GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:20
Tarih:25.12.2015

HDP GRUBU ADINA DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün bu kürsüye konuşmasını yapmak için bir milletvekili arkadaşımız çıkarken Genel Kurul sıralarında "Yine mi Silopi?" şeklinde bir ifade kullanıldı, bir serzenişte bulunuldu. Evet, abluka sürdüğü müddetçe, 5 ilçede sokağa çıkma devam ettiği müddetçe bizler bu kürsüde ısrarla Silopi diyeceğiz, ısrarla Cizre diyeceğiz, ısrarla Sur diyeceğiz, ısrarla Dargeçit ve Nusaybin diyeceğiz. Biz bugün burada otururken ve şu an bu konuşmayı yaptığım esnada bile binlerce insan şu an evlerine hapsedilmiş durumda, hastalar hastaneye gidemez durumda; çocuklar evde aç, elektrikler kesik, sular kesik ve insanlar bir şekilde topluca hapsedilmiş durumdalar. Dolayısıyla, öldürülen insanların cenazeleri sokaklarda olduğu sürece, defnedilmeyi beklediği sürece bizler de burada bunları ısrarla söylemeye devam edeceğiz. Sizler bunu duymak istemeyebilirsiniz, sizler bu gerçeklikten kaçmak isteyebilirsiniz ama bu gerçeklik sizin peşinizi bırakmayacaktır, bizler bu gerçekliği ifade etmeye devam edeceğiz. Günlerdir aslında burada biz burada yaşanan trajediyi ifade etmeye çalışıyoruz. Çocuklar ölüyor diyoruz, evler yıkılıyor diyoruz sizler gülüyorsunuz. Açıkçası bilemiyorum yani hangi söz sizi etkiler, hangi kelime bu duyarlılığı yaratır onu bilemiyorum. Allah aşkına, sizler biliyorsanız sizler bunu ifade edin.

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - PKK'yı lanetleyin yeter.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) - Dolayısıyla, aslında bütün ülke bugün bir cezaevi durumuna düşürülmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla bu cezaevi durumunu bütün ülke yaşadığı için bugünkü konuşmam genelde cezaevlerinde yaşayan tutsakların, kadın tutsakların yaşadığı duruma ilişkindi. Ama bütün bir ülke cezaevi hâlini yaşadığı için maalesef cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, insanların yaşadıkları, kadınların yaşadıkları da gündemden uzak kalıyor ve bizler bu konu üzerinde fazla da konuşma yapamıyoruz.

Benden önce dün söz alan birçok arkadaşım aslında cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini ifade ettiler bu kürsüde. Ben de özgün olarak hem cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinde, açıkçası kadınların yaşadıkları üzerinde birkaç şey söylemek istiyorum.

Devlet adalet sistemini savaş politikalarının aracı olarak kullanarak, adil yargılama hakkını ihlal ederek... Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısında bir patlama yaşanmaktadır. Hükûmete eleştiri getirmek, barış istemek bile resmî tutuklanmanın bir gerekçesi hâline getirilmiştir. On beş yıl içerisinde Türkiye'nin nüfusu yaklaşık yüzde 24 artarken tutuklu ve hükümlü sayısı yüzde 234 oranında arttı. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan bir araştırma raporunda, 2014 yılında bile ceza infaz kurumlarında tutuklu ve hükümlü sayısının önceki yıla göre yüzde 10,1 oranında arttığı ifade edildi. Bu sayıyı 2015 yılında hâlâ biz tahayyül edemiyoruz.

Cezaevlerindeki kadın tutsak sayısı ise Hükûmetin gerek savaş gerekse yoksulluğu derinleştiren cinsiyetçi politikaları nedeniyle hızla artıyor. Kadınlar üzerinden toplumu terbiye etmeyi hedefleyen Hükûmet için, sokakta ya da evde direnen kadınlar hedef hâline geliyor. Kadınlar istihdam olanaklarından, sosyal güvenceden yoksun bırakılarak, yoksullukla başa çıkabilmek için ekonomik suç işlemeye mecbur kalıyor. Hükûmet, kadınların yaşadıkları şiddete karşı koyabilmelerinin toplumsal ve psikolojik araçlarını hedef alan söylemleriyle, ölmemek için öldürmeyi kadınlara tek seçenek olarak sunuyor. Cinsiyetçi politikalar nedeniyle tutsak edilen kadınlar, cezaevindeki cinsiyetçi uygulamalar nedeniyle ikinci bir tutsaklık hâlini yaşıyor.

Cezaevindeki kadınların yaşadıkları sorunları rapor etmesi beklenen Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun hazırladığı raporlarda bile kadınların sorunlarına ya hiç değinilmiyor ya da kadınların durumu, çoğunlukla sadece çocuklarla bağlantılı olarak ele alınıyor. Raporlarda kadınların sadece idareden memnuniyetini belirten ifadeleri aktarılarak idareleri aklamak için bu raporlarda bu ifadelere yer veriliyor.

Oysa en başta cezaevlerinin büyük kısmının erkek cezaevleri olarak inşa edildiği, kadın mahpuslar için erkek cezaevlerine bağlı ünitelerle sınırlı bir yapılandırılmaya gidilmiş olması, kadın mahpuslar için pek çok açıdan sorun yaratıyor. En son Van M Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan kadın tutsaklar, en doğal hakları olan etkinlik alanı taleplerinin bile cezaevi yönetimi tarafından "Burası erkek cezaevi." denilerek geri çevrilip cezalandırılmaya çalışıldıklarını biliyoruz. Ortak kullanım mekânları erkek mahpuslara göre ayarlanıyor. Kadın tutsaklar erkeklere göre hazırlanmış kıyafet kurallarına uymak zorunda bırakılıyor. Yaşları 2 ile 5 arasında değişen çocuklar annesiyle kalıyor ama cezaevinin çoğunda kreş ve anaokulu hizmeti verilmiyor. Kadın tutsaklar için sağlanan koşullar, çocuklarıyla ilgili yükleri düşünülmeden planlanıyor.

"İş yurtları" denilen sömürü mekânlarında kadın tutsakların emekleri günde 5 TL'lik yevmiyelerle devlet eliyle özel alanında sömürülüyor.

Siyasi kadın tutsaklar ise bunlara ilaveten cezaevi yönetiminin cinsiyetçi politikalarıyla sindirilmeye çalışılıyor. Cinsel işkence, temel haklardan mahrum bırakma, sözlü taciz, cezaevi iradesi tarafından yıpratma araçları olarak kullanılıyor.

Ciddi sağlık sorunu yaşayan kadın tutsaklar dahi, asker ve komutanların sözlü hakaretine maruz kaldıkları için hastaneye gitmek istemiyor.

Van'da kadın tutsakların revirdeki doktor tarafından gebelik testine zorlandığı basına yansıyan haberlerden bir tanesiydi.

Koğuş aramalarına kurum müdürleriyle birlikte erkek gardiyan ve askerler sokuluyor. Kadın tutsakların dolapları tek tek aranıp özellikle de özel eşyaları ortalığa dağıtılarak mahpuslar üzerinde psikolojik bir baskı yaratılmaya çalışılıyor.

Savaş politikalarını protesto ederek açlık grevine giden kadın tutsaklara cezaevi yönetimi tarafından etkinliklerden men cezası veriliyor. Dolayısıyla, tecrit içerisinden ikinci bir defa tutsaklar tecrit ediliyor.

Adana Karataş Kadın Kapalı Cezaevinde havalandırma alanı üzerine yapılmak istenilen tel örgülere karşı çıkan 8 siyasi kadın tutsak yüz altmışar ay ceza aldı. Dolayısıyla, bu cezalarla aynı zamanda kadınlar yıldırılmak isteniyor ve tecride tabi tutuluyor.

Sadece kadın tutsaklar değil, tutsakların aileleri de benzer bir süreçle, benzer bir durumla karşı karşıya kalıyorlar. Görüş günlerinde kapıda saatlerce bekletiliyorlar, "ince arama" denilen onur kırıcı bir muameleyle karşılaşmak zorunda kalıyorlar. Buna itiraz eden ailelere de tekrardan, kendi çocuklarıyla görüştürmeme cezası veriliyor.

Adını bile duymak istemediğiniz cezaevlerindeki göçmen kadınlar ve LGBTİ tutsaklar ise cezaevlerindeki bu cinsiyetçi ve ırkçı politikalarla daha ağır bir düzeyde yüzleşmek zorunda kalıyor. Kocaeli Kadın Açık Hapishanesinde kalan yabancı uyruklu kadınlar baskı ve tehdit altında olduklarını, ayrımcı muameleye maruz kaldıklarını haykırıyor. Brezilyalı hükümlü Fabiana Souza yabancı uyruklu mahpuslar olarak cezaevi idaresi tarafından âdeta vebalı muamelesi gördüğünü şu sözlerle ifade ediyor: "Sen Türklere hastalık bulaştıracaksın." diye ortak alana ve orada açılan kurslara bu kadın arkadaşımız alınmıyor.

Benzer şekilde Alanya L Tipi Hapishanesindeki LGBTİ mahpuslar fiilî olarak tecrit altında tutuluyor. Alanya'da 14 mahpus günün yirmi üç saati, disiplin cezası alan mahpusların tutulduğu tekli hücrelerde tutuluyor ve günde sadece bir saat havalandırma hakkını kullanabiliyorlar. Dolayısıyla onlar da cezaevinde tekrar bir cezaevi hâlini yaşamak zorunda kalıyorlar.

AB ilerleme raporunda göz boyamak için yer verdiğiniz uluslararası düzenlemelere, örneğin, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallarına göre cezaevlerinde yaptıklarınız hak ihlalidir. Bu standartlara göre cezaevlerindeki hak ihlallerini ortadan kaldırmakla yükümlü olan Hükûmet, yürüttüğü bu politikalarla, tam tersine, cezaevlerindeki şiddeti ödüllendiriyor.

Hepimiz biliyoruz ki aslında cezaevleri şiddetin üretildiği ve rızanın gösterildiği mekânlardır. Dolayısıyla iktidarlar ve hükûmetler için gözden ırak tutulması, insan hak ihlallerinin yaşandığı mekânlar hâline dönüştürülmüş bulunmaktadır. Orada insanlar aslında insani varlıkları inkâr edilerek sadece suçlu kavramı çerçevesinde ele alınmakta ve böylelikle yaşanan bütün hak ihlalleri doğalmış, normalmiş gibi gösterilmektedir ve bizler de burada sizlere bir kez daha şunu ifade etmek isteriz ki, buradaki hak ihlallerini önlemenin daha adil, daha demokratik bir sisteme kavuşturmanın zamanı da çoktan gelmiştir. (HDP sıralarından alkışlar)