| Konu: | Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 13.01.2016 |
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Başkan, milletvekili arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Alman şair Goethe der ki: "Cehaletten korkarım ama örgütlü cehaletten daha çok korkarım." İşte, yaşadığımız tam da budur. Cehalet örgütlendi, cehaletin örgütlenmesine katkı sunan yarı cahillerin eseridir dün uygarlığın sembolü Sultanahmet Meydanı'nda patlatılan bomba ve birçok güzel ülkeden güzel ülkemize, o güzel canlar düştü kadim toprağımıza, anıları önünde saygıyla eğilerek başlıyorum bu çatı altındaki ilk konuşmama.
Değerli arkadaşlar, Sultanahmet'te patlayan bomba daha önce Suruç'ta, Diyarbakır'da, Ankara Garı'nda, Mısır'da, Beyrut'ta, Paris'te patlayan cehalet bombalarının devamıdır. Dünyada iyi insanlar Paris katliamı için ayağa kalktı ve doğruyu yaptı. Biz ise kendi coğrafyamızda, ülkemizde ve komşularımızda ölümleri dizi film izler gibi izliyoruz. Ölümü, acıyı kanıksadık, her şey sıradanlaştı. Ölülerimizi ayrıştırıyor, acılarımızı yarıştırıyoruz. Bu durum ölümlerden daha vahimdir çünkü toplumun ruhu topyekûn ölüme, çaresizliğe, korkuya terk ediliyor.
Sultanahmet'te can verenlerin çoğu Alman'dı. Bu nedenle, sosyal demokrasinin sembol ismi Willy Brandt'tan bir alıntıyla devam etmek istiyorum konuşmama. Nobel Barış Ödülü aldığında Almanya'nın acılı dönemine atıfta bulunarak şu cümleyi söylemişti Willy Brandt: "İyi bir Alman ırkçı olamaz." Şimdi, ben bir sosyal demokrat kardeşiniz, arkadaşınız olarak bu kürsüden tekrar etmek istiyorum: İyi insanlar ırkçı olamazlar, iyi insanlar kardeş olurlar. Ülkemin iyi insanları, korkuyu yenin ve ortaya çıkın. Siz daha çoksunuz, sizin sesiniz kötülerin sesini rahatlıkla bastırır ve susturur.
Yine ünlü Alman rejisör Fassbinder'in ünlü eserinin adı şuydu: "Korku Ruhu Yer" Korkunun ruhu nasıl kemirdiğini, insanı nasıl erozyona uğrattığını anlatır eserinde. Ülkemizde korkunun ruhlarımızı yemeye başladığı bu dönemde en başta biz halkın vekilleri olarak korkunun ruhumuza inmesine izin vermeyelim. Bu dostane, belki de naifçe temennim aynı zamanda siz iktidar vekili arkadaşlarım içindir.
"Barış" kelimesinin çok kullanıldığı dönemler gerginliğin, şiddetin tırmandığı dönemlerdir. Kendi iç dünyasında barışı sağlayamayan yöneticilerin öfkelerini topluma yönlendirerek rahatladıklarını anlamak için psikolog olmaya gerek yok. Ne yazık ki coğrafyamız bu vahim durumu yaşıyor. Bugünlerde "barış" kelimesi ülkemizde yazarların, siyasetçilerin, aydınların dilinden öteye geçmiş ve halkın dilindedir. Bu, son derece anlamlı ve kıymetlidir. Korku duvarını yıkmalıyız, "barış" diye haykıran kitlelere kulak vermeliyiz. Bir siyasetçinin yapacağı en büyük hata kendisini hep haklı görmesidir. Oysa hak ve gerçek her gözlükten ayrı gözükür ve kendisini en haklı, en vazgeçilmez sanan politikacılar bu dünyayı insanlığa zindan edenlerdir. İşte, Hitler, Mussolini, Stalin ve daha niceleri. Bırakalım, en haklıyı Hak ve halk tayin etsin. Onun için, herkes haklı savaş, haklı şiddet kavramlarını yeniden değerlendirmelidir. Bu tür jargonların toplumu şiddete, nefrete, kine yönlendirdiğini bir daha, bir daha anlatmalıyız topluma.
Değerli arkadaşlar, bireyler arasındaki, özellikle bu Mecliste milletin vekilleri arasındaki dil barış dili, diyalog, hoşgörü dili olmalıdır. Biz bunu yapmazsak toplumdan bunu bekleme hakkımız da yoktur. Bizler bu toplumun rol modelleriyiz. Bu kürsüde birkaç saniyelik alkış uğruna barışı, erdemi heba etmeyelim. Meclis kelimesi erdemli insanların bir arada olması değil midir? Fikirlerin seviyeli çatışması umuda, insanların çatışması ise ağıda dönüşür. Çağımızda hiçbir devlet, hiçbir toplum "Barış beni ilgilendirmez." diyemez. Bizim tarafımız bellidir, biz barışın yanındayız. Barışın filizlenmesi ise hümanizmin etkide olduğu topraklarda olur. Bu topraklar, Anadolu'muz hümanizmanın ana vatanıdır, Mevlânaların, Hünkârların, Yunusların ve daha nice bilgelerin ektiği hümanizma ağaçlarının meyvelerine sadece elimizi uzatmamız yeterlidir. "Aklın ve mantığın yetmediği yerde üçüncü göz devreye girmelidir." der Galilei. O üçüncü göz bizim kültürümüzde gönül gözüdür sevgili arkadaşlar. Gönül gözümüzü devreye sokma becerisini gösteremezsek korkarım ki bu kan kokusuna daha da alışacağız. Bu, insanlık için bir felaket olur.
Sevgili arkadaşlar, yasayla ilgili olarak da şunları eklemek istiyorum: Dövizle askerlik hakkından yararlanmak için müracaat etmiş olanların fazladan ödedikleri tutarların iade edilmeyeceğine ilişkin düzenleme doğru değildir. Bu, devletin hak etmediği bir tutarı yasaya dayandırarak zorla vatandaştan alması demektir. Böylece aynı durumdaki iki kişiye farklı uygulama yapılarak Anayasa'mızın eşitlik ilkesi ihlal edilmektedir. Bu, hukuk güvenliği açısından da tehlikeli olup vatandaşlarımızın devlete karşı güvenliğini azaltacak bir yaklaşımdır.
Sevgili arkadaşlar, sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)