| Konu: | Aydınların yaşam hakkının korunmasına ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 26.01.2016 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkanım, henüz kürsüye gelemeden süreyi başlatıyorsunuz.
BAŞKAN - Buyurun efendim, yeniden başlattım.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Bir de yerleşmeyi beklesek mi?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatip, kürsüye çıktı, lütfen uğultu yapmadan, hatibin insicamını bozmadan pozisyonumuzu muhafaza edelim.
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Sarıhan.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Divan, Kâtip Üye arkadaşlarım, basın emekçileri ve diğer emekçi arkadaşlarımız; bugün esas olarak aydın öldürümleri üzerine konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu tür bir cinayetin, burada bulunan bütün arkadaşlarım bir gün kurbanı, hedefi olabilirler çünkü yıllardır ülkemizde ve dünyada aydınlar üzerinde yapılmış olan saldırılarda çoğunlukla da en önde giden, en çok mücadele eden insanlar hedef alınarak ne yazık ki katledildiler. Bu sebeple bugün bu konuşmanın, arkadaşlarımız tarafından özenle dinlenmesini rica ediyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, aramızdan biri olan, bu kürsülerde demokrasi mücadelesi veren ve kendisini "halkın milletvekili" ya da başka bir deyimle "milletin milletvekili" diye andığımız Kamer Genç'e saygı sunarak, onun anısı önünde eğilerek sözlerime başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Kamer Genç, farklı zamanlarda, farklı siyasi partilerin temsilcisi oldu, ancak onun temsil ettiği asıl kitle, yoksul halktı; asıl kitle, baskı altında kalan halktı. Bu sebeple, o, hepimizin, bütün bir ulusun milletvekili olarak yaşamla vedalaştı.
Şimdi, burada, bugün, bu haftaya adını veren, 24 Ocak tarihinden bu yana başlamış olan sürece adını vermiş olan Uğur Mumcu'dan söz etmek istiyorum. Uğur Mumcu, bildiğiniz gibi, "araştırmacı gazeteci" sıfatını almış ve bu niteliği, ilk defa ülkemizde adı anılır bir basın emekçisi olarak gündeme getirmiş olan bir yazarımızdı.
Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin arkasında bütünüyle gerici güçlerin olduğunu, bütünüyle gerçeklerin söylenmesinden hoşlanmayan çıkar çevrelerinin olduğunu biliyoruz. Kendisi, 13 Ocak 1993 günü Harp Akademisinde basın özgürlüğü üzerine konuşmuştu, halkın haber alma hakkı ve basın özgürlüğü üzerine konuşmuştu. Ne yazık ki bu tarihten on gün sonra bir menfur cinayete kurban gitti. Evinin önünde bulunan arabasına bomba yerleştirilmişti, bu bombanın patlaması sonucu da aramızdan ayrıldı.
Önemli olan, kamu organlarının, kamu yetkililerinin onun tehdit alıyor olduğu konusundaki, bilgilerine rağmen onu korumamış olmalarıdır, onun korunması devlet yetkililerinin bir göreviyken ona gerekli korumayı yapmamış olmalarıdır.
Fakat daha vahim olan, onun ölümünden sonra da ancak 2000'li yıllarda cinayetin eylemcilerinin saptanmış ve yargı önüne getirilmiş olmasıdır. Ancak yargı önüne getirilen eylemcilerin, ne yazık ki arkasındaki örgütleri -geçtiğimiz haftalarda Hrant Dink cinayetinde de sözünü ettiğimiz gibi- arkasındaki güçleri ve onun kontrgerilla içinde ya da başka bir gizli güç içindeki ilişkilerini yargı önüne getiremediler. Bu sebeple cinayetler devam etti. Daha önemlisi, "eylemci" diye getirdiklerinin içindeki Oğuz Demir hâlen aramızdadır, ya Türkiye sınırları içindedir ya yurt dışındadır ama hâlâ yakalanmamıştır. Oysa doğrudan doğruya bombayı koyan kişi olarak bilinen bir kimsedir.
Şimdi, bu durum, 1909'lu tarihlerde İttihat ve Terakki Partisinin özgürlükler için verdiği mücadeleyi daha sonra bir baskı rejimine dönüştürmüş olmasının da bir anı anlamında, bizim aklımıza gelmesi anlamında değer taşımaktadır. Özgürlükleri korumak, yansız olmak, herkes için ve herkesin yaşama hakkını koruyarak hareket etmektir.
Değerli arkadaşlar, istiyoruz ki yeni cinayetler olmasın, istiyoruz ki Meclislerimiz bu konuda görevini yapabilsin.
Hepinize saygı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)