GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:28
Tarih:14.01.2016

ERTAN AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada ilgili önergenin aleyhinde konuşma yapmak için bulunmaktayım. Öncelikle, dün gece PKK terör örgütü tarafından Diyarbakır Çınar'da bir emniyet lojmanına yönelik bomba yüklü araçla yapılan saldırıyı lanetliyorum. Ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Yine, evvelsi gün, İstanbul Sultanahmet'teki IŞİD terör saldırısı dolayısıyla ölen yabancı uyruklu vatandaşlara Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Amasız ve lakinsiz bir şekilde, her tür dinden, ideolojiden arındırılmış bir şekilde terör terördür ve terörü her şekilde lanetlemek gerektiğini savunuyorum.

Düşünce özgürlüğü akademisyenler için solunan hava, içilen su kadar önemlidir arkadaşlar. Yükseköğrenim kurumları kamu yararı için vardır. Kamu yararı, bireylerin toplumdaki temel haklarının kabul edilmesini gerektirir. Temel haklar, herhangi bir engelleme olmadan gerçeğin araştırılmasını ve açıkça ifade edilmesini içerir fakat bununla sınırlı değildir. Bu nedenle, öğretim üyelerinin, akademik özgürlüğün sağlanması ve korunması konusunda sorumluluk sahibi olmaları gerekmektedir. Yani burada özgürlüklerle, akademik özgürlüklerle akademik sorumluluklar arasında güçlü bir ilişki vardır ve öğretim üyelerinin de bu ilişkinin farkında olmaları gerekmektedir.

AK PARTİ hükûmetleri ekonomik, politik ve toplumsal kazanımlarla birlikte, akademik özgürlük konusunda da örnek teşkil eden bir yaklaşım sergilemektedir. 2002'den bu yana yaptığımız çalışmalar ortada, bunları detaylandırmayacağım, vaktimiz de çok sınırlı ama hepinizin malumu, işte, üniversite sayısının artmasından, 76 üniversite sayısından 193'e çıkarmaktan tutun da öğretim üyesi sayısının 76 binden 191 bine yükseltilmesine kadar, üniversitelere yönelik yapılan ödeneklerin 8 katına çıkarılmasına kadar devrim niteliğinde, çok büyük çalışmalar yapıldı yükseköğretim ve akademi anlamında.

Son dönemde yaşanan gelişmelere rağmen, öğretim üyeleri ve öğrenciler darbe döneminde hazırlanmış bir kanunun gölgesinde hizmet vermektedirler. Bu kanunu değiştirmek için anlamlı çaba sarf eden ve bununla ilgili büyük mücadele yürüten yine AK PARTİ'nin kendisi. Biz, YÖK Kanunu'nun da darbe döneminden kalma unsurlarının arındırılıp üniversiteleri özgür bir ortama kavuşturmak istiyoruz.

Akademik özgürlüğü ülke çapında yaşanan reform ve demokratikleşme sürecinden ayrı bir şekilde değerlendirmek mümkün değildir. AK PARTİ'yle birlikte son yıllarda girilen normalleşme sürecinin bir kültür ve zihniyet değişikliğini de beraberinde getirmediğini maalesef yayımlanan akademisyenler bildirisinde gördük.

Arkadaşlar, bildiriyi okuduğunuzda inanın Kandil'den mi, üniversiteden mi yazıldığını anlamakta güçlük çekiyorsunuz. Bunu bir özgürlük bildirisi, metni olarak değerlendirmek kesinlikle konuyu saptırmak anlamına geliyor, olsa olsa bu bir şiddet övgüsü, terör şakşakçılığıdır. Birçok konuyla ilgili bugüne kadar akademisyenler arasında, akademik dünyada bildiriler yayımlandı, farklı farklı bildiriler ki bir kısmına ben de bir akademisyen olarak geçmişte imza atmışımdır ve bunlar kamuoyunda belli etkiler uyandırdı ama ilk defa bir bildiri bu kadar gündeme oturdu ve hem Sayın Başbakanımızın hem Cumhurbaşkanımızın gündemindeydi. Neden bu kadar gündemde peki bu bildiri, buna biraz bakmak gerekir. Çünkü ilk defa bu kadar ortalama bir insan vicdanını, toplum vicdanını ve adalet duygusunu rencide eden, zedeleyen bir bildiriyle karşı karşıyayız. Bırakın akademik kriterleri sıradan bir insani kriterle bile yazılamayacak dengesizlikte ve adaletsizlikte bir bildiri.

Ben de bir akademisyen olarak belirtmek isterim ki bir bildirinin akademik bir çerçevede değerlendirilmesini istiyorsanız onun asgari akademik kriterlere uygun olarak yazılması gerekmektedir. Terör örgütü PKK'nın öz yönetim adına hendek kazarak başlattığı çatışmalardan, hendek dolayısıyla yaşanan tüm sorunlardan söz ediyor bildiri ama ne "PKK" ne de "hendek" kelimesi geçiyor ne ilginçtir ki. Bunun ben akademik ahlakla bağdaşır yanı bulunmadığını düşünüyorum.

Burada devlete çok yoğun bir yüklenme var, devleti şiddetin kaynağı olarak gösterildiği. Oysaki biz Hükûmet olarak ve devlet olarak 12 yaşındaki Fırat'ı, 15 yaşındaki Yasin'i, 9 yaşındaki Elif'i ve daha dün gece Diyarbakır Çınar'da 5 yaşındaki İrem'i ve 1 yaşındaki Ecrin'i katledenlerle mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi katliam ve kıyım olarak niteleyenlere devleti ve güvenlik güçlerini değil, insanlıktan çıkmakta olan vicdanlarını sorgulamaya davet ediyorum. Burada açıkça insanlıktan çıkmak üzere diyorum çünkü bu bildiriyi kaleme alanlar, PKK'nın hendek savaşını bitirmesini talep etmiyor ama devletten sokağa çıkma yasağını kaldırmasını istiyor. PKK'dan gelen insan hakları ihlallerinden hiç söz etmiyor ama devletin operasyonları hemen bitirmesini talep ediyor. Bu ülkenin 78 milyonunun hissiyatını zerre yansıtmayan, tek taraflı, tekçi ve dogmatik bir metni bir akademisyen olarak hicapla karşıladığımı belirtmek isterim.

Daha evvelki metinlerde, ki PKK orijinli metinlerde, Kandil orijinli metinlerde "taraflardan" bahsedilirdi hatırlarsanız arkadaşlar, "taraflar" denirdi. Yahu bu metinde "taraflar" diye bir şey yok, tek bir taraftan bahsediyor devlet tarafı ve bütün yüklenmeyi devlet tarafına yapmış durumda. İnanın Kandil yapsa, KCK yapsa bu kadar adaletsiz, dengesiz bir metin çıkaramazdı.

Vaktim azaldığı için geçiştiriyorum. Sadece terör örgütü PKK'nın dilini ve taleplerini deklare ettiğiniz bir bildiri sonrasında hangi devlet kabul eder sizi bağımsız gözlemci olarak? Çünkü şunu iddia ediyorlar: "Bizi bağımsız gözlemci olarak niteleyin." Akademisyenlerin topluma yabancılaştıklarına ilişkin çokça tezler vardır. Demin MHP'den Sayın Hatip de açıklamalarda bulundu, güzel yorumlarda bulundu. Akademisyenlerin yabancılaştığı, topluma uzak kaldığı, buna ilişkin eleştiriler kimi zaman dozu fazladır, ben de akademisyenken biraz haksızca bulurdum ama ben bir akademisyen grubunun topluma bu kadar yabancılaştığı bir vaka daha görmedim. Bu kadar toplumdan soyut, toplumdan ayrı düşünen, tümüyle fildişi kulesine çekilmiş ve tek taraflı bir ideolojik metne nasıl imza attılar, bunu hayretle karşıladım.

Buradan aslında bir çağrıda bulunmak istiyorum: Bu bildiriyi, muhtemelen, tam manasıyla okumadan, birtakım mahalle baskısı altında kalarak imzalayan akademisyenler olmuştur çünkü orada yurt dışından bazı güçlü akademisyen isimleri de bir şekilde ikna edip o bildiriye imza attırmışlar. "Gelin, elinizi vicdanlarınıza koyun, vicdanınızın sesini dinleyin ve bu bildiriye attığınız imzadan kendinizi çekin diyorum çünkü tarih ve millet bu bildirideki ifadeleri ve sizin bu imzalarınızı unutmayacak. Tarih karşısında mahkûm olmamak için, kendi akademik özgürlüklerinizi ve vicdanınızı hür ve bağımsız tutabilmek için bu kara lekeden kendinizi sıyırmanız lazım. İnanın bunu bir devletçi söylem gereği kullanmıyorum. Bir akademisyen olarak geçmişte özgürlükler losyonuna yıllardır çalıştım, bir siyaset bilimciyim ama bu artık gerçekten ortalama bir akademik düzeyin çok çok altında. İnanın, sanki bir terör örgütünün kaleme aldığı bir bildirinin zorla akademisyenlere dayatılarak imzalatılmış gibi bir içeriğe sahip. Yani bu utançtan, bu tutarsızlıktan kendilerini kurtarmalarını ve akademik yetkinliklerini, özerkliklerini ispat etmeleri gerekmektedir. Bu, tarihe karşı gerçekten büyük bir sorumluluktur.

Demin, yaşam hakkından bahsediliyordu burada; akademisyenlerin, öğretmenlerin yaşam hakkından. Yıllardır Kürt ve Türk halkının yaşam hakkını yok eden, gasbeden, terörize eden bir örgüte tek kelime laf etmeyeceksiniz, gelip devletin terörle mücadelesini büyük bir insanlık suçu gibi, büyük bir terör gibi lanse edeceksiniz. Kusura bakmayın da bunu artık ortalama hiçbir insani duruş kabul edemez.

Ben bu duygu ve düşüncelerimle sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)