| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 20.01.2016 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde söz aldığım Halkların Demokratik Partisinin önergesinde hukuka aykırı bir şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve buna bağlı olarak gerçekleşen sivil ölümlerin araştırılması isteniyor.
Değerli milletvekilleri, yaşam hakkı, Anayasa'ca teminat altına alınmış en büyük haklardan bir tanesidir. Anayasa'mızın 17'nci maddesi, herkesin yaşam hakkı ve maddi ve manevi yönden bu yaşam hakkının desteklenmesi yönünde amir bir hükümdür. Dolayısıyla, hiçbir devletin ve özellikle bizim Anayasa'mızda çerçevesini bulan bu hüküm karşısında iktidarın, yaşam hakkına dönük her türlü müdahalenin karşısında olması, buna rağmen sivil ölümler gerçekleşiyorsa da bunun başlıca sorumlusunun iktidar olduğunu söylemek durumundayım. Ne demek sivil ölümler, değerli arkadaşlarım, nasıl oluyor bunlar? 60'a yakın bebek şu ana kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilen doğu ve güneydoğuda nasıl ölüyor, insanların evleri nasıl tahrip ediliyor? Ne diyorsunuz? "Terörle mücadele" diyorsunuz, öyle mi? Peki, değerli arkadaşlarım, devlet terörle mücadele etmelidir. PKK bir terör örgütüdür ama devlet de mücadelesini hukuk içinde kalmakla yürüterek sürdürmek zorundadır. Sizler hem yaşam hakkını korumuyorsunuz hem PKK'yla -birazdan anlatacağım- zamanı geldiğinde karşılıklı masaya oturuyorsunuz, işler bozulduğunda herkes sizin karşınızda terörist, güya terörle mücadele ediyorsunuz. Hiçbir inandırıcılığınız yoktur.
Sevgili yurttaşlarım, şu anda doğuda ve güneydoğuda uygulanan ve 1,5 milyon insanı ilgilendiren sokağa çıkma yasaklarının tümü kanunsuzdur, Anayasa'ya aykırıdır. Anayasa'mızca sokağa çıkma yasaklarının verilebileceği hâller ancak olağanüstü hâl ve sıkıyönetim hâllerinde mümkündür. Onlar dahi, Cumhurbaşkanının toplandığı bir Bakanlar Kurulunda karar alınır, Resmî Gazete'de yayımlanır ve Meclisin onayına getirilir değerli arkadaşlarım. Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl, Meclisin onayından geçtikten sonra ilan edildiğinde ancak mülki amirler ya da sıkıyönetim komutanları ya da olağanüstü hâl yetkilileri sokağa çıkma yasağı ilan edebilirler. Bu, tamamen Anayasa'ya aykırı bir tutumdur.
Şimdi, Hükûmet valilere ve kaymakamlara yetki vermiş İl İdaresi Kanunu'na göre, diyor ki: "Valiler ve kaymakamlar gerekli tedbiri alırlar." Nedir bu gerekli tedbirler? Yani Anayasa'ca olağanüstü hâl ve sıkıyönetim Meclisten geçecek, valilik ve kaymakamlıklar sıkıyönetim mahkemelerinin, olağanüstü hâl mahkemelerinin yetkisinde olan, ancak Meclisten geçmek kaydıyla olan bir yetkiyi kullanacak. Böyle bir şey söz konusu değildir değerli arkadaşlarım. Şu andaki sokağa çıkma yasaklarının tümü hukuksuzdur. İktidarınızın tümü, başından yaptığı gibi, "çözüm süreci" olarak adlandırdığı süreçle ilgili olarak yaptığı, bütün süreçteki yürüttüğü bütün politikalar yanlış olduğu gibi, şu anda doğu ve güneydoğuda ölen bütün masum insanlardan, polislerimizin, askerlerimizin ölümünden bu iktidar sorumludur.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet bir çözüm süreci başlattı, o zaman bütün kamuoyuna ve iktidara Cumhuriyet Halk Partisi, Genel Başkanımız "Bu süreci yürütürken dikkatli olun, muhalefetle görüşün, kamuoyunu bilgilendirin ve bu Mecliste bu işi çözün, bunun çözüm yeri Meclistir, başka yerlerde çözmeyin, değişik angajmanlara girmeyin." diye defalarca seslendi.
Sevgili yurttaşlarım, şimdi bizi iyi dinleyin lütfen. Şimdi bu Hükûmet, iktidar "Ben terörle mücadele ediyorum. Şu anda bu mücadeleye karşı çıkan herkes teröristtir." diyor. Öyle mi? Peki, sevgili yurttaşlarım, bu çözüm süreci başladığı zaman, Oslo'da görüşmeler olduğu zaman bu ortaya çıktı ve o zamanki Başbakan bunu reddetti. Bir müddet sonra şimdiki Cumhurbaşkanı dedi ki: "PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin." Kim söylüyor bunu? Cumhurbaşkanı söylüyor. Kim görüşmüş? İktidar partisi bir terör örgütüyle, terör örgütünün lideriyle görüşmüş. Başbakan diyor ki o zaman: "Sıkıntısı olan bana söylesin." Sevgili yurttaşlarım, bu konuda sıkıntıya düşüyorsanız gideceğiniz adres bellidir.
Sonra, o zamanın Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç "PKK bayrağını açmayı suç olmaktan çıkarttık." diyor. Kim diyor bunu? AKP'nin iktidarının Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç diyor. Peki, diğer bir bakan ne diyor? Örneğin Yalçın Akdoğan "Öcalan'ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var." diyor değerli arkadaşlarım. İktidarın sözcüleri söylüyor, bakanlar söylüyorlar bunu. Kim için söylüyorlar? Şu anda mücadele ettiklerini iddia ettikleri terör örgütü için söylüyorlar ve daha ileri gidiyorlar, o zamanki Bakan Beşir Atalay "Öcalan'ın mesajları bizim de düşüncemizdir." diyor değerli arkadaşlarım. Öcalan'ın mesajları iktidarın da düşüncesiymiş. Ve bir başka bakan, o zamanki bakanlardan bir tanesi daha "Öcalan bölgenin durumunu daha sağlıklı yorumluyor." diyor. Bir de jöleli bir danışmanları var, "Öcalan Türkiye'nin önünü açıyor." diyor.
Şimdi, bu ifadeleri bütün toplum duydu. O zaman bağırdık yanlış yapıyorsunuz diye. Bu mücadelelerde, dünyada çatışmaların olduğu yerlerde birtakım çözümlemelerle olaylar engellenmiştir. "Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Kürt sorununu çözmeye hazırız; bu konuda iktidara destek oluyoruz ama sizler bir angajmana girmeyin ve lütfen, ne yaptıysanız bunu bizlerle paylaşın, kamuoyuyla paylaşın ve bu işin meşru platformu Meclis olsun." dedik değerli arkadaşlarım, çırpındık, çırpındık. O zaman, bizleri, çözüm sürecine destek vermemekle suçladınız bu iyi niyetli sözlerimize rağmen. Ama daha sonra bu süreçte PKK'nın silah yığınağı yaptığı ortaya çıkınca Cumhurbaşkanı çıkıp diyor ki: "Bunlar çözüm sürecini, silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler."
Peki, bir başkası ne diyor? Başbakan Davutoğlu "Bize verilen sözler tutulmadı." diyor değerli arkadaşlarım, değerli yurttaşlarım. Başbakan Davutoğlu terör örgütünü şikâyet ediyor, bize verilen sözler tutulmadı diye.
Peki, Yalçın Akdoğan ne diyor? O da diyor ki: "Örgüt sözünde durmadı." Hangi sözlerdi bunlar değerli arkadaşlarım, bir açıklayın bakalım.
Peki, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne diyor o zaman gene? "Her şeyden haberimiz vardı." Bakın, bu çok önemli. "Çözülecek diye ümitle bekledik. Onlar bunu yeniden güçlenmek, silahlanmak, ayaklanmak, fırsat kollamak için tamamen ileriye dönük bir hazırlık hareketi olarak değerlendirdiler."
Bir başka Bakan Efkan Ala daha sonra "Çözüm süreci iyiyken bunlar söyleniyor, çözüm süreci bittikten sonra da deniyor ki 'PKK bu eylemleri yaparken o zamanki güvenlik güçleri yeterli tedbir almadılar, silahların doğu ve güneydoğuya gitmesini önleyemediler.'" diyor. AKP'nin bir bakanı AKP dönemini suçluyor.
Peki, bir başka Genel Başkan Yardımcımız Sayın Yasin Aktay: "Bizim için önemli olan örgütün silah bırakmasıydı. Devlet iki buçuk yıldır operasyon yapmıyor ama devletin operasyon yapmadığı dönemde örgüt her tarafta terör estirdi derken, Cumhurbaşkanı, Burhan Kuzu'nun sözü bence tam da damgasını vuruyor. Burhan Kuzu ne diyor? Başdanışman mı, danışman mı, ne olduğu belli değil. Eğer milletvekili sıfatı varsa danışmanlık yapamaz bir kere Cumhurbaşkanlığı makamında. Ama her konuda söz söyleyen Cumhurbaşkanının Danışmanı diyelim, Hükûmetinizin ilgiyle takip ettiği bir isim diyelim Burhan Kuzu ne diyor biliyor musunuz değerli yurttaşlarım? "Çözüm süreci konusunda son bir iki yılda gelinen noktada eşkıya dağdan şehre indi. Ve çözüm süreci adına da Hükûmet olarak 'aman' diye alttan alınıldı. Benim kanaatim bu. Ve buradan da Hükûmet zılgıt yedi." Neymiş arkadaşlar? Hükûmet zılgıt yemiş. Kim söylüyor bunu? Burhan Kuzu söylüyor. Ve önceki gün, eski Diyarbakır Emniyet Müdürü, tam sekiz yıl Diyarbakır'da Emniyet Müdürlüğü yapan şahıs İlyas Burunak çıktı mikrofonların karşısına, dedi ki: "İstihbarat birimlerinin hendeklerin kazıldığından, silahların depolandığından, örgütün şehri ve kırsalı terk etmediğinden haberi var."
Şimdi, kalkmışsınız, bir yandan ülkeyi mahvetmişsiniz, bir yandan insanların yaşam hakkını elinden alıyorsunuz, bir yandan "terörle mücadele" diyerek kendi girdiğiniz angajmanların esiri olup altında kalıyorsunuz. Şimdi gelinen noktada birçok ölümler var, bunlar tartışılmasın mı? Bir milletvekiline yönelik tehdit önemli değil mi? Geçtiğimiz günlerde AKP'li arkadaşlarımız trafik kazası geçirdi, onlar da bizim için önemliydi tıpkı Sayın Oktay Vural'ın makam aracının içinde olmamasına rağmen kaza yapması gibi. Hepimiz insani duygularla yaşıyoruz, hepimiz vicdanla yaşıyoruz. Bu ülkede milletvekilinin de başına gelse bizim sorumluluğumuzda, bir tek bebeğin başına da bir şey gelse bizim sorumluluğumuzda.
O yüzden, biz, hukuka aykırı olan sokağa çıkma yasakları neticesinde meydana gelen sivil ölümlerin araştırılmasına dönük önergeye "evet" oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)