| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 29.12.2015 |
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir hafta önce burada konuşma yaptığımda torba yasa düzenlemesini eleştirmiştim, bugün, temel yasa hâline getirilmiş bir torba yasayla karşı karşıyayız. Şimdi, şunu sormak istiyorum: Yani neyi kaçırıyoruz? Neden maddelerin, neden kanunların milletin gözü önünde açıkça tartışılmasına, herkesin dağarcığındaki bilgiyi bu kanunlarla ilgili olarak ortaya dökmesine, bu kanunların daha iyi gelişmesine, milletimize daha iyi hizmet etmesine karşıyız? Bunu anlamak mümkün değil. Biraz önce bir arkadaşımız burada dedi ki: "Gece onlara kadar..." Gece onlara kadar değil sabah onlara kadar da çalışalım ama şunu görelim: Yani milletimize hizmet edecek, milletimize uzun süre hizmet edebilecek yasaları çıkaralım.
Şimdi, bakın, bugün bu yasayı getirdiniz, 8'inci maddesiyle ilgili bir düzenleme yapıyorsunuz. 8'inci maddede diyorsunuz ki: "Biz eskiden uzman er ve erbaşların maaşlarını asgari ücrete bağlayarak tespit ediyorduk ama şimdi, biz asgari ücreti yükseltiyoruz, bundan uzman er ve erbaşları yararlandırmayalım çünkü ücret skalası bozuluyor." Bunu yaparken de insanların müktesep haklarını, birikmiş, emeklilikle ilgili düzenlemelerini ciddi şekilde azaltıyorsunuz, mağdur ediyorsunuz. Peki, niye bunu yapıyorsunuz? Bunu yapmanızın bir tek nedeni var, çünkü er ve erbaşlarla ilgili düzenlemeyi bir başka kanunda yaptınız, diğer kanundaki düzenlemenin farkında değildiniz. Şimdi, dönüyorsunuz, yeniden işi düzeltmek için gerekeni yapıyorsunuz.
Arkadaşlar, işte, bu Mecliste bu yasaların gereksiz yere... Yani 12 maddelik bir yasayı temel yasa olarak görüşmenin neresi doğru olabilir?
Değerli milletvekilleri, tabii, şunu söylemek istiyorum, bölümle ilgili konuşmama geçmek istiyorum.
Önce, Şırnak ve Silopi'de terör saldırılarında şehit verdiğimiz askerlerimize Allah'tan rahmet, şehit ailelerimize sabır, milletimize ise metanet diliyorum.
Şimdi, bu teklifte, eğitimde ağırlıklı olarak çalışanların, yine Silahlı Kuvvetlerde ağırlıklı olarak çalışanların özlük haklarıyla ilgili birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz. Bu kapsamda, Millî Eğitim Bakanlığı için 12.500 öğretmen kadrosu da ihdas ediyorsunuz. Tabii, bu kadro tahsisi atama bekleyen öğretmenler için önemli ancak yeterli de değil. Hâlen atanamayan 300 binin üzerinde öğretmenimiz öğrencileriyle buluşmayı bekliyor.
Değerli milletvekilleri, millî eğitim partilerüstü bir mesele, bunun için "millî" sıfatı taşıyor. Peki, on üç yıldır iktidarda olan AKP bu millî mesele için ne yaptı? Dönüp baktığımızda, on üç yılda en fazla bakanı Millî Eğitim Bakanlığı eskitmiş. On üç yılda 5 Millî Eğitim Bakanı değiştirmişsiniz. Ortalama her iki buçuk yılda bir Millî Eğitim Bakanı gitmiş, her bakanla beraber eğitim sistemimiz de değişmiş. Sonuçta, umudumuz yavrularımız test deneklerine dönüşmüş. AKP kadroları zihinlerindeki ideolojik prangalarla çocuklarımız üzerinde sürekli ameliyat yapmış. Bunun menfi sonuçlarını sadece bugün değil, gelecekte de yaşayacağız. Cumhurbaşkanı daha birkaç gün önce günah çıkardı, eğitim ve kültür alanında bir başarı yakalayamadıklarını itiraf etti. Anlaşılan mevcut Bakanın da değişmesi artık an meselesi.
Değerli milletvekilleri, dünyamız baş döndüren bir hızla değişiyor. Bunu yönlendiren kritik içerik ise bizzat bilginin kendisi. Küresel yarışta bilmek hâkim olmak anlamına geliyor. Peki, bu eğitim sistemiyle Türkiye, bilgiyi üreten milletler sınıfına çıkabilir mi? Bakın, geçtiğimiz haftalarda 2015 Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Raporu yayınlandı. Rapora göre Türkiye'de vatandaşlarımızın eğitimde kalma süresi 7,6 yıl. Yani 8 yıl bile değil. Bu eğitim düzeyiyle 188 ülke arasında 113'üncü sıradayız. Dünyada vatandaşları bizimkinden daha fazla eğitim alan 112 tane ülke var. Bu durumda insani gelişmişlik yarışında ilk 20'ye nasıl gireceğiz? Yine, beklenen okullaşma oranına yani bir çocuk okumaya başladığında kaç yıl eğitimde kalacağına baktığımızda ülkemiz, 188 ülke içinde 56'ncı sırada. Burada da 55 ülke bizi geçmiş durumda.
Eğitim sistemimizde çok büyük kalite sorunları var. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının belirli aralıklarla yaptığı PISA sınav sonuçları ortada. Çocuklarımız, 34 üye ülkeye sahip bu teşkilat içinde diğer ülkelerin çocuklarıyla karşılaştırıldığında fen ve matematik alanında sondan 3'üncü, okuduğunu anlama konusunda ise sondan 4'üncü sırada.
Sonuçta tüm uluslararası karşılaştırmalar bize şunu gösteriyor: Nüfusumuzu yeterince eğitemiyoruz, eğitebildiklerimize de kaliteli eğitim veremiyoruz. Türkiye bugün her alanda vasatlık tuzağına yakalandıysa bunun nedenlerini işte buralarda arayacağız.
Bakın, Türkiye'de gelir düzeyimiz vasat. Kişi başına düşen gelir son yedi yıldır patinaj yapıyordu, şimdi artık geri kaymaya başladı. Fert başına düşen gelir 10 bin dolar tuzağına takıldı derken bu yıl 10 bin doların da altına, 9.079 dolara düştü. Hükûmetin orta vadeli programdaki tahminlerine göre kişi başına düşen gelir 2018'de dahi 10 bin doları göremeyecek. Bu iyi bir yönetim değildir arkadaşlar. Bu iyi yönetmek değildir. Bunlar bizi mutlu etmiyor. Biz, ülkemizde her bir vatandaşımızın aşının, işinin istikrarlı, düzenli bir şekilde artmasını isteriz. Siyaseti bu amaç doğrultusunda yaparız.
Değerli milletvekilleri, sadece gelir düzeyimiz değil, ürettiğimiz ve sattığımız ürünlerin teknoloji içeriği de vasat. En güncel rakamları sizinle paylaşıyorum. Bu yılın ilk on ayında imalat sanayi ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3,5. Buna karşın imalat sanayi ihracatımız içinde orta teknolojili ürünlerin payı yüzde 61,8. Böyle bir üretim ve ticaret yapısıyla dünyayla nasıl rekabet edeceğiz? Gelişmiş ülkelerle aramızdaki makası nasıl kapatacağız değerli arkadaşlar? Kapanmıyor da zaten.
Bakın, sizinle yine bir rakam paylaşalım. Amerika Birleşik Devletleri'nin gelirini 100 kabul edersek, Türkiye'nin fert başına düşen geliri 1980 yılında 18 dolardı. Yani Amerika 100'ken bizimki 18 dolar. Aradan otuz beş yıl geçmiş, 2015'te bu 18 dolar 17 dolara düşmüş. Oysa son otuz beş yılda Güney Kore'de kişi başına düşen gelir Amerika Birleşik Devletleri'ne göre aynı dönemde -yani bizimle aynı dönemde- 14 dolardan 49 dolara çıkmış. Yarışa bizim gerimizde başlayan Güney Kore, artık, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki fert başına gelirin yarısına ulaşmış. Türkiye ise otuz beş yıl boyunca yerinde saymış.
Değerli milletvekilleri, bu vasatlık tuzağından kurtulmak için elimizde çok önemli bir fırsat var. Bu fırsatın adı da "Demografik fırsat penceresi." Türkiye'de çalışma çağındaki nüfus, çalışamayacak durumdaki nüfusa göre önümüzdeki yirmi yıl boyunca daha hızlı artacak. Bu fırsat penceresini kaçırırsak Türkiye'nin içine düştüğü vasatlık tuzağından bir daha çıkabilmesi çok ama çok zor olacak.
Ne yapacağız kaçırmamak için? Gençlerimizi iyi eğiteceğiz. Gençlerimize kaliteli işlerde çalışma imkânını sunacağız. Bu nedenle, eğitim meselesini, bir memleket meselesi, bir millî mesele bilip zihinlerdeki ideolojik prangaları kırmamız gerekiyor. Çocuklarımızı dünyadaki akranlarından daha iyi eğitmemiz, dünyaya açık bireyler olarak yetiştirmemiz gerekiyor. İyi eğiticiler olmadan iyi eğitim olmayacağı gerçeğinden de hareketle öğretmenlerimizin de eğitimine önem vermemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, bunların hepsi çok önemli konular ancak bir önemli ve acil konu daha var. Bugün Türkiye'nin bir bölümünde eğitim hizmeti verilemiyor. Teröristler okullarımızı yakıyor, çocuklarımızın eğitim hakkını ellerinden alıyorlar. Daha ağırı, insanlarımızın yaşam hakkı da ellerinden alınıyor. Bir zamanlar bu kürsülerden ağzından baldıran şerbetini düşürmeyen siyasileri hatırlıyorum. Bu siyasiler değil ama şimdi milletin kendisi baldıran şerbetini kana kana içiyor. Yaptıklarımızın sorumluluğundan kaçabiliriz ancak bunun sonuçlarından kaçamayız. Bu silahların şehirlere yığılmasına müsamaha gösteren AKP'nin sorumsuzluğunun bedelini bugün millet canıyla ödüyor.
Dün Sayın Başbakan "Türkiye Büyük Millet Meclisinde oturan herkes bu milleti temsil etmenin ciddiyetini taşıyacak." diyordu. Evet, bu milleti temsil etmek ciddi bir iştir ancak temsilden daha ciddi bir görev varsa o da milletin hakkını, hukukunu korumaktır.
Sözlerimi tamamlarken, tüm milletimizin ve sizlerin yeni yılını kutluyor, 2016'nın ülkemize, bölgemize ve tüm dünyaya huzur getirmesini diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)