslında, bu savaşın sorumluluğunu ısrarla HDP'ye yüklemeye çalışanlar... 7 Hazirana dönelim bizler, 7 Haziranda biz HDP olarak seçime parti olarak girme kararı aldık ve dedik ki: "Faşist darbe anayasasının koyduğu barajı yıkıp Meclise girip demokratik bir siyaset yürütüp Türkiye halkları adına verdiğimiz sözleri tutacağız." Bizim iddiamız, söylemimiz ve hâlâ arkasında durduğumuz buydu. Ancak, on üç yıldır iktidarda olan AKP iktidarı, kendi bulunduğu koşullar gereği tabii ki bunu kabul etmedi. Bir seçim kampanyası yürütüldü, sonuç olarak HDP barajı aştı ve AKP iktidar olamadı. Şimdi, zaten HDP barajı aşmışken ve mevcut konumuyla, vekil sayısıyla demokratik siyaseti yürütmeye hazırlanırken neden bir savaş çıkarsın; öte taraftan, iktidar olamamış, on üç yıllık iktidarlığını elden bırakmış ya da kaybetmiş bir partinin öfkesi dururken? Ve o günden bugüne ısrarla "Orada hendek var." diye meşrulaştırarak çocuğu, kadını, genci demeden, yok etme üzerine bir politika yürütülürken... Hendeğin olmadığı dönemleri de çok iyi biliyoruz.
Bakın, 7 Haziran sonrası... Ben Van Milletvekiliyim. Hâlâ, hâlihazırda, biliyorsunuz ki Van'da hendekler yok. Bizler gözlerimizle halkın düğünlerine onlarca gaz sıkıldığını gördük, insanların o düğünleri iptal ettiğini gördük. Bugün çok net şunu görüyoruz: Çıkardığınız iç güvenlik paketinin bu hazırlanmış savaş konseptine bir yatırım olduğunu bir kez daha gördük. Basını tekleştirdiniz, tek elde toplayıp sadece istenilen haberler dışında hiçbir haber yapılmamasını dayattınız. Yapmayanlara gerekenleri yaptınız zaten, kayyumudur, şudur, budur. Sokaklarda demokratik bir şekilde protesto hakkını kullanmak isteyenleri orantısız bir güçle, protestolarla, gözaltılarla susturmaya çalıştınız. Belediye eş başkanlarını ya uzaklaştırdınız ya tutuklattınız. Yargı deseniz, yine güçler ayrılığının bitimi ifadesi olarak yine tek bir elde toplanmış oldu. Durum bu hâldeyken bizler ısrarla diyoruz ki: Bu mevcut, yürüyemeyen sistemin hiçbirimize, Türkiye'deki tek bir bireye faydası yok. Ezberlediğimiz, söylemekten öteye geçemediğimiz kalıpları bir tarafa bırakmak zorundayız bizler. Bizlerin şahsi menfaatler uğruna insanların, toplumun faydasını gözardı etme gibi bir lüksü yok. Açık ve gerçek bir şekilde bir taraf yok edilmekle karşı karşıya. Evet, bölgede oraya, ölüme gönderilen asker, polise denilen şudur: "Sizler vatanı savunmaya gidiyorsunuz, vatanı bölünmekten kurtarıyorsunuz, bunun şerefiyle gidiyorsunuz." Size şunu net bir şekilde ifade edeyim: Bölünme tehdidiyle karşı karşıya olan bir vatan yok. Kürt halkını bu kadar anlayabilmişsiniz işte. Kürt halkının haklarını, ne istediğini bu kadar anlayabilmişsiniz işte.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Kürt halkını biz anlıyoruz, siz teröristleri anlıyorsunuz.
HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Siz teröristlere ne diyorsunuz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Bu haklar olmasa orada ifade edemezdin sen onu.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Dolayısıyla, sarayın sevdası uğruna ölüme gönderdiğiniz insanların evlatları, gün gelecek tek tek hesabını, biz de onlarla birlikte size soracağız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Tehdit mi ediyorsun?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Hayır, eğer bu Parlamento çerçevesinde ısrarla biz... Az önce de belirttim ben, tehditle gerçekliği ayırt edin artık.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Tek gerçek, teröristlerin silahı bırakması. Terörle mücadele yapıyor devletimiz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Şunu söyleyeyim ben: 1990'ları aşağı yukarı hepimiz eleştiriyoruz, değil mi? Binlerce faili meçhul, binlerce yakılan köy. Şu ana baktığımız zaman ne farkı var?
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Bak, sen burada rahat konuşabiliyorsun.
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Nerede konuştuğunun farkında mısın?
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Yüzlerce sivil katledildi. Yine, yüz binlerin üzerinde insan göç etmek zorunda kaldı, 1 milyon 300'e yakın insan bu savaştan mağdur oldu.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) - Ne savaşı?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Savaş değil, terörle mücadele, teröristle mücadele.
MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Dinleyin ya!
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Yine, yüzlerin üzerinde insanlar tutuklandı ve bizler 1990'ları şu an böyle anıyoruz ama yıllar sonra aynı şekilde bunlar da lanetle hatırlanacaktır.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - 1990'larda olsa sen orada konuşamazdın, yaka paça götürürlerdi. Yaptığımız reformlar sayesinde orada konuşabiliyorsunuz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Ne sayesinde? Bir kendinize bakın, bakın.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Reformlar sayesinde. Sizin karşı çıktığınız reformlar sayesinde orada konuşuyorsunuz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Hâlâ Taybet ananın, Miray bebeğin bedenlerini görmüşken biz...
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bırak sen, kimseyi inandıramazsın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Siz kimseyi inandıramazsınız, kimseyi kandıramazsınız bu şekilde.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Öyle bir derdimiz yok.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Özgürlükler bu şekilde gelmez.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Terörle mi gelecek?
MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Biz teröristi yok sayıyoruz, teröristi.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Özgürlükler, bir tarafı yok sayarak, katlederek, saray sevdasına "Oh paşam." diyerek gelmez. Bunu bilmeniz gerekmektedir.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Biz kimseyi inandırmak derdinde değiliz.
TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Devamla) - Ve bizler var olduğumuz sürece sizin bu tekçi sisteminize dimdik, onurlu bir şekilde karşı durmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum.