| Konu: | Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 13.01.2016 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sıra sayısı 60 olan Kanun Tasarısı'yla ilgili olarak söz aldım grubum adına. Şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.
Önce, müsaadenizle bir fıkrayla başlamak istiyorum. Demin iktidar partisine mensup Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşım bir şeyler anlattı. Onun üzerine bu fıkrayı anlatmam şart oldu.
Şimdi, Trabzon Meydanı'nda Dursun ile Temel oturmuşlar, sohbet ediyorlar. O arada bir turist gelmiş, herhâlde Sümela Manastırı'na gidecek ama yolu falan bilmiyor. (...)(x) demiş bunlara, cevap verememişler. (...)(x) Almanca sormuş, Fransızca sormuş, İspanyolca sormuş, İtalyanca sormuş; 5 ayrı lisanla. Temel demiş ki: "Ya, adam bizi çok mahcup etti. Adama baksana, 5 dil bileyi." Dursun da demiş ki: "Niye mahcup olacağız? 5 dil bileyi de ne oli? Bir derdini anlatamadı."
Şimdi, biz de sabahleyin Plan ve Bütçe Komisyonunda, burada sürekli olarak anlatmaya çalışıyoruz, anlatamıyoruz, şu derdimizi bir türlü anlatamıyoruz; mahcup da oluyoruz sonuçta, biz mahcup oluyoruz ama...
Ya, bu kanun yapma usulümüz yanlış değerli arkadaşlarım, böyle olmuyor, böyle yürümüyor bu iş, bu şekilde bu iş yürümüyor. Yasamaya, Türkiye Büyük Millet Meclisine hiç uygun değil bu yöntem. 5'inci kanun tasarısı geldi Plan ve Bütçe Komisyonuna, 1 tanesi geçici bütçeydi, 4'ü torba kanun olarak geldi; çok çeşitli kanunlardan çeşitli hükümler, maddeler değişiyor. Hepsi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor, hepsi burada bir de temel kanun olarak görüşülüyor. Bunun altından kalkmamız, bu şekilde yasa yapmamız, ne olduğunu fark etmemiz, bizim fark edemediğimiz gibi bir de bu işle uğraşan hâkim, savcı, avukat ve vatandaşın bunun ne olduğunu fark etmesi mümkün değil. Böyle bir anlayış olmaz, bu şekilde yasa yapmak da mümkün olmaz.
Tasarı geliyor, ilgili kamu kuruluşlarının -Hükûmetten geliyor sonuçta- görüşlerinin olması lazım, görüşler yok, ilgili kamu kuruluşlarının görüşleri yok, bıraktım meslek kuruluşlarını ya da sivil toplum kuruluşlarını, yok. Tasarıda bu olmazsa gerisi nasıl olacak?
Şu anda bu görüştüğümüzle ilgili olarak, iktidar partisine mensup bir grup başkan vekilinin ilk imzaya sahip olduğu, 35 milletvekilinin de imza attığı bir teklif var. Gerekçesi, tasarı ile teklifin gerekçesi, asıl gerekçesi ve madde gerekçeleri aynı, tek harf farklılığı yok. Ee böyle bir gerekçe olur mu, kanun teklifi olur mu? Bu etik midir, bu doğru mudur? Buna kim "Evet." diyebilir? Böyle bir anlayış olabilir mi? Bir teklif veriyorsunuz, düşünün, gelen tasarıyla genel gerekçesi ve madde gerekçeleri aynı, maddeler de zaten aynı. Ve bu işleme konuluyor. Olabilir mi böyle bir şey? Bunun izahı yoktur, bunun mantığı yoktur, bunun doğru bir tarafı yoktur. Böyle bir şey olamaz yani belki grup başkan vekili kendisi de fark etmemiştir ama maalesef böyle. Ve bu iki tasarı ile teklif birleştirilip tek bir metin hâline getirilmiyor Plan ve Bütçe Komisyonunda. Yeniden madde ihdasları yapılıyor, teklifte olan farklı iki madde için madde ihdasları yapılıyor.
Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunuyoruz, diyoruz ki: "Bakın, iki madde Anayasa'ya aykırı." Bir tanesi Anayasa Mahkemesi kararıyla aykırı, tescilli olarak aykırı, o da dikkate alınmıyor. Dikkate alınıp, uzmanları var Meclisin, Anayasa uzmanları da var, Kanunlar ve Kararlar diye bir daire var, bunlarla bile görüşülmüyor, dikkate alınmıyor. Ee nasıl yasama yapıyoruz biz? Nasıl bir kalite sağlamaya çalışıyoruz? Bu yürür mü?
Biraz önce söyledi arkadaşlarım, etki analizi yok. Bütçeye ne kadar yük getirir, ne kadar yük alır? Bunlarla ilgili hiçbir şey yok. Hâlbuki, kendi getirdiğimiz -çok da haklı olarak- yeni bir kamu mali mevzuatı var, buna uygun olması gerekir. Hep söylüyoruz ama maalesef bunlar yerine getirilemiyor.
Sayın Çaturoğlu, benim komisyondan arkadaşım, diyor ki: "Tamam, bunları yanlış olabilir -torba kanun meselesi- ama biz niye yapıyoruz? Bir kere vatandaşa biz seçimde söz verdik, bunları yapmak zorundayız." Ee yapalım da yani üç ay içerisinde olmaz beş ay içerisinde olur. Siz yapın, biz de destekliyoruz zaten. Yanlış olan bir şey desteklenmez ki, doğru olanları destekliyoruz. Üç ayda olmaz beş ayda olur ama sonuçta olur. Vatandaş sonuç olarak bunların olmasını istiyor, vatandaş huzur istiyor, vatandaş istikrar istiyor. Sadece o küçük sözler değil ki, burada seçmene verilen küçük sözler değil ki. Vatandaş geleceğiyle ilgili -biraz önce, benden önce konuşan HDP milletvekili arkadaşım da açıkladı- gelecekle ilgili olarak güzel şeyler dinlemek istiyor, geleceğini güzel görmek istiyor, huzur içerisinde olmak istiyor. Türkiye'nin birliğe, bütünlüğe ihtiyacı var; bu tarafıyla ilgili olarak uğraşmamızı istiyor. Evet, bunları yapacağız ama bunları yapacağız diye, seçmene söz verdik diye hukuku da altüst edecek değiliz. Hukukun üstünlüğü de esastır. Sayın Çaturoğlu, onu talihsiz olarak söylediniz herhâlde. "Evet, biz bunları altüst ediyoruz, hukuku altüst ediyoruz ama seçmene söz verdiğimiz için bunu yapıyoruz." Olmaz böyle bir şey. Söz verdik diye hukuku altüst edemeyiz. Seçmen bunu kınar, seçmen bunu istemez.
Sayın Çaturoğlu bir diğer sebep olarak da muhalefetin yasaları engellediğini söyledi. Ya, Allah aşkına -bu benim ikinci dönemim, resmî olarak üçüncü dönemim- şimdiye kadar hangi yasa muhalefet engelledi de buradan çıkmadı? Değil mi, hiçbir tane yoktur, hiçbir tanesi engellenmemiştir. Yani, muhalefetin engellemesi diye bir şey söz konusu değil. Bir mutlak iktidar var, çok büyük bir çoğunluğu var, şimdiye kadar istediği bütün yasalar çıkmıştır; bütün yasalar, gerekli gereksiz bütün yasalar çıkmıştır. Dolayısıyla, böyle bir gerekçeye sığınmak da doğru değildir. Yasa çıkarmak için ne gerekiyorsa ona uymamız lazım. Evet, Temel'in dediği gibi, bir türlü derdimizi anlatamıyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, geleyim bu kanuna. Bu birinci bölümde ilk on madde söz konusu. Bunlar arasında önemli hükümler var, askerlikle ilgili, nüfusla ilgili, Nüfus ve Vatandaşlık Kanunu'yla ilgili hükümler var, bunlarla ilgili değişiklikler yapılıyor. Bunlarla ilgili de bazı çekincelerimiz var, onları da muhalefet şerhinde belirttik. Maddeler geldiğinde de anlatacağız ama çok önemli bir hüküm var, bir rezalet, bir skandal madde var, onu sizlerle özellikle paylaşmak istiyorum, Maden Kanunu'yla ilgili maliyet artırıcı bir hüküm var. Biliyorsunuz, 2014 yılında Soma'da çok acı bir faciayla karşılaştık, 301 işçimiz öldü maalesef, Türkiye tarihinin en büyük maden kazasıydı, ondan sonra Maden Kanunu'nda değişiklikler yapıldı. Dedik ki: Bir daha bu tür ölümler olmasın, bazı değişiklikler yapalım. Ve yaptığımız değişikliklerle asgari ücreti 2 katına çıkardık, madenlerde, yer altında çalışma süresini de kırk beş saatten otuz yedi buçuk saate indirdik, hep beraber bunu bu Meclis yaptı. Tabii ki maliyetlerde bir yükselme oldu ama bu maliyetlerin karşılanmasıyla ilgili olarak getirilen kanun teklifinde, tasarısında daha doğrusu, bir eksiklik söz konusu oldu. 29'uncu maddede yapılan bu değişiklikle -şimdi ilave olarak yapıyoruz- sadece kamu ruhsatı olan, TKİ ve TTK'nın ruhsatı olan ama özel sektöre iş yapan, redevans işi yapan iş yerleri kapsama alındı. Hâlbuki, şöyle bir yanlışlık var orada: 2014 başında 186 tane maden işletmesi vardı, bunların 16'sı kamuya aitti, TTK ve TKİ tarafından yapılan anlaşmalarla yürütülüyordu, geri kalan 170 maden işletmesinin ruhsatları özel sektöre aitti. Bu 170 adet maden işletmesi dikkate alınmadı, alelacele sadece kamuya ait ama özel sektör tarafından işletilenler için çıkarıldı ve 170 maden işletmesinde çok büyük işçilik kayıpları oldu. 11 bin küsur işçi çalışıyorken 5 bin küsura düştü buradaki çalışan işçi sayısı. Birçok maden kapandı, sıkıntı oldu. Şimdi bunu telafi etmek üzere yeniden bir Maden Kanunu çıkarıyoruz. Neden? Çünkü, o tarihte alelacele çıkarıldı, hatta o tarihte birileri için çıkarıldı o madde. Nasıl birileri için çıkarıldı?
Değerli arkadaşlar, bir yılı bile dolmadı, ben geçen dönem burada Enerji Bakanımızla ilgili olarak bir gensoru önergesi vermiştim. O önergeyle ilgili olarak size kısa bir bilgi de vermek istiyorum.
Şimdi, Soma faciasından sonra bazı bilgiler aldık. Bunları ben o zamanki Sayın Enerji Bakanıyla da görüştüm, teyit edildi. Soru önergesi yaptım, kendisine mektupla sordum, Enerji Bakanlığındaki bu hususları Çalışma Bakanlığından sordum, daha sonra ilgili komisyon başkanlarına durumla ilgili birer mektup yazdım vesaire. Yani çok detaylı bir çalışma yaparak gensorumu hazırlamıştım.
Konu şöyleydi kısaca: Bu Soma'daki TKİ'yle sözleşme yapan iki firma -özellikle iki firma- daha sonra aynı tarihte, aynı gün sözleşmelerini uzatıyorlar. Tesadüf bu ya, hemen maden kazasından, Soma kazasından bir süre önce, aynı günde ikisinin de sözleşmesi uzatılıyor ama sözleşme uzatma yönetim kurulu kararıyla olur; 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu var, ona uygun olur, yüzde 20'den fazla olmaz sözleşme uzatması ve TKİ'nin kendi yönergesi var, ona da uygun olmak zorunda ve muhakkak yönetim kurulu kararıyla olmak zorunda. Bunlar söz konusu değil, sadece genel müdür ek süreyle ilgili bir protokol hazırlıyor, onunla bu sözleşmeler uzatılıyor ve asıl sözleşmelerden çok daha fazla bir kömür çıkarma yetkisi o sözleşmelerle bu firmalara veriliyor ve burada 2 milyar dolarlık bir iş söz konusu -en azından 2 milyar dolarlık- yani bugünkü parayla 6 milyar liranın üzerinde. Büyük bir yolsuzluk var ve bu firmalara, daha sonra yine bu gerekçe gösterilerek ilave olarak maliyet farkı kanunu çıkarttırıldı.
Bakın, o firmalardan bir tanesinde bu süre içerisinde bu maddenin yürütümü nasıl olmuş biliyor musunuz? 180 milyon lira para ödenmiş bu firmalara, kayırılan bu firmalara ödenmiş. Bir tanesi de özellikle -100 milyon lira, 99 milyon 960 bin lira- bu firmalardan bir tanesi için yapılmış. 100 milyon lira para ilave olarak ödenmiş. Hâlbuki, asgari ücret 2 kat bile olsa zaten kâr eden bir firmaydı çünkü 1,5 milyon ton üretim yapması gerekirken 5,5 milyon ton, 6 milyon ton, 7 milyon ton üretim yapıyordu, anormal üretim yapıyordu. İşçi sağlığını hiçe sayarak, iş güvenliğini hiçe sayarak kanunsuz üretim yapıyordu. Onun için, üretim çok.
Şimdi, üretime dayalı olarak maliyet farklarını ödüyoruz. Hâlbuki, niye biz bu kanunu getirdik? İşçi çıkmasın diye, istihdam kaybı olmasın diye bunu getiriyoruz ama ne yapılıyor? Üretime yönelik veriliyor. Özel sektör firmaları ya da TTK firmalarında üretim fazla değil, üretimin çok büyük çoğunluğu TKİ'yle sözleşme yapmış özel sektör firmalarında, onlar çok büyük farklar alıyorlar. Bu firma 550 milyon liraya yakın para aldı bu sene. Maliyetleri -abartmıyorum- 100 milyon lira civarında. Bakın, 100 milyon lira civarında. Bir anormal rezalet var, haksızlık var, haksız kazanç var, haram kazanç var ve bugün yine geldi. Ya, biz bu kanunu niye yapıyoruz? İşçi çıkmasın diye. O zaman işçi başına bu maliyetleri hesaplamamız lazım, ona göre destek vermemiz lazım ama tutuyoruz, üretimi teşvik ediyoruz tekrar. Hâlbuki, üretim haksız yere, yanlış yere yapılmış. Zaten fazla yapılıyor, iş sağlığı dikkate alınmıyor. İşçiye göre üretim yapılması ve teşvik edilmesi lazım, bizim verdiğimiz desteğin işçi başına olması lazım. Maalesef yine aynı yanlış yapılıyor burada, bir firma yine kayırılıyor. Yine istihdam kayıpları olacak, yine bir rezalet, yine skandal, yine haram durumu söz konusu değerli arkadaşlarım. Bunu özellikle dikkatinize sunuyorum, tekrar dikkatinize sunuyorum, vicdanlarınıza sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)