GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:25
Tarih:07.01.2016

HDP GRUBU ADINA MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile Romanya Arasında Savunma İşbirliği Anlaşması hakkında söz aldık ama ben de diğer arkadaşlarımın yaptığı gibi, ülke gündemiyle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Bunun İç Tüzük'le ilgili sebeplerini biraz önce CHP adına konuşan arkadaşımız anlattı, bu konuda halkımızın da anlayışını rica ediyorum.

"Savunma" deyince aklımıza tabii pek çok şey geliyor ama ben son günlerde çok konuştuğumuz bir konuyu biraz hafıza tazeleme suretiyle bir daha gündemimize almayı önereceğim. 1990'ların ilk dönemlerinden söz ediliyor sürekli, oraya dönüş var mı yok mu tartışması yürütülüyor. Ben size bazı verileri sunayım, orayla benzerlikler var mı yok mu onları birlikte değerlendirelim ya da kamuoyunun takdirine bırakalım.

1990'lardan söz edildiğinde tabii ilk akla gelen Çiller dönemi. 1993'te başlayan bir hükûmet dönemi var. Özellikle o dönemle ilgili bilgileri aktarmak istiyorum ki paralellik var mı yok mu, benzerlik nerededir, daha iyi görebilelim. Şunu da eklemek isterim elbette: Durup dururken sürekli benzetmeler ve kıyaslamalar yapmayı doğru bir yöntem olarak görmediğimi belirteyim yani her konuda illa bir yeri bir yere benzetmek gerekmiyor ama kıyas ve benzetmeler, bu örnekler bazen mecburen kullanılır daha iyi anlaşılmak için. Ayrıca, tabii, ortada bu kadar fazla laf varken bu iki dönem arasındaki kıyaslamalar çerçevesinde, buna ilişkin bir derli toplu değerlendirme de bu nedenle mecburi hâle geliyor.

Hatırlarsınız ya da hatırlar mısınız bilmiyorum, Çiller Hükûmeti göreve başladığında, 10 Ekim 1993'te Viyana'da bir konuşma yapmıştı Başbakan Tansu Çiller ve Bask modelinden söz etmişti, "Kürt sorununun çözümü için Bask modelini konuşabiliriz, Bask modelini tartışabiliriz." gibi bir ifadesi vardı. Bu sözü kullandıktan sonra yine malum çevreler -bunları biraz sonra açacağım- devreye girdiler ve hemen ayar verdiler. Kısa bir süre sonra Tansu Çiller'in çizgisi de, dili de değişti, radikal bir şekilde değişti; devletçi bir çizgiye çekildi, dilini de buna göre ayarladı.

Bundan önce yaptığımız konuşmada derin devleti tartışmıştık. Bu derin devletin çeşitli organları var, çeşitli mekanizmaları var, aslında görünen devletin büyük bir kısmını onlar idare ediyor idi ve onların yönlendirmesiyle -ya da onların ayar vermesiyle- yeni bir politika izlemeye başladı Çiller ve Hükûmeti. Ne oldu? Ardından yaşananları da kısaca hatırlayalım. Sivas'ta ve Başbağlar'da katliamlar oldu. Bu katliamlar kamuoyunun gözü önünde cereyan etti. Özellikle Sivas katliamı neredeyse canlı yayınlandı ve hükûmet hiçbir şey yapmadı bunu önlemek adına. Bir süre sonra Şırnak'ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerinde savaş uçakları bombalar yağdırdı. 38 köylü öldürüldü. O dönemki gazete haberlerine bakarsanız Çiller'in ilk değerlendirmesinin ne olduğunu görürsünüz. Çiller "Türk Hava Kuvvetlerine ait uçaklar değildi onlar." dedi. O zaman bu sözler üzerine bir tartışma başlamıştı "Örgütün savaş uçakları mı var acaba?" diye. Kısa bir süre sonra dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe açıklama yaptı: "Hayır, o uçaklar Türk Hava Kuvvetlerine ait idi ama o bölgede teröristler bulunuyordu, onları etkisiz hâle getirmek için bombalama yapıldı." dedi. Ama orada bulunan, "terörist" dediği kişilerle ilgili herhangi bir delil sunmadı, sadece 38 köylünün bombalarla parçalanmış cenazeleri vardı ortada.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş de geri kalmadı, o da bir açıklama yaptı, "O uçaklarda kayışların gevşemesi nedeniyle bombalar yanlışlıkla düştü." dedi. Evet, sonuçta, başlarda Başbakan bu bombalamayı reddediyor, inkâr ediyor; İçişleri Bakanı kabul ediyor, başka bir gerekçe söylüyor; Genelkurmay Başkanı ise bambaşka bir gerekçeyle olayın doğru olduğunu söylüyor, kabul ediyor. Yirmi yıl sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye, bu olayla ilgili, yaşam hakkını ağır bir şekilde ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm ediliyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine sunulan belgelerde katliamın Türk Hava Kuvvetlerine ait uçaklar tarafından gerçekleştirildiği açıkça pek çok belgeyle ortaya konuluyor.

Neyi hatırlatıyor bize bunlar? Bunlar, terörle mücadele adı altında kullanılan yöntemlerin hükûmetleri hangi noktaya doğru çektiğinin ilk önemli göstergesi biraz önce aktardığım bilgiler. Artık güvenlik bürokrasisine ve güvenlikçi zihniyete teslim olmuş bir hükûmet, katliamlar onun sorumluluğu altında gerçekleşiyor. Bunları inkâr etmek üzere çeşitli gerekçeler ileri sürüyorlar ama tarih önünde yalancı durumuna düşüyorlar; sadece katil değil, aynı zamanda yalancı konumunda yer alıyorlar tarih önünde.

Olaylar devam ediyor; Bahtiyar Aydın'ın katledilmesi olayı var, ardından gelen Lice katliamı. Bütün bunlarda da o zamanın görevlileri, bakanları kendi sorumluluklarını örtmek için binbir yalan uyduruyorlar. "Bunları teröristler yaptı." dediler, Bahtiyar Aydın'ın suikasta kurban gittiğini, teröristler tarafından öldürüldüğünü söylediler, Lice katliamını inkâr ettiler, sonra ama bütün gerçekler ortaya çıktı. Evet, Bahtiyar Aydın da devlet içindeki bir yapılanma tarafından öldürüldü, Lice katliamını da o zamanki Özel Harekât birlikleri gerçekleştirdi. Sonra Özgür Gündem gazetesi bombalandı, basın susturulmak istendi. Her yer kontrol altına alınmak isteniyordu çünkü gerçekler ortaya çıktığında kaçacak yer bulamayacaklarını biliyorlardı.

Pek çok olay oldu, pek çok cinayet işlendi; faili meçhuller bunun en karanlık, en kara, en acılı sayfasıdır. Dönemin önemli isimlerinden biri Özel Harekât mensubu Ayhan Çarkın'ı hepiniz biliyorsunuz, yaptığı itirafları da okumuşsunuzdur. Ben sadece bir bölüm okuyacağım, bugün Hükûmetin takındığı tutumun hangi zihniyeti hatırlattığını yine takdirlerinize bırakacağım.

"Ben 1986'da güneydoğuya ilk gönderilen 320 kişilik Özel Harekât grubu içindeydim." diyor Ayhan Çarkın. "1990'a kadar bölgede kaldım. Hepimiz kana bulanmıştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki o halka... Gittiğimizde baktık, adamın biri gelmiş, çoluğun çocuğun içinde adamın birini çırılçıplak soymuşlar, milleti köy ortasında toplamış, dayak atıyorlar. Bir Kürt'ü PKK'lı diye çırılçıplak soyan bir zihniyet nedir? Bunun adı terörle mücadele değildi, bunun adı ihanetti. Ben bu halka, Kürtlere uçak kullanıldığını gördüm. Top kullanıyorsun, tank kullanıyorsun, mayınlar kullanıyorsun halkına karşı. Bu ateş hepimizi yakacak. Tırnaklarını söktük, dilini yasakladık, biz bunların hepsini yaptık. Bir özür dilememiz lazım Kürtlerden." diye devam ediyor. "Pek çok olayı bizimkiler yaptı ve PKK'nin üzerine attılar. Mesela, Başbağlar katliamı kesinlikle Ergenekon zihniyetinin ürünüdür." diyor. Daha sonra, katıldığı yargısız infazlarla ilgili ayrıntılı bilgiler sunuyor.

Şimdi, bugün de haftalardır süren sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili önergeler veriyoruz, burada konuşmalar yapıyoruz, bilgiler sunuyoruz. Bize verilen standart cevap: "Oradaki bütün ölümlerin sebebi teröristlerdir. Sivil ölüm yoktur, öldürülenlerin hepsi de teröristtir." deniyor. Listeler oluşturduk, hepsini yaşlarıyla, meslekleriyle, vurulduğu yerlerle, ilgili bakanlıklara sunduk, Meclis gündemine getirdik ama yine ısrarla tek bir açıklama yapıyorlar: "Orada vurulanların hepsi terörist ve biz burada terörle mücadele ediyoruz." Bunu lütfen hatırlayın, bu söylediğimizi lütfen hatırlayın.

HASAN TURAN (İstanbul) - Terörle mücadele yok mu?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Terörle mücadele yapacağım diye İsrail...

HASAN TURAN (İstanbul) - Yok mu?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bir dinler misin, dinler misin güzel kardeşim, söyleyeyim. Terörle mücadelenin yöntemi var.

HASAN TURAN (İstanbul) - O bölgede hiç terörist yok mu?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Söyleyeyim, söyleyeyim.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Askerleri kim vuruyor, onu söylesene.

SAİT YÜCE (Isparta) - Kim vuruyor polisi, askeri?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sevgili kardeşim, bekleyin söyleyeyim size.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyin lütfen.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Terörle mücadele adı altında yapılan her şeyi meşru görürseniz...

HASAN TURAN (İstanbul) - Terörle hiç mücadele yok mu?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bir dakika, dinleyin.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - 1990'ları bırakın, 2016'dayız.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - ... öldürülen her sivile öyle ya da böyle teröristle ilişkili derseniz İsrail'i asla kınayamazsınız. Neden? İsrail Gazze'yi niye abluka altına alıyor? Bu benzetmeyi de yapmayı tercih etmezdim ama mecbur kalınca, daha iyi anlatmak için söylemek zorundayız. Niye ablukaya alıyor? Resmî gerekçesi şu...

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Kötü misal emsal olmaz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Dinleyin, lütfen dinleyin.

Resmî gerekçesi şu: "Orada teröristler var. Gelen gıdalar teröristlere gidiyor. Gıda adı altında teröristlere silah gönderiliyor." diyor. Biz de diyoruz ki: Sen terörle mücadele bahanesi altında bir halkı kolektif olarak cezalandırıyorsun. Buna hakkın yok diyoruz. Başından beri aynı çizgiyi, burada aynı görüşleri ve tutumu savunuyoruz biz. Aynı şeyi Amerika'nın terörle mücadele adı altında açtığı Guantanamo Hapishanesi için de söyledik. Eğer onlar yanlışsa burada terörle mücadele adı altında yapılanlar da aynı şekilde yanlıştır, suçtur.

Hamas'ın...

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - İsrail askerlerini Kanas'la birisi vursun bakalım ne oluyor!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Hamas'ın... Hamas'ın...

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - İsrail askerlerini Kanas'la vursunlar bakalım ne oluyor!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Şöyle söyleyelim: Hamas'ın...

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibe müdahale etmeyelim.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Dinlerseniz anlatacağım.

Peki şöyle söyleyeyim: Ben size hafıza tazeleme konusunda yardımcı olmaya çalışıyorum. Biliyorum, ayna güzel bir şey değildir; eğer yüzünüze...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen de bak aynaya ya!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - ...kendi yüzünüze bakmaya cesaret edemiyorsanız aynaya bakmayı istemezsiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen de bak aynaya. Teröristi savunuyorsun! Sen de bak aynaya!

ŞAHİN TİN (Denizli) - Askeri kim öldürdü, onu söyle.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Bombaları kim yerleştirdi?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Ben size bir noktada bir ayna tutmaya çalışacağım, ister bakın ister bakmayın. Ben diğer yanına da geleceğim, çözüm konusundaki görüşlerimi de söyleyeceğim ama sabrınız olursa. Eğer sabırla dinlerseniz, birbirimizi dinlemeyi becerirsek o zaman belki bir yere varırız. Derdim burada öyle basit bir polemik değil gerçekten. Sadece bu ülkede bu konulara akademik olarak da siyasi olarak da emek sarf etmiş ve kalıcı adil bir barış konusunda her zaman elinden geleni yapmış, şimdi de bunun için uğraşan bir kardeşiniz, bir arkadaşınız olarak konuşuyorum. Bunlar hoşunuza gitmeyebilir ama dinleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Yapılanları takdir mi edeceğiz?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Dinleyin lütfen, dinleyin.

Sizin herhangi bir olayla suçlanmanız hâlinde, buna karşılık "Onlar da bunu yaptı." demeniz sizi aklamıyor. O nedenle "Bakın, biz bunu yaptık." itirafı anlamına geliyor. "Onlar bunu yaptılar ama..." dediğiniz anda "Evet, biz de bunları yapmışız." dedi...

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - "Onlar" dediğiniz teröristler.

ŞAHİN TİN (Denizli) - Devletine başkaldırmış, ne yapacak devlet?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Şimdi, eğer sabır gösterirseniz...

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Sabır gösteriyoruz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Göstermiyorsunuz maalesef ama gittiğiniz yolun ne kadar kötü olduğunu sizin de çok iyi bildiğinizi biliyorum. Bu yolun çıktığı yerin ne olduğunu burada oturan vicdanlı arkadaşlarımın da Hükûmet sıralarında oturanların da, bildiğini biliyorum. Bakın, Bakanınızla da bu konuları uzun uzun konuştuk -kendisi de bilir- yanında oturan arkadaşımla da. Birlikte bu sorunların nasıl çözüleceği konusunda yurt dışı gezileri yaptık ve birlikte çok şey öğrendik, bırakın bunları paylaşalım sizinle. Kabul edersiniz etmezsiniz ama bırakın bunları sizlere aktaralım, sizler de dinleyin.

Şimdi, dün Sayın Cumhurbaşkanı bir açıklama yapıyor, "Bütün kamu kurumları temizlenecek." diyor. Aklıma Batı Çalışma Grubu geliyor, aklıma Batı Harekât Konsepti geliyor. Bunları yaşamış insanlarsınız siz, nasıl bu kadar çabuk unutabiliyorsunuz? Devlet koltuğuna oturmak insanı birdenbire nasıl daha önce karşı çıktığını iddia ettiği bir zihniyetin diline, yöntemine, içine çekebiliyor. Şunu söylüyoruz: Tansu Çiller bütün bu suçları işledi, o hükûmet bütün bu suçları işledi, bu suçların hesabını veremeyeceğini gördüğü anda günah keçisi aradı, günah keçisi yaratıp kamuoyunu bununla oyalamak istedi. O günah keçisi de o zamanlar burada oturan bizim milletvekillerimizdi, DEP'in milletvekilleriydi. O milletvekilleri yaka paça alındı buradan, götürüldü. Daha sonra serbest bırakıldıklarında, büyük bir haksızlığa uğradıklarını o dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül de teslim etti; kendileriyle görüştü, o dönemi lanetledi, mahkûm etti. O dönemde yapılanların bu ülkede yarayı derinleştirdiğini pek çok insan gördü, toplumun büyük bir kısmı gördü. Sizin içinizden de çok insan o dönemde bunu basında da, Mecliste de dile getirdi, söyledi.

Şimdi, bütün bunları yaşamış ve bütün bunların içinde bulunmuş insanlar olarak nasıl içiniz elveriyor bugün? Bu kadar rahat aynaya nasıl bakacaksınız?

MEHMET METİNER (İstanbul) - Siz ne zaman bakacaksınız aynaya Mithat Hoca?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sıkıştığınızda dokunulmazlıkları gündeme getirmekle olmaz, buradan gidemezsiniz arkadaşlar. Eğer 28 Şubat bir darbe idiyse, bir cinayet rejimi idiyse, o Sincan'da yürüyen tank halkı ezmek için yürüdüyse sizler aynı yöntemleri kabul edemezsiniz, etmemelisiniz. Vicdan bunu emrediyor.

MEHMET METİNER (İstanbul) - O yöntemleri siz uyguluyorsunuz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Vicdan bunu emrediyor, vicdan bunu emrediyor.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sizden farklı düşünenleri siz susturuyorsunuz. Burada da demokrasiden bahsediyorsunuz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Eğer bunları tartışmasız, sorunsuz kabul ediyorsanız sizi tarihe ve Allah'a havale ederim.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Aynaya bakacak yüzünüz var mı ya!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sevgili -sürekli laf atan arkadaşımız kim bilmiyorum ama- Mehmet Metiner bu konuda en son konuşacak insan!

MEHMET METİNER (İstanbul) - Mithat Hocam, aynaya bakacak yüzünüz var mı ya! Her tarafınızdan kan akıyor ya!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Şunu söyleyeyim arkadaşlar: Bunun çözümü bellidir.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Yavuz hırsız misalisiniz ya!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Eğer bu çözümü istiyorsanız yöntemi denedik. Evet, çeşitli eksiklikler nedeniyle yürümeyen bir süreç...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Çözüm yöntemini siz de denediniz. Niye ısrar ediyorsunuz çözümsüzlükte?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Niye silahı bırakmıyorsunuz? Niye silahla bir halkı tehdit etmeye çalışıyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın Metiner, hatibe müdahale etmeyelim.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Sadece bir söz Metiner...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sancar, siz Genel Kurula hitap edin.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Büyük bir suçluluk itirafı içinde bağırıyorsun.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Niye silahı bırakmıyorsunuz? Bırakın. Çözümsüzlükte niye ısrar ediyorsunuz?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Söylediğin her söz suçluluğunu ele veriyor.

BAŞKAN - Sayın Sancar, Genel Kurula hitap edin.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Kürt halkına niye zulmediyorsunuz?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Kendi içinde taşıdığın büyük suçluluğu burada bağırarak dışarı vuruyorsun.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Bölgeyi niye cehenneme çeviriyorsunuz?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Tek yön...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Bırakın o silahları.

BAŞKAN - Sayın Metiner, lütfen...

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Onun da nasıl bırakılacağını konuşuyorduk bu masada.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Hadi oradan ya!

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Onun nasıl bırakılacağı biliniyordu.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Karşınızda çocuk var sanki.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Şimdi, Sayın Metiner'i, tabii susturamazsınız, biliyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Tabii ki siz susturamazsınız.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Çünkü içinde çok büyük suçlar biriktiği için bunları burada bize aktararak rahatlamaya çalışıyor.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Yüreğin yetiyorsa her yerde konuşuruz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Konuşun her yerde ama bırakın biz de konuşalım.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Her yerde konuşuruz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bırakın biz de konuşalım; bırakın, bırakın.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ya bir dinleyin, dinleyin ya.

BAŞKAN - Sayın Sancar, Genel Kurula hitap edin.

Sayın Metiner, lütfen...

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Ama izin verirse hitap edeceğim Sayın Başkan. Bu kadar yüksek sesle bağırıldığında...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, iki dakikadır konuşamıyor sayın hatip.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, süre vereceksiniz herhâlde.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Mithat Hocam, muhatap almadan konuşun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Ama bitti, süre bitti ya.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Sancar, siz Genel Kurula hitap edin.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bakın, Sayın Başkan, ben bundan önce hiçbir konuşmamda hiç kimseye sataşmadım ve hiç kimseye cevap vermedim, böyle bir tarzım da yok. Bunu burada arkadaşlarımın da teslim edeceğini sanıyorum. Bu kadar sürekli bir tacizde konuşma imkânı ben bile bulamıyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Evet yani...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Tacizi siz yapıyorsunuz, siz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim. Hatibe müdahale etmeyelim, lütfen.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - O zaman, takdiri de size bırakıyorum.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sürekli hakaret, sürekli taciz ya.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Yani şimdi süre de bitti. Ama burada bir adil yönetim gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Adil yönetim herkese, hiç kimseye uzatma yapmadığım için, hiç kimseye... [HDP sıralarından alkışlar (!)]

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Ama şöyle: Oynanmamış dakikaları ne yapacağız?

BAŞKAN - Sayın Sancar, hiç kimseye yapmadım, yoksa emin olun adil bir şekilde yönetmeye çalışıyoruz.

Teşekkür ediyoruz.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Ben başka bir konuşmamda bunun devamını sizlerle paylaşacağım.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)