GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:35
Tarih:29.01.2016

BESİME KONCA (Siirt) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dün gece yarısı konuşmamda Türkiye'de yaşanan, özellikle Cizre'de yaşanan bu durumu, insanların her gün, her an ölümle karşı karşıya olma durumunu değerlendirmiştim. Başbakan Avrupa gezisine çıkarken, yurt dışı gezisinde, bu sorunu çözeceğini söylemişti ve biz de -umarız sabaha kadar yeni bir insanın hayatını kaybetmediği- bu ülkeyi yöneten Başbakanın, bu ülkenin Başbakanı olan Sayın Davutoğlu'nun bu sorunu çözeceğine dair temennilerimizi dile getirmiştik. Ancak, bu temennimiz yine yerine gelmedi ve hâlen insanlar orada aç, susuz. Ölülerle birlikte yaşayan 23 insanın durumunu tekrar burada dile getirmek istiyorum.

Cezaevi koşulları... Evet, cezaevinde de kalan biri olarak, KCK ana davasında kalan ve bugün hâlen mahkememizin devam ettiği bir günde bu söz hakkını aldım. Evet, o dönem, bugün terör örgütü olarak "FETÖ" olarak ilan ettiğiniz, Hükûmetin, iktidarın terör örgütü olarak ilan ettiği bir gücün denetiminde yapılan ve beş yıl birçok siyasinin hayatını zindana kapatan bir süreç gerçekleşmişti, bir süreç yaşamıştık ve bu süreç bugün çok daha derinleşerek, çok daha yaygınlaşarak... Cezaevlerinin yüz binleri aşan kapasitesinin dolduğu ve bu soruna Adalet Bakanlığımızın 100'ün üzerinde yeni cezaevi yaparak bu sorunu çözeceğini söylediği bir gerçekliği yaşamaktayız.

Bugün toplumsal olarak yaşadığımız... Aslında dışarısı zindanlaşmış, Türkiye'nin dört tarafı zindanlaşmış bir gerçekliği yaşarken zindan koşullarının, cezaevi koşullarının çok daha ağır, çok daha tahribatlı, insan yaşamını çok daha tehlikeye koyan bir gerçeklikle karşı karşıya olduğunu biliyoruz. On dakika içerisinde bugüne kadar yaşamını yitiren, bugüne kadar hukuksuzluk, adaletsizlik, işkenceyle, tecritle karşı karşıya kalan insanları tek tek saymak zaman açısından yeterli değil. Ancak, şunu söylemek istiyoruz: Yıllardır cezaevlerinde uygulanan politikalar burada üretilen siyasetin, faşist zihniyetin çok daha derin olarak cezaevlerine yansımasıdır. Türkiye cezaevlerinde, kürdistan cezaevlerinde ciddi anlamda faşizmin, 12 Eylül faşizminin en çıplak yüzü olarak insanlar yaşadı. Katliamlardan tutalım, işkencelerden tutalım, lağımlara doldurulmaya kadar, çok ciddi anlamda, insan hayatına mal olan katliamların yaşandığını, faşizmin uygulandığını biliyoruz. Fakat bugün, bunun çok daha yaygınlaştırılarak, çok daha derinleştirilerek, insan hakları ihlallerinin çok daha ince bir biçimde sürdürülerek bu faşizmin, bu katliamcılığın, bu insan hakları ihlallerinin çok daha derinleştirildiğini düşünüyoruz.

300'ün üzerinde tutsak ağır hastalık koşullarıyla pençeleşmektedir. Adli Tıp Kurumunun rapor vermesi gereken ve ölümcül hastalığı olduğu hâlde tahliye edilmeyen yüzlerce hasta tutuklunun olduğunu biliyoruz. Suçsuz oldukları hâlde ve hâlen suçları yargı tarafından netleştirilmediği hâlde cezaevi koşulları, yaşam koşullarıyla da ikinci bir suç, ikinci bir işkence yönteminin de uygulandığını biliyoruz.

Bugün gazetecilerden tutalım, Can Dündarlardan, Erdem Güllerden, onun dışında, hukukçulardan insan hakları savunucularından, siyasetçilerden, bizim yerel yönetimlerde çalışan belediye eş başkanlarımızdan tutalım, binlerce insan sırf bu Hükûmete, bu iktidara bir eleştiri, bir muhalefet ve toplumsal vicdan olarak seslerini çıkardıkları için, siyaset yaptıkları için, gazetede köşe yazarlığı yaptıkları için, sözünü ve eylemini gerçekleştirdiği için bugün cezaevindedirler ve ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorlar, bir müebbetle değil iki müebbetle yargılanıyorlar, ömürlerinin 3 katı ceza sistemiyle yargılanıyorlar.

Bugün "Eğer bana muhalefet olursanız dünyayı başınıza yıkarım. Öz yönetimi savunursanız, farklı bir mücadele biçimini savunursanız dünyayı başınıza yıkarız." diyen bir iktidar anlayışının, bir Türkiye siyaset anlayışının cezaevlerinde de insanların başına neleri getireceğini çok iyi bilmekteyiz. Bunun için, öncelikle Adalet Bakanından 1 Hazirandan bugüne kadar istediğimiz, cezaevlerine gitme, cezaevlerinde sağlık sorunları olan, işkence gören, insan hakları ahlaki olarak saldırıya uğrayan her tutsakla görüşme talebimizi bildirmemize rağmen, hâlen Adalet Bakanlığından bunun cevabını almış değiliz. Milletvekilleri olarak her türlü sorunla ilgilenme hakkımız, yetkimiz ve ahlaki olarak da bir sorumluluğumuz olduğu hâlde bunu bugün gerçekleştiremiyoruz. Adalet Bakanlığının bu konuda yaşadığı kaygıyı merak ediyoruz. Bir milletvekilinin, gidip zor koşullarda yaşayan, sorunları olan ve bir biçimde bu sorunlarını bizimle paylaşmak isteyen hükümlü ve tutuklularla görüşememesinin gerekçesini çok daha açık ve net açıklamasını bekliyoruz. Aksi takdirde, nasıl ki muhalefeti dışarıda farklı yöntemlerle katlediyorsak, susturuyorsak içeride de o faşist zihniyetin oradaki bütün personelinin oraya gelen her insana aslında her türlü hakareti, her türlü tecridi, her türlü soyutlamayı hak ettiği tarzında bir mekanizma oluşturulmakta cezaevinde gardiyanıyla, başgardiyanıyla, müdürüyle ve dışarıdaki güvenliğiyle. Binlerce insanı, ailesine daha yakın yerlerde cezaevinde kalabilme durumu söz konusuyken, sırf psikolojik bir baskı, bir yıldırma yöntemi olarak sürekli sürgüne gönderen, sürekli cezaevi değiştiren, tek kişilik hücrede tutan... Geçen hafta bize ulaşan bir rapor vardı. Osmaniye Cezaevinden, bir cezaevinden diğer bir cezaevine götürülürken -200-300 metrelik bir mesafedir, belki cezaevinden cezaevine, yeni yapılan cezaevi- çıplak arama yapıp kafalarını duvarlara vurarak işkence yöntemleriyle cezaevinden cezaevine götürmek bir insanlık suçudur. Bu insanların çoğu yıllardır haksız hukuksuz bir biçimde tutuklandıkları ve ceza aldıkları, hükümlü oldukları hâlde, bu devlet günübirlik her insanın, her bireyin mücadelesine karşı büyük bir direnç gösterdiği gibi oradaki insanların yaşam mücadelesi ve onurlu duruşu karşısında da ısrarla dayattıkları bir şiddet, bir yok sayma ve oradaki her türlü insani yaşam biçimini tarif eden bir politikalarının söz konusu olduğunu tekrar belirtmek istiyoruz.

Adalet Bakanlığının özellikle cezaevlerinde bulunan, infaz süreçleri dolan, şartlı tahliyesi gerekli olan insanlara ne için -özellikle siyasi tutsaklara- bunu yaptığını öğrenmek istiyoruz. Yasal bir dayanağı olmadığı hâlde cezaları bir yılın altına düşen hükümlülerin tekrar pişmanlık, "Kabul edersen seni bırakırım." dayatmasında niçin bulunulduğunu Adalet Bakanlığının bunu mutlaka açıklaması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Yüz binlerce insanın, tek tek cezaevi koşullarını gidip çok somut görüp bunları raporlaştırma imkânımız olmadığı için bu sorunları çok daha farklı da gündeme getirmek istiyoruz. Bir an önce Adalet Bakanlığının bize karşı uyguladığı bu ambargoyu da, dışarıda bize karşı da uyguladığı bu tecridi bir an önce kaldırması gerektiğini de düşünüyorum.

Özgün bir durum olarak da, yine, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi de burada tekrar kınıyorum. Hukuki anlamda avukatlarıyla görüşme hakları vardır, aileleriyle görüşme hakları vardır. Nasıl ki Sayın Öcalan'a politik bir tutum olarak bu tecrit uygulanıyorsa, bütün siyasi tutsaklara politik bir tutumla şiddetin uygulandığını, politik bir tutumla adli tıp raporlarına rağmen bırakılmadıklarını, politik bir tutumla bilerek sürgün edildiğini, politik bir tutumla ters kelepçeyle hastaneye götürüldüğünü, ellerinin açılmadığını, yine politik bir tutumla kadın tutuklu ve hükümlülerinin olduğu cezaevlerinde taciz girişimlerinin, her türlü hakaretin yapıldığını da biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BESİME KONCA (Devamla) - Bütün bunları yerinde ve zamanında daha doğru değerlendirmek için, Adalet Bakanlığının biz milletvekillerine uyguladığı tecridi de bir an önce kaldırması gerektiğini dile getirmek istiyoruz.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)