| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 21.01.2016 |
NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, HDP'nin grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşmama Cumhuriyet Halk Partisinin oluşturduğu sağlık komisyonu üyesi arkadaşlarımızdan Profesör Doktor Nurettin Demir, Doktor Çetin Arık, Doktor Ali Şeker, Doktor Murat Emir ve Orhan Sarıbal'la birlikte 11 Ocak 2016'da Diyarbakır'da yaptığımız incelemelerin izlenimlerini aktararak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Diyarbakır'a gerçekleştirdiğimiz ziyarete, oradaki çatışmalarda hayatlarını kaybeden askerlerimizin cenaze törenine katılarak başladık. Oraya gidiş amacımız, bölgede barışın ve huzurun tesisini sağlayabilmek adına neler yapılabileceği, bölgedeki sağlık personelleri hakkında basına ve sosyal medyaya yansıyan iddiaların araştırılması ve halka sunulan sağlık hizmetlerinin durumunun yerinde tespit edilmesiydi. Ancak, "barış ve huzur" diye çıktığımız yolda cenaze törenlerine dair haberi aldık, şehit cenazelerine katıldık. Şehidimizin ailesinin söylediği sözleri burada tekrarlamak istiyorum, hâlâ kulaklarımızda çınlıyor: "Ben Kürt'üm, benim oğlum da Kürt. Ölen de Kürt, öldüren de Kürt. Biz Türkiye Cumhuriyeti'ne, vatanımıza, milletimize bağlıyız. Bizim çocuklarımızı birbirine kırdırmasınlar, bunu iletin." dediler. Daha önce, bu ziyaretimizin ardından yaptığımız basın açıklamasında bunu dile getirmiştik, sesini de dinletmiştik. Bir kere de bu kürsüden bu talebi yineleyerek tutanaklara geçmesini istiyorum: Üzerimizdeki sorumluluk büyük, bunun tek çözüm yeri de Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu vesileyle bir kez daha tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine ve milletimize sabırlar diliyorum.
Diyarbakır'daki sağlık çalışanlarının ve halkın sağlık sorunlarının tespitini amaçladığımız inceleme ziyareti kapsamında Asker Hastanesini, Valiliği, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesini, ilgili sivil toplum kuruluşlarını, İl Sağlık Müdürlüğünü, ayrıca bir aydır orada eylem yapan "Ölüme karşı yaşam, siyaha karşı beyaz duruş." diyen sağlık çalışanlarının eylemini de ziyaret ettik ve onları buradan bir kez daha selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, buradaki halkın ve güvenlik güçlerinin, herkesin moralinin bozuk olduğunu gördük. Herkes kaygılı, herkes tedirgin. Bunu net bir şekilde saptadık. Özellikle sivil halkın, bu baskının bir kopuş getireceğine ve halkın devletle olan ilişkisinin ve devlete olan güven duygusunun zedeleneceğine dair kaygıları var.
Yaralanan güvenlik güçlerinin basında çıkan ve sağlık personelinin güvenlik güçlerinin tedavilerini gerçekleştirmekte gönülsüz olduklarını söyledikleri hastaneyi de ziyarettik ettik arkadaşlar. Bu yüzden de hastanelerin ayrıldığını söylemişlerdi. Sayın Vali, Sur'daki bölgeye, Asker Hastanesine yakın olduğu için, böyle bir ayrım yapılmadığını, oraya yakın olduğu için buraya hastaların, yaralıların yönlendirildiğini söylemişti. Bunu Üniversite Hastanesini ziyaretimizde de gördük ancak oradaki meslektaşlarımız da diğer gördüğümüz birçok kamu görevlisi de bize bunun böyle olmadığını söylediler. Bunu buradan bir kez daha teyit etmemiz gerekiyor. Ancak, sosyal medyada ve bazı yandaş medyada sağlık çalışanlarını hedef hâline getiren bu anlayışın bir an önce önlenmesi gerekiyor. Bu anlayışı şiddetle kınıyoruz. Bunlar, sadece sağlık çalışanlarını değil, bölgede hizmet veren güvenlik güçlerimiz ve halkımızın da sağlığını olumsuz etkilemektedir, moral bozukluğuna neden olmaktadır. Asla kabul edilemez.
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yapılan ziyaretimizde, hastanede bulunan yaralı vatandaşlarımızı, Cizre'de sokakta oynarken vurulmuş 1 çocuk ve Sur'da ses bombası patlaması sonrası yaralanmış 2 çocuğumuzu da yoğun bakımda gördük, aileleriyle de görüşerek "Geçmiş olsun." dedik. Dileğimiz kurşunlara hedef olan son çocuklarımız olması.
Buradaki personel ve hekim meslektaşlarımız ve yöneticilerimizle bire bir görüşme imkânımız oldu. Hastane personelinin zor koşullarda, gece gündüz sağlık hizmeti vermeye çalışmalarının göz ardı edilerek ağır ithamlarla özverili çalışmalarının gölgede bırakılmaya çalışılmasının ise tamamen siyasi amaçlarla bölgeye ve personele yönelik yanlış politikaların bir sonucu olduğu kanaatindeyiz. Çatışmaların başladığı günden bu yana, bölgede onlarca sağlık çalışanı alıkonuldu. Sağlık çalışanlarına, hastanelere, ambulanslara saldırılar düzenlendi. Yapılan saldırılarda yaralılara yardıma giden 4 sağlık personeli hayatını kaybetti. Diyarbakır'da sivil toplum örgütleriyle yaptığımız görüşmelerde üç aile sağlığı merkezinin kırk gündür kapalı olduğunu, koruyucu aşıların yapılamadığını, vatandaşın sağlık hizmeti almakta yaşadıkları sorunların ciddiyetini gördük. Ne kronik hastalıkların takibi yapılabiliyor ne doğumlar ve doğum sonrası sağlık hizmetleri verilebiliyor. Bunun yanında, aile sağlığı merkezlerinin karakola dönüştürüleceği, bu nedenle de mahallelerin boşaltılacağına dair duyumlarımız vardı. İl Sağlık Müdürlüğü bunun böyle olmadığını söyledi ancak bizden bir gün sonra, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bunu dile getirdi, "Bölgede karakollar kuracağız." dedi. Daha sonra, bizden sonra bölgeye giden, ziyarete giden Türk Tabipleri Birliği görevlilerine sağlık merkezinin içerisinde, güvenlik görevlilerimizin "Siz hâlâ burayı boşaltmadınız mı?" dediklerini, bu açıklamalardan sonra da Sayın Valinin buranın boşaltılmayacağını tekrar söylediğini söylüyor. Dilerim böyle bir şey gerçekleşmez. Bölgede bize söylenen "Sağlık merkezi olarak hizmet verecek doğru dürüst başka bina yok." Biz oraya karakolların değil daha kaliteli sağlık hizmeti gitmesi gerektiğini söylüyoruz.
Resmî rakamlarla 6 olarak açıklanmasına rağmen, fiilen 15 mahallede sokağa çıkma yasağı olduğunu gördük. Yaklaşık 25 kişinin dışarıyla bağlantısı yoktu arkadaşlar. Oradaki muhtarlarla da görüştük. Mahallelerde kalan halka ve ailelerine ulaşamadıklarını, hiçbir şekilde iletişim kurulamadığını, büyük bir tedirginlik yaşadıklarını kendileri bizzat ifade ettiler. Bu mahallelere güvenlik güçlerinin de bu şartlarda ulaşamadığını anlıyoruz. Bu şartlarda çocukların aşılarının yapılmadığı, kronik hastalıkları olan insanların hastaneye gidip tedavi olamadıkları, elli bir gündür sokağa çıkma yasağının olduğu bir bölgede aşikârdır.
Daha önce çağrıda bulunmuştuk. Buradan bir kez daha Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: Her hafta muhtarları kaçak sarayında ağırlayıp oradan siyaseti yönlendirmek için talimatlar yağdıracağınıza, bir kere de bu bölgenin -Sur'un, Cizre'nin ve Silopi'nin- mahalle muhtarlarını çağırıp dinleyin. Bakalım, her şey sizlerin yandaş medya mikrofonlarına konuştuğunuz gibi tozpembe mi? Aileleriyle haberleşemeyen, onların sağ mı, aç mı, susuz mu, hasta mı olduklarının merakı içinde kıvranan bu muhtarlar, bir an önce barış sağlanmazsa ve burada herkese terörist muamelesi yapılırsa gerçekten, herkesin terör örgütünün insafına bırakılacağını size anlatacaklardır. Bu insanların sesine kulak vereceğiniz umudunu taşımak istiyoruz.
Gerçekten, devlet, oradaki olaylara hâkim değil değerli arkadaşlar. Biz gittik, yerinde gördük, mahallelerin temizlendiği filan da yok. Hayatını kaybeden çocuk ve sivil sayılarını veremiyorlar, veremiyorsunuz. Oradaki insanların ne yaşadığından haberiniz yok. Diyarbakır'daki sivil toplum kuruluşlarından aldığımız bilgilere göre, 11 Aralıktan beri bölgede uygulanan sokağa çıkma yasağında 2'si çocuk olmak üzere 6 sivil hayatını kaybetmiş. Sokağa çıkma yasaklarının başladığı günden bu yana, beş ay içerisinde 30 kadın, 33 çocuk, 60 yaş üstü 24 insan olmak üzere toplam 165 sivil vatandaşımızı kaybetmişiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kara, toparlamanız için bir dakika daha veriyorum.
NİYAZİ NEFİ KARA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, orada bize bir de resim gösterdiler, ilkokul çağında ve okula gidemeyen bir çocuk resmi; oyun parkının hemen çevresinde tanklar vardı, silahlar vardı. Düşünün ki bu verilen travmayı bu çocuklar ömür boyu taşıyacaklardır.
Bölgedeki halk yeni karakollar beklemiyor. Tam tersine, devletin şefkatine, hizmetine ihtiyaçları var ve elli günü geçmiş bir sokağa çıkma yasağı uygulamasının hiçbir insani tarafı yok.
Değerli arkadaşlar, bölgedeki vatandaşlarımızın özgürlüklerine sokağa çıkma yasaklarıyla, prangalar vurulduğu sürece bizler de buralarda rahat nefes alamayacağız. Sağlık, barınma, eğitim ve özgür, demokratik bir ülkede barış içerisinde yaşamak her yurttaşın anayasal hakkıdır. Bu mücadeleyi hep birlikte vermeliyiz ve bu yüzden AKP'nin milletvekillerine de "Gelin, bölge için komisyona destek verin." diyorum.
Saygılar sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)