Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Yatırım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 25 |
Tarih: | 07.01.2016 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bu Genel Kurulda uluslararası anlaşma hakkında kanun tasarısı görüşülüyor ancak ben de ortada hâlâ defnedilemeyen, kendi toprağıyla buluşturulamayan cenazelerle ilgili hem de bu sabah daha yayımlanan bir yönetmelikle ilgili konuşmak istiyorum.
Malumunuz olduğu üzere, bu sabah Resmî Gazete'de Adlî Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'te bir hukuk skandalına daha imza atıldı. Yönetmeliğin 10'uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendine yer alan "...belediyeye teslim edilir." ibaresi "...belediyeye veya mülkî idare amirliğine teslim edilir." şeklinde değiştirilmiştir.
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) - Teslim almıyor belediye, ne yapsın?
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Görevinde işlevsiz hâle getirildiği için.
Aynı bentte, "cevap verilmeyen" ibaresinden sonra gelmek üzere veya cevap verilmesine rağmen ailesi, yakınları veya yetkili temsilciliklerce 3 gün içinde teslim alınmayan ibaresi eklenmiştir. Savaşlarda bile cenazelere saygı gösterilir. Çatışmalara ara verilir ve ölen insanların bedenleri usulünce gömüldükten sonra savaş yeniden başlatılabilir. Ne var ki, uluslararası denetimden sıyrılmak için Kürt halkıyla savaşta olduğunu bile kabul etmeyen Türkiye'de aralık ayından beri Cizre, Silopi ve Sur'da devam eden sokağa çıkma yasaklarında katledilen insanların cenazeleri ailelerinden ve yakınlarından kaçırılmakta ve uzun süre ya morgda bekletiliyor ya da yaşadıkları topraklardan uzağa gömülüyor. Kendi toprağıyla buluşturulamıyor. Dün itibarıyla, Silopi'de cenazesinin defnedilmesine izin verilmeyen 5 kişi, Sur'da 3 kişi bulunmaktadır ve morglarda toplam sayı, bekleyen sayı 50 cenaze şeklindedir. Bölgeden cenazelerin bozulmaya başladığı haberleri geliyor. Sur'da yaşayan iki aile cenazeleri teslim edilmediği için cumartesi günü açlık grevine başladılar. Bölgede yakınlarını kaybeden ailelerin tek derdi devletin güvenlik görevlilerinin katledildiği yakınlarını insan onuruna yaraşır bir şekilde kendi topraklarında gömebilmek ve onlarla vedalaşabilmektir. Ancak bu hükûmet bu insani isteği bile yurttaşlarına fazla görmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu yönetmeliğin aylardır yasaklı ilçelerde mülki idare amirleri ve kolluk kuvvetlerinin cenazeleri aileye teslim etmeyip kaçırmalarına yasal kılıf uydurmak için düzenlediği çok açıktır. Adalet Bakanlığı yönetmelikle cenazelerin teslim edileceği makam olan belediyenin yanına mülki idare amirlerini de ekleyerek ablukalar ve operasyonlar nedeniyle etkisiz hâle getirilmeye çalışılan belediyelerimizin yetkileri elinden alınmakta ve vali ile kaymakamların yasaklı ilçelerde cenazeleri gizlice gömmelerine kendilerince hukuken elverişli bir ortam yaratmış olmaktadırlar. Günlerdir bu çatının altında bu uygulamanın kanunlara, insanlığa uymadığını ifade ediyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, Adalet Bakanlığı son derece hukuksuz olan bu cenaze kaçırma olaylarını hukuki bir niteliğe büründürmek istiyor. Hukuka sığmayan bu uygulamanın insanlığa ve ahlaka, insan onuruna uymadığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Ne var ki hazırlanan bu yönetmelikle, ne ahlaki ne dinî ne de insani değerler gözetmeyen yönetmelikle yasaların, Anayasa'nın ve uluslararası sözleşmelerin üstüne çıkamazsınız. Kabul etseniz de etmeseniz de hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta kişilerin yakınlarını gömebilme hakkı tanınmıştır. Herkesin, ailesinin geleneklerine ve örf, âdetlerine uygun olarak onurlu bir şekilde gömülme ve toplum ve devlet tarafından nasıl görülürse görülsün, bütün medeniyetlerde kutsal bir değeri ve hatıra sembolü olan bir mezara sahip olmak hakkı vardır. Aynı şekilde, ölenlerin ardında kalan kişilerin de akrabalarını ve yakınlarını defnetme, ahlaki görevlerini yerine getirme fırsatına sahip olma ve insan niteliğini gösterme, son yolculuğuna uğurlama, kederlenme, matem tutma ve ölüyü anma hakkı vardır. Bu haklar kanunla yazılı olarak düzenlemeyi bile gerektirmeyecek kadar doğal ve tartışmasız haklardır.
Değerli milletvekilleri, bu hak tartışmasız olsa da Türkiye'deki defin hukukuna yön veren düzenlemeleri tekrar size hatırlatmak istiyorum:
En başta, Anayasa'nın "Başlangıç" bölümünde insan onurundan, 17'nci maddesinde işkence ve eziyet yasağından ve 20'nci maddesinde özel hayatın korunmasından bahsediliyor. Ölümden sonra insanların gömülmesi ya da ölen yakınları gömebilmek insan onurunun vazgeçilmez bir koşuludur.
Uluslararası hukuka baktığımızda ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını koruyan 8'inci maddesi altında incelenmektedir. Mahkeme bu konuda çok sayıda ihlal kararı vermiştir. Bu kararlarda hem ölen kişilerin hatırasına yapılan saygısızlık hem de ailelerin dinî ve toplumsal inançlarına uygun bir şekilde yakınlarıyla vedalaşmalarını engellemek ciddi bir şekilde eleştirilmiştir. Benzer şekilde, yakınlarının cenazelerini defnedemeyen kişilerin başvuruları da bu süreçte çekilen manevi ızdırap dayanak gösterilerek işkence yasağını düzenleyen 3'üncü madde kapsamında da ihlal olarak değerlendirilmektedir. Bu yönetmelik, ayrıca, cenazelerin usulünce gömülmesini engellemekle birlikte, sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği bölgelerde sivil insanların öldürülmesine yol açan hukuksuzları ortaya çıkarabilecek olan otopsi işlemlerinin de sağlıklı bir şekilde yürütülmesini önlemeyi amaçlamaktadır. Adalet Bakanlığı apar topar gömülen cenazelerin otopsileri hakka ve hukuka uygun bir şekilde yapılmadığı müddetçe yurttaşlarımızın, çocuklarımızın, arkadaşlarımızın devlet eliyle öldürüldüğünü ispat edemeyeceğimizi düşünüyor olabilir. Ancak, buradan peşinen söyleyeyim ki ablukalarda ölen 154 yurttaşımızı katleden sizin yasaklarınız ve sizin silahlarınızdır. Başbakan Ahmet Davutoğlu hiçbir sivil yurttaşın ölmediğine dair açıklamalarda bulunuyor. Sayın Başbakana soruyorum: Kendinden ve yetkisi altındaki güvenlik güçlerinden bu kadar eminse, iddialarını doğrulayabilecek otopsileri engelleme olasılığı bulunan bu yönetmeliğin çıkmasına nasıl müsaade etmiştir?
Sayın milletvekilleri, hepimizin çok iyi bildiği üzere, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi iç hukuktaki herhangi bir düzenlemeyle çakışma olması hâlinde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin üstünlüğünü güvence altına almaktadır. Buradan hareketle ifade etmek istiyoruz ki hazırladığınız bu yönetmelik de tıpkı bölgede yaşanan savaşı destekleyen kanunlar gibi uluslararası insan hakları hukukuna aykırıdır ve bizim nezdimizde yok hükmündedir. Bu yönetmeliğe dayanarak cenazeleri ailelerden kaçırıp onlardan habersiz, kimsesizler gibi defnetmenin hesabını verecek ve cezasını çekeceksiniz. Hiçbir zulüm, hiçbir savaş sonsuza dek sürmeyecek, illa ki yüz yüze bakacağız. O gün geldiğinde Kürt halkının yüzüne nasıl bakacaksınız? Unutmayın, böylesi düzenlemelerle kendinizi cezadan kurtarmış olduğunuzu düşünebilirsiniz ancak halkların nazarında ve vicdanında mahkûmsunuz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)