| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Kore Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Çerçeve Anlaşma Kapsamında Yatırım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 07.01.2016 |
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizin yeni yılını kutluyorum ve 2016 yılının Meclisimize, ülkemize barış, demokrasi, adalet ve insan hakları getirmesini, nasip etmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlar, pek tabii ki Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına biz de Dışişleri Komisyonumuzun kararlarına uyuyoruz, bunu da ayrıca belirtmek istiyorum.
Sayın Baluken'i sırasında göremiyorum ama bir önceki oturumda konuşulan, tartışılan bazı konularda kişisel fikrimi beyan etmek istiyorum. Biz Atatürk'ün kurduğu bir partinin temsilcileriyiz, Atatürk'ün deyişlerinin tamamının arkasındayız ama şunu bilmenizi isterim ki değerli HDP'li arkadaşlarım, "Damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur istediğiniz kudret." lafının hiçbir şekilde ırkçılıkla alakası yoktur. Çünkü ulu önder Atatürk'ün milliyetçilik söylemleri Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bütün etnik kökleri kapsayan, aynı havuzda toplayan, hepsini aynı asil kanın mensubu gören bir zihniyettir, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Ve şunu söyleyeyim: Görüşlerinizin birçoğuna katılmamakla beraber eğer bu Meclise dokunulmazlığınızla ilgili bir madde gelirse en şiddetli karşı çıkanlardan birinin de ben olacağımı bilmenizi isterim değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, ben, özellikle bugün sabah ajanslarda gördüğüm çok mutlu bir haberi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle AKP'li milletvekili arkadaşlarımı kutluyorum çünkü gördüğüm kadarıyla, ilgili kurullar 3 belediye başkanı adayını yolsuzluk, nüfuz ticareti yapmak gibi suçlardan dolayı disiplin kuruluna vermiş. Bunun iyi bir başlangıç olmasını diliyorum, bundan sonra da sadece muhalefet belediye başkanları için değil, AKP'li belediye başkanları için de bunların sürdürülmesini diliyorum. Ama bir şey daha rica edeceğim sizden; kurunun yanında yaşı da yakmışsınız çünkü Yaşar Yakış'ın söylemleri bence dış politikayla ilgili en güzel AKP'li söylemleriydi, buna da açıkça üzüldüğümü beyan etmek istiyorum. Dilerim daha büyük götüren belediye başkanlarınız için de bu uygulamaları devam ettirirsiniz. Çünkü bunu ben söylemiyorum, Sayın Bülent Arınç söylüyor -geçen seneki söylemlerinden söylüyorum- kimi kastettiğimizi de biliyorsunuz, onların da aynı şekilde değerlendirilmesini diliyorum değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, 21'inci yüzyıl, "bilgi toplumu" denen bir toplum tipini öne çıkarmakta olup doğal olarak bilgiyi ve onun olmazsa olmazı eğitimi dayatmaktadır, bilgiye dayalı ekonomik gelişmeyi öngörmektedir. Her ne kadar ülkemizde son yıllarda terör, işsizlik, adaletsizlik, insan hakları ve ekonomi sorunları ilk sıraya yükselse de biliyoruz ki eğitimsizlik bütün bu sorunların temelinde yatmaktadır ve ancak eğitim sorunu olmayan toplumların beşeri sermayesi güçlüdür. Biz de beşeri sermayemizi güçlendirebilmiş olsaydık biraz önce bahsettiğim sorunlar Türkiye için de minimuma inerdi diye düşünüyorum.
Ben bu konuşmamda sizlere özellikle yükseköğretimden bahsetmek istiyorum; dünyada 200, Türkiye'de 5,5 milyon öğrencisi olan yükseköğretimden, son yirmi yılda dünyada en hızlı büyüyen sektörden ve bunun Türkiye'deki sorunlarından. Türkiye'de yükseköğretimin ciddi yapısal sorunları vardır. Bunun başında eğitimin siyasallaşması ve dünyada 1990'lı yıllarda birçok ülkede başarılmış olan yükseköğretim reformlarının Türkiye'de henüz ele bile alınamamış olması gelmektedir. 2002 yılı sonunda AKP iktidarı tarafından sunulan acil eylem planını isterseniz şöyle bir hatırlayalım. Birçok acil reformun tamamlanma zamanı gösterilerek TBMM gündemine alınacağı iddia edilmiş, bu arada Yükseköğretim Kurulunun yeniden yapılandırılacağı, üniversite özerkliğinin sağlanacağı vadedilmişti. Bu eylem planı maddelerinin çoğunluğu gerçekleştirilmediği gibi Yükseköğretim Kuruluna da hiç dokunulamadı. Çünkü yükseköğretim sorunlarını sadece türbana indirgeyen ve bunun üzerinden siyasi mağduriyet, siyasi sömürü yapan bir siyasi iktidarımız vardı. Yükseköğretim Kurulu Başkanını da değiştirip istediği rektörleri de atayınca bütün diğer sorunları da görmezden geldi.
2008'de göreve atanan rektörlere ağır hakaretler eden -altını çizerek söylüyorum- ve dönemin taze YÖK Başkanı olan Yusuf Ziya Özcan'ı sizlere hatırlatmak istiyorum, hani şu ha bire mikrofon kazalarına takılan Yusuf Ziya Özcan'ı. Başarısızlığı tescillenip dört yıl sonra Varşova'ya büyükelçi atanarak gözden uzaklaştırıldı Sayın Başkan. Şimdi Fransızlara sosyal medyadan "veledizina" diyerek diploması tarihine bir utanç vesilesi olarak geçiyor. Bunu, yüzüm kızaracağı için onun özgün kelimeleriyle ifade etmedim, Arapçasını kullandım değerli arkadaşlarım. Zaten zoraki büyükelçi, Polonya'ya atandığı gün ülkeye ilişkin düşüncelerini soran bir gazeteciye "İnternet'ten baktım, Chopin'in memleketiymiş." diyerek hem kendini hem de ülkemizi rezil etmiştir. Arkadaşlar, Polonya'nın büyükelçisiyle Ankara'da karşılaşırsanız, bizler kadar aksansız Türkçe konuşmasına bile şaşırmazsınız. Çünkü Polonyalılar Türkiye'ye yollayacakları diplomatları aramızdaki beş yüz yıllık dostluğu onurlandıracak şekilde yetiştirirler. Bu yüzden olay çok acı bir skandaldı ama AKP Hükûmetinin sayısız dış politika skandalları arasında biraz sönük kaldı doğrusu.
Üniversiteler konusuna dönersek, on dört yıl içinde üniversite sayımız 50'den yaklaşık 200'e çıktı ama üniversitelerde kalite son derece düşük. Elli yıl önce Türkiye'den her konuda çok geride olan Güney Kore ise eğitim ve bilim alanında yaptığı atılımlarla Türkiye'yi her yönden çok geride bıraktı. İrlanda'yı, Güneydoğu Asya ülkelerini de bu cümlenin içine sokmak mümkün. Bizde ise 2008'den sonra üniversitede kaliteli insan gücü açığı hızla büyüdü. Dünyada bilimsel atıf sayılarında yılda 160 bin olan rakamımız 55 bine kadar düştü. Şimdi diyeceksiniz ki "Yayın sayısında dünya 20'ncisiyiz." Doğru ama bilimsel yayınlarımızın büyük çoğunluğu C grubu dergilerde görünüyor, üstelik bunlara para ödeyerek yayın sayısını yükselten sözde bilim insanları türedi.
Kalitesi bu süreç içinde düşmeyen, bu yüzden en övünülecek okullarımızdan olan ODTÜ -dikkatinizi çekiyorum- geçen hafta, İngiltere'deki bir kuruluş olan Times Higher Education'ın sıralamasında, ilk defa Türkiye'de ilk 100'e 85'incilikle giren bir üniversitemiz oldu ama AKP iktidarı onu da yok etmek için var gücüyle çalışıyor. Üstelik, sadece bir bilim grubunun kampüsündeki kıymetli arazileri yağmalayıp, beton yığını çirkin, zevksiz villalar inşa etmek için yıkmak istiyorlar. Sayın Genel Başkanımızın sözünü bir kez daha hatırlatıyorum: "Siz ODTÜ'yü yıkamayacaksınız." Fakat, siz iktidardan düştüğünüzde, dillere destan kaçak sarayınızı ODTÜ'deki öğrencilerimize konferans salonları ve laboratuvarlar olarak tahsis edeceğiz değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
NECİP KALKAN (İzmir) - Vah vah vah!
MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, yükseköğretim ivedilikle -siz gülmenize devam edin de dinleyin yeter- ve her türlü siyasi baskının ötesinde yeniden ele alınmalıdır. 2007 yılında üretilen YÖK Strateji Raporu, TÜSİAD'ın geçmiş raporu ve Avrupa Üniversiteler Birliğinin 40 tane Türk üniversitesini bizatihi inceleyerek kurguladığı değerlendirme raporları ısrarla okunmalıdır. Ülke genelinde bir yükseköğretim şûrası toplanmalıdır. Bunun alakadarları olarak şûraya rektörler, Millî Eğitim Bakanlığı, işçi konfederasyonları, TÜSİAD, TOBB, TÜBİTAK, ayrıca yükseköğretim öğrencileri ve velileri katılmalıdır. Yükseköğretime ayrılan kaynak gayrisafi millî hasılanın yüzde 2'sine, AR-GE'ye ayrılan kaynak hızla yüzde 3'e çıkarılmalıdır. ODTÜ, Bilkent, İTÜ, Boğaziçi, Sabancı, Koç, Hacettepe gibi dünyada ilk 500'e giren üniversitelere özel AR-GE destek bütçeleri verilmelidir. Üniversiteye giriş sistemi değiştirilmeli, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Doktora öğrenciliği özendirilmelidir, bu konuda dünyanın en geri ülkelerinden biriyiz arkadaşlar. Batılı ülke istatistiklerinin dörtte 1'i kadar nüfusa oranla doktoralı, yükseköğretimli insan sayımız. Üniversite özerkliği bakımından da dünyanın en geri kalmışları arasındayız. 8 tane bunun internasyonel kriteri var; Japonya'yla beraber Türkiye sonuncu. Bu konuda düzenlemeler yapılmalı, üniversite bütçelendirilmesi torba bütçe olmalı, akademik atamalar tamamen liyakate dayalı olarak yapılmalıdır.
Bu arada, gene geçen haftaki haberlerden bir alıntı: Bingöl Üniversitesi Rektörünün 5 akrabasını üst düzey kadrolara atamakla AKP'nin nepotizm yani kayırmacılık politikasının tipik bir örneğini verdiğini hatırlatmak isterim. Bu küçük olay bile Hükûmetinizin bilim ve yükseköğrenimden ne anladığının bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, dünya treni, uygarlık treni hızla ilerliyor ama biz eğitimde yerimizde sayıyoruz. Treni kaçırmayalım, bu, yüce Meclisimizin iradesine düşüyor. Orta gelişmişlikten kurtulmak ve kişi başına millî geliri 30-40 bin dolarlara yükselmiş bir ülke olmamız için olması gereken tek kural eğitim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akaydın.
MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum sabırla dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)