| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 29.01.2016 |
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği üzere 24'üncü Dönem Meclis çalışmalarında Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz Cezaevi Komisyonu kurmuştuk. Bu Cezaevi Komisyonumuzda Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel, Genel Başkan Yardımcımız Veli Ağbaba ve Muğla Milletvekilimiz Sayın Nurettin Demir görev almıştı. Komisyonumuz bu süreç içinde 110 cezaevini 184 kez ziyaret ettiler. Orada hasta, tutuklu ve hükümlülerle ilgili rapor hazırlandı. Bu raporları da biz kitapçık olarak yayınladık ve orada çok çarpıcı, cezaevinde yaşananları, her türlü gayriinsani olayları orada yaşayanların ağızlarından Komisyondaki arkadaşlarımız rapor hâline getirdi.
Değerli milletvekilleri, tutukluluk istisnai bir hâldir. Hangi hâl olursa olsun ceza olarak yurttaşlarımıza sadece seyahat özgürlüğü cezası verilebilir. Yani yurttaşlarımız yaptıkları herhangi bir suçtan dolayı cezaevine atılırlar ve onların seyahat özgürlükleri kısıtlanabilir. Bu, hukukumuzda vardır ancak ister cezaevinde olsun ister hangi koşullarda olursa olsun vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın diğer konulardan mahrum bırakılması kabul edilemez. Hele ki bu sağlıksa bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bu durum tamamen temel bir insan hakları ihlalidir.
Değerli arkadaşlar, son dönemlerde, biliyorsunuz, yazdıklarından dolayı haksız yere hapse atılan gazeteciler var. Can Dündar ve Erdem Gül yazdıklarından dolayı haksız yere şu anda Silivri Cezaevinde ve zor koşullar altında orada mahkûmiyetlerini sürdürüyorlar. Ve biz Sayın Can Dündar ve Erdem Gül'le görüştüğümüzde temel insan hakları ihlallerinin bu ülkeye mal olmuş değerli 2 gazeteciye de nasıl uygulandığını gördük, tecrit uygulamalarını gördük. Biz bunu kabul etmiyoruz ve cezaevlerinde yapılan uygulamaların temel insan haklarına uygun düzenlemeler olmasını buradan bir kez daha ifade ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, ben 1 Kasımda milletvekili oldum. Yaklaşık beş yıl Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcılığı yaptım. Emek örgütlerinden gelen birisiyim. 11 yaşımda çalışma hayatıma başladım ve hayal kırıklığı içindeyim bu Mecliste. "Niye?" derseniz, çünkü ben bu Mecliste sorunların, problemlerin farklı bir anlayışla çözüleceğini umut ediyordum. Elbette ki ülkemizde sorunlarımız var, problemlerimiz var. Herkes sorunlarını ve problemlerini dile getiriyor. Peki bunların çözüm yeri neresi? Elbette ki bunların çözüm yeri Büyük Millet Meclisi olmalıdır. Peki, Büyük Millet Meclisinde bunu çözebiliyor muyuz? Ne yazık ki Meclisin açıldığı günden günümüze kadar olan süreç içinde sorunlarımız ve problemlerimizin çözülebildiğini söylemek çok zor ve burada, ne yazık ki 7 Haziran seçimlerinin sonuçları değerlendirildiğinde Sayın Başbakan "Biz 7 Haziran sonuçlarını ve neticelerini değerlendirdik; yaptığımız eksiklikleri gördük ve bundan sonraki süreçte bunları dikkate alacağız." demişti ama 1 Kasım seçimlerinden sonra görüyoruz ki AKP'de güç zehirlenmesi hâlâ devam ediyor. Türkiye'nin gerçek gündemini, bu yüzden, değerli milletvekilleri göremiyorsunuz ve bu yüzden Meclisi çalıştırmıyorsunuz. Çalışırmış gibi görünüyorsunuz, yasa çıkartmış gibi görünüyorsunuz ama bunların gerçekten olmadığını siz de biliyorsunuz.
Türkiye'nin gündemi terör. Peki, sizin gündeminiz ne? Sizin gündeminiz başkanlık. Her gün şehit haberleriyle sarsılıyoruz. Sayın Genel Başkanımız yine bugün de Ankara'da bir şehit cenazesine katıldı arkadaşlarımızla beraber. Yurttaşlarımız her gün bu terör belası yüzünden ölüyor; yüreğimiz yanıyor. Yanlış yapıyorsunuz.
Bakın değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; demokratik hiçbir ülkede devletin güvenliği vatandaşın güvenliğinin üstünde değildir. Demokratik ülkelerde ilk önce, devlet, vatandaşın güvenliğini sağlamak zorundadır ama ne yazık ki yaptığınız çalışmalar, yaptığınız uygulamalar vatandaşın güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Bunu sadece doğu, güneydoğu için söylemiyorum; büyük şehirlere geldiğimizde, İç Anadolu'ya gittiğimizde de, yaşanan olayları gördüğümüzde de bunları görebiliyoruz.
Türkiye'nin önemli gündemlerinden birisi de işsizlik. Peki, sizin gündeminiz ne? Sizin gündeminiz de başkanlık. 6 milyona yakın işsizimiz var değerli milletvekilleri. Sabahleyin evden çıkıp "Ben işe gidiyorum." demek bile bu ülkede lüks hâline gelmişken bu konuda istihdam yaratıcı politikalar almak yerine siz sadece başkanlık derdine düşmüşsünüz.
Türkiye'nin gündemi yoksulluk. Bakın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının rakamı; sadece 2014 yılında 3,5 milyon haneye yoksulluk yardımı yapılmış ve 20 milyar TL dolayında, vatandaşlarımıza yoksulluk yardımı yapılmış, bu da sayısal olarak 22 milyon yurttaşımıza tekabül ediyor. Peki, yani nüfusumuza baktığımızda her 4 vatandaşımızdan 1'i bu ülkede yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkûm edilmişse sizin gündeminiz nasıl başkanlık olabilir? Bununla ilgili nasıl çözüm bulamazsınız?
Bakın, bugün bile, 1 Ocaktan bugüne kadar tam 105 işçi iş cinayetleri sonucu hayatını kaybetti ve her gün en az 4 işçi ölüyor ve yılda 3.251 işçi engelliler sınıfına katılıyor. Bununla ilgili hiçbir tedbir yok ancak çoklu ölümler olduğu zaman gündeme geliyor ama tek tek kişiler öldüğü zaman hiç kimsenin gündemine gelmiyor. Bu konuyla da ilgili bir tedbir alındığı yok bu Mecliste. Ne konuşuluyor? Başkanlık sistemi.
Değerli milletvekilleri, her 4 kişiden 1'i depresyonda. Bir yılda, sadece 2014 yılında 26 milyon yurttaşımız antidepresan ilacı kullanmış. Sizin derdiniz ne? Vatandaşlarımız niçin bunları kullanıyor? İşsizlik, yoksulluk, geçim derdi ve en önemlisi yaşam güvencesi olmadığı bir ülkede yurttaşlarımız sorunlarına antidepresan ilacı kullanmakla ancak çözüm bulabiliyor ama sizin derdiniz, gece gündüz "başkanlık" diyorsunuz. Ve bunların getirmiş olduğu sorunlar, boşanma oranlarının ne kadar artmış olduğunu görüyoruz. Boşanma oranları bir önceki döneme göre yüzde 37 artmış durumda ama sizin derdiniz gene başkanlık.
Tüketici kredileri borçlarının yüzde 568 artmış olduğundan herhâlde bu değerli Meclis üyelerinin haberi yok ve borcu borçla kapatan, krediyi krediyle kapatan ve insanlarımızı, yurttaşlarımızı depresyona sokan bir anlayış var ama sizin derdiniz başkanlık.
Bakın, bunların getirmiş olduğu başka bir olay var değerli milletvekilleri; intihar olayları. İntihar olaylarında yüzde 33 artış var bir önceki döneme göre. Durup dururken bu insanlar niye bu hayattan umudunu kesiyorlar da yaşamlarına burada son vermeye çalışıyorlar? İşte, bir çaresizlikten kaynaklanıyor bunlar.
Peki, bu Meclisin yapması gereken ne? Yurttaşlarımızın sorunlarına, problemlerine çare olmak değil mi? Ama sizin derdiniz burada başkanlık.
Yanlış dış politikanın sonucu hiçbir komşumuzla bile ne yazık ki barışık değiliz, sorunlarımız var. İşte, burada uluslararası sözleşmeler imzalanıyor. Suriye'yle de biz uluslararası sözleşmeler imzalamıştık, Suriye'yle de vizeleri kaldırmıştık, her gün vatandaşlarımız istediği şekilde gidip geliyordu, Rusya'yla da öyle, İran'la da öyle, Cezayir'le de öyle, Mısır'la da öyle. Bu anlaşmaların hepsi bu Meclisten geçmedi mi? Yani yapmış olduğunuz bu Meclisteki anlaşmaların içinin boş olduğunu son dönemlerde yapmış olduğunuz bu uygulamalarla görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bunlar yetmiyor, ülkede yaşanan bu sorunlar yetmiyor, şimdi de çalışma hayatına geliyorsunuz. Çalışma hayatının en önemli sorunlarını çözmek yerine ve işçilerin uzun yıllardır kazanmış olduğu hakları korumak, onları geliştirmek yerine, onları tekrar nasıl geri alabiliriz derdindesiniz. Meclisin derdi bu olmamalı. Meclis çalışanların hakkını da korumalı. Biliyorsunuz, bu, özellikle 1936 yılından beri çalışma hayatının içinde olan, çalışanların en temel kazanımı olan kıdem tazminatına el koyma düşüncesinin 64'üncü Hükûmet Programı'nda olduğunu görüyoruz. Bunu biz kabul edemeyiz. Yani sendikaların, STK'ların uzlaşı içinde olmadan, dayatmayla bu Meclise getirilecek, çalışma hayatını kangrene getirecek düzenlemeleri bizim kabul etmemiz mümkün değildir. Ama siz bunları yaparken derdiniz başkanlık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP AKKAYA (Devamla) - Son olarak bir şey söylüyorum: 1993 yılında Sayın Cumhurbaşkanının -o zaman Cumhurbaşkanı değil- bir sözü var. "Bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizmin bize dayattığı bir sistemdir." diyor başkanlık sistemi için Sayın Cumhurbaşkanına bir soru sorulduğu zaman. Ne oldu?
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Aldatılmış.
BAŞKAN - Sayın Akkaya, süreniz dolmuştur.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Kandırılmış.
YAKUP AKKAYA (Devamla) - Yani Sayın Cumhurbaşkanın ya da Meclisin rüyasına gece ak saçlı bir dede mi girdi de, 1993 yılında "emperyalizmin bir dayatması" dediği başkanlık sistemi birdenbire gündemimize geldi?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)