| Konu: | Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 13.01.2016 |
SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın vekiller; herkese iyi akşamlar.
Bu kürsüde yaptığım ilk konuşmanın burada son iki saattir dönen tartışmaya denk geliyor olmasının tarihin bir cilvesi olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, bu konuda birkaç kelam etmeden bu kürsüden ayrılmak istemiyorum. Öncelikle, 1915 yılında yaşanan olayların tanımlamasından, nitelendirilmesinden bağımsız olarak bir üslup önermesinde bulunmak istiyorum. Sayın Milliyetçi Hareket Partisinin grup başkan vekilinin talihsiz bir şekilde ortaya koyduğu üzere, bu meseleyi bir halkın diğerine yönelik hakareti seviyesinden kurtarıp daha insani bir boyutta tartışabilirsek, sayın grup başkan vekilimizin ifade ettiği gibi, geleceğe çok daha güvenle bakabileceğimize inanıyorum. Çünkü sayın vekiller, bu konu zannettiğiniz gibi sadece Ermenilerin meselesi değil, sadece Türklerin meselesi de değil, bu konu Türkiye'nin bir meselesi. Dolayısıyla, dünyanın diğer parlamentolarında değil bu Meclis çatısı altında çözümlenmesi gereken bir mesele. Yoksa biz her 24 Nisanda matbu ifadelerle, alelacele bu konuyu geçiştirip duracağız. Hiçbirimizin bunu arzu etmediği kanaatindeyim ve son olarak, zannediyorum, 2015 yılında bir Erzurum mitingindeydi, Sayın Başbakan tehcirin bir insanlık suçu olduğunu açıkça ifade etmiştir. Bu konuyla ilgili sözlerime burada son veriyorum.
Ve bir başka, bugüne damgasını vuran vahim açıklamayı kınayarak sözlerime devam etmek istiyorum. Biliyorsunuz, tescilli bir mafya lideri olan Sedat Peker 1 Kasım seçimlerinden önce iktidar partisini destekleyen bir miting yapmış ve seçmenlere bu ülkede oluk oluk kan akacağını vaat etmişti. Nitekim, öyle oldu. 1 Kasım seçimlerinden beri, hatta daha öncesinden beri bu ülkede gerçekten oluk oluk kan akıyor ama Sedat Peker herhâlde bu kana doymamış, bugün yine bu ülkede barış isteyen, barışa davet eden 1.100 akademisyeni hedef göstererek bir fantezisini dile getirmiş ve onların yine oluk oluk akacak kanlarıyla duş almak istediğini ifade etmiştir ve bu saate kadar -partimizin sözcüsünün, bildiğim kadarıyla Halkların Demokratik Partisinin de bu söylemi kınamasına rağmen- iktidar partisinden hâlâ bu söylemle ilgili bir açıklama gelmemiştir, bir kınama gelmemiştir. Şimdi soruyorum: Sedat Peker kimdir? Hangi sıfatla bu sözleri sarf edebilmektedir? Bu sözlerin IŞİD zihniyetinden bir farkı var mıdır? IŞİD'le mücadele ettiğini iddia eden iktidarın buna karşı bir kınaması olmayacak mıdır? Şimdi, asıl söz aldığım konuya değinmek istiyorum.
İki gündür üzerinde tartıştığımız kanun tasarısının 8'inci maddesinde ve devamında 9'uncu maddesinde de biyometrik verilerle ilgili bir düzenleme yer almıştır. Yeni düzenlenecek kimlik kartlarında biyometrik verilerin yer alacağı ifade edilmektedir. "Biyometrik veriler nedir?" diye bakarsak, elektronik sistemler aracılığıyla kimlik tespit ve kimlik doğrulama işlemlerinin gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla alınan parmak izi, damar izi ve el ayasından elde edilen kişiye özgü verilerdir, dolayısıyla, hukukta kişiye sıkı surette bağlı olarak ifade ettiğimiz kişisel verilerdir. Peki, bizim mevzuatımızda kişisel verilerin korunmasıyla ilgili bir kanun var mıdır? Yoktur. Sadece, Anayasa'nın 20'nci maddesinde, özel hayatın gizliliğinin korunmasıyla ilgili maddede kişisel verilerin korunacağı güvence altına alınmışsa da bunun bir kanunla usul ve esaslarının düzenleneceği belirtilmiştir ancak bu kanun hâlâ yasalaşmamıştır. Dolayısıyla, benim bir milletvekili olarak vatandaşlarımızın bedenleriyle ilgili bu kadar mahrem bilgileri ilgili yasal mevzuat tamamlanmadan İçişleri Bakanlığı ve onun yetkililerinin tasarrufuna sunulmasına vicdanım razı olmamaktadır. Ayrıca bu konu, burada bulunan tüm milletvekillerini de ilgilendirmektedir çünkü bizlerin de dokunulmazlığı bir gün sona erecektir. Eminim, hiçbirimiz vücudumuza usulüne aykırı şekilde dokunulmasını istemeyiz.
Teşekkür ederim, iyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)